Nisan ve Mayıs’ta birkaç hafta boyunca, Nikol Paşinyan televizyon ekranlarında, tişörtü, beyzbol kasketi, sırt çantasıyla, Ermenistan’da kitleleri ‘Kadife Devrim’ için harekete geçirirken boy gösterdi. Yerevan’da, hükümet binasındaki odalardan birinde buluştuğumuzda karşımıza, takım elbise ve kravatla, yeni devlet yöneticiliği rolünü tam anlamıyla üzerine almış halde çıktı. Ama devrimin coşkusunun hâkim olduğu aylardan kalan sakallarını kesmemişti. Paşinyan, yeni takım elbise ve eski sakalıyla hâlâ bir devrimci miydi, yoksa artık bir devlet adamı mıydı?Gazeteci ve muhalif bir militanken devlet başkanına nasıl dönüştüğünü sorduğumda, “Her devrim bir noktada, devrimi devam ettirmek ile pekiştirmek arasında bir tercih yapma zorunluluğuyla karşı karşıya kalır” dedi ve kendisinin Guevara’yı değil Fidel’i, sürekli devrim yerine devlet inşa etmeyi seçtiğini söyledi.
Siyasette model aldığı kişilerin kim olduğu sorusuna verdiği yanıt benim için şaşırtıcıydı. Sovyet dönemi sonrası siyasetçilerin, demokrasiyi ama aynı zamanda liberal ekonomiyi temsil eden karakterler seçeceğini düşünüyordum. Vaclav Havel ve Lech Walesa’nın (Leh Vavensa) isimlerini belirtti. Doğu Avrupalı bu iki figür, ülkelerinde devrimci değişimlere önderlik etmeden önce, totaliter devlet yapısına karşı siyasi muhalefet yürütmüştü. Şaşırtıcı olan, Paşinyan’ın değindiği diğer iki tarihsel figürdü: Nelson Mandela ve Ernesto Guevara. Sovyetler Birliği’nin çöküşüne tanık olan ve komünizmi sömürge karşıtı mücadele ya da toplumsal adalet mücadelesinden ziyade Stalinizm’le ve Gulag’la özdeşleştiren kuşağa mensup olan Paşinyan, yalnızca muhalif ve devrimci değil, aynı zamanda komünist olan bu iki ismi zikretti.
Che mi, Fidel mi?
Gazeteci ve muhalif bir militanken devlet başkanına nasıl dönüştüğünü sorduğumda, “Her devrim bir noktada, devrimi devam ettirmek ile pekiştirmek arasında bir tercih yapma zorunluluğuyla karşı karşıya kalır” dedi ve kendisinin Guevara’yı değil Fidel’i, sürekli devrim yerine devlet inşa etmeyi seçtiğini söyledi. Bu da, Che’yi kendini feda ettiği için ikon olarak gören pek çok idealist devrimciyi şaşırtacak türden bir açıklamaydı.
Paşinyan Ermenistan’da onlarca yıldır kamusal bir figür. Öncelikle başına buyruk bir gazeteci, yetkilileri tavizsiz şekilde eleştiren biri olarak tanındı. 1998 yılında kurduğu ve genel yayın yönetmenliğini yaptığı Oragir gazetesi aracılığıyla, devlet yönetimindeki sistematik yolsuzlukları ifşa etti. Yetkililer cüretkârlığı nedeniyle onu mahkemeye verdiler ve Oragir’i kapadılar; o da, Haygagan Jamanak adlı yeni bir gazete kurdu. 2006 yılında aktif siyasete girmeye karar vermesinin ardından iki önemli dönüm noktası yaşadı. Bunlardan ilki, Paşinyan’ın kilit bir rol oynadığı, muhalefetin protestolarını ateşleyen 2008 seçimleriydi. Ancak protestoların ordu tarafından bastırılmasıyla on kişi hayatını kaybetti. Paşinyan bir yıl boyunca saklandıktan sonra teslim oldu ve iki yıl hapis yattı. Bu dönemde, geçmişteki faaliyetleri üzerine yeniden düşünme fırsatı buldu. “Eski devrimciler halkı hayal kırıklığına uğrattı” dedi.
İkinci dönüm noktası 2016 yılında, ‘Sasna Dzırer’ [Sasun’un Delileri] adıyla tanınan radikal bir grubun, geniş bir ayaklanma başlatıp Serj Sarkisyan’ın yönetimini devirmek amacıyla bir polis karakolunu basmasıydı. İki hafta süren işgal sırasında, Paşiyan yoldaşlarıyla birlikte, krizin zor kullanılmadan sona erdirilmesi talebiyle karakolun yanında gösteriler düzenledi. Saldırmak gibi bir niyetleri olmadığını, silahsız olduklarını göstermek için, emniyet birimlerine ellerini açarak yaklaştılar. Bu olayın öğrettiği iki şey oldu: İnsanları yarı yolda bırakma; değişim sağlayabilmek için açık ellerle, barışçıl yöntemler kullan.
‘Dış siyasette büyük değişim olmayacak’
Paşinyan, alışılagelmiş Sovyet dönemi sonrası devrimcilerinden değil. Ukrayna’nın Viktor Yuşçenko’sunun aksine, ne merkez bankası müdürlüğü yaptı, ne de başbakanlık; Gürcistan’ın Mihail Saakaşvili’sinin aksine, adalet bakanlığı da yapmadı. Devrime kadar, hayatı boyunca iktidarlarla mücadele etmiş, radikal bir muhalif aktivistti. Bir soruyu yanıtlarken, “Ermenistan’ın dış siyasetinde büyük değişiklikler olmayacak” dedi. Ermenistan’ın en büyük iktisadi ve askerî ortağı olan Rusya ile arasındaki iyi ilişkileri devam ettirmeyi istiyor; üstelik, Ermenistan’ın yeni yönetimi, ülke iç dönüşüme odaklanırken, ülkenin komşularıyla ilişkilerini olduğu gibi muhafaza etmekte kararlı görünüyor.
Kurduğu hükümette on yedi bakandan sadece ikisinin kadın olduğunu, kadınların yönetime katılımında durumun eski Ermenistan’a benzediğini belirttiğimde, Ermenistan’ın şiddet içermeyen devriminde “kadınların, gençlerle birlikte kilit rol oynadığını”, ancak “bu sivil aktivizmin henüz siyasi aktivizme dönüşmediğini” söyledi ve kadının siyasi süreçlerdeki rolünün yakın gelecekte yükseleceğine inandığını ekledi.
Paşinyan, devrim sırasında “mevcut meseleleri meydanda gündeme getirdiklerini, şimdi ise bu meseleleri çözmek üzere görevde olduklarını” söyledi. Beyan edilen amaç, yolsuzluğun kökünü kazımak ve hukukun egemenliğini kurmak. Paşinyan’ın seçtiği siyasi yol, beyan ettiği amaçlarla uyumlu görünüyor. Eski rejimi yerle bir edip, onun küllerinin üzerine yeni bir rejim inşa eden bir devrim değildi yaptığı. Aksine, –mükemmel olmayan– mevcut kanunlar çerçevesinde iktidara geldi ve eski rejimin temsilcilerinin çoğunlukta olduğu bir parlamentonun oylamasıyla başbakan oldu.
Grigoryan operasyonu
Paşinyan, o zamandan beri eski rejimi parçalarına ayırarak dağıtmakla meşgul. Nefretleri üzerine çekenler arasında ilk düşen, evlerinde büyük miktarda nakit, çok sayıda silah ve pahalı araba bulunan Manvel Grigoryan oldu. Fakat en büyük şok, Grigoryan’ın evlerinde, öğrencilerin toplayıp cephe hatlarındaki genç askerlere gönderdiği, sadece konserve yiyecekler değil elle yazılmış mektuplar da barındıran insani yardım malzemelerinin bulunması oldu. Bu yolsuzluğun ortaya çıkarılması, ‘ulusu savunmak’ adına iktidarı yıllarca tekeli altında tutan eski rejimin vatanseverlik söyleminin ne derecede samimi olduğunu gözler önüne serdi. 25 Haziran’da, eski cumhurbaşkanının kardeşi Aleksandr Sarkisyan’ın tutuklanması daha da sansansyonel bir gelişmeydi.
Paşinyan söz verdiği gibi, yolsuzlukların kökünü kazıyıp hukukun egemenliğini kurabilecek mi? Eski elitler safdışı bırakılarak yeni elitlere yer mi açılacak, yoksa toplumsal adalete dair temel düşünceleri ‘yeni Ermenistan’ın siyasi kültürüne dahil mi edilecek? Bunu zaman gösterecek. Şu an için Ermenistan, uluslararası siyasette hâkim olan genel popülizm trendinin ve onlarca yıl iktidarda kalıp gücü az sayıda insanın elinde toplamaya devam eden hükümdarların aksi istikametinde ilerleyerek, eski rejimin unsurlarını yerlerinden sökmekle meşgul görünüyor.