YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Artık adı resmen kondu: Milliyetçi Cephe

24 Haziran seçimlerini idrak ettik. Genel beklenti Cumhurbaşkanlığı açısından seçimlerin ikinci tura kalması idi ama olmadı. Şunu en başta belirtelim ki seçim gecesi muhalefet seçmeninde oluşan seçim sonuçlarına dair şüphe halen dağılmamış durumdadır. Bunu da tetikleyen en önemli olgu iktidar ile organik bir bütün haline gelen Anadolu Ajansı’nın yaydığı verilerin tüm televizyon ekranlarına yansıması ve siyasilerin buna göre pozisyon almasıdır.
Bu bir açıdan normal. Yani şüphe.  Ve güvensizlik. Zira Anadolu Ajansı bundan önce de seçim sonuçları yayınlamaktaydı ancak AKP iktidarının ilk yıllarında ya da orta yıllarında AA bu kadar iktidar ile hemhal olmadığından bu sonuçlar şüphe uyandırıcı değil, hatta neredeyse bir doğrulama mecrası olarak görülmekteydi. 
Ancak bir kamu kurumu olan ajansın bilhassa yayın politikasında (aynı TRT gibi) iktidarın bir yaygın organı derekesine getirilmesi hem muhalefet partilerinde hem de muhalefet seçmenlerinde derin bir şüphe doğurdu ve öyle görünüyor ki doğurmaya da devam edecek. 
Bunun önüne geçmek için iki yol var. a) Muhalefet bloku da geniş bir örgütlenmeye giderek kendi seçim-sonuç ağını oluşturabilir. Eklemek gerekir ki bu yönde bir girişim zaten oldu ancak Adil Seçim Platformu en sıcak saatlerde seçmenlerin talebini karşılayamadı. Ancak önemli bir başlangıç olarak not edilmeli. b) AA iktidara bu kadar yakın bir kurum pozisyonundan çıkarılabilir. Doğrusu bunun şu ortamda hiç de gerçekçi bir seçenek olmadığını söylemeliyiz.  Zaten varolan tüm kurumların AKP’ye bağlanması süreci belli ki bundan sonra da sürecektir. Ama bunu bir realite olarak kabul etmemeliyiz. 
Artık güvenildiği kadarıyla seçim sonuçlarına gelecek olursak. Evet Erdoğan yüzde 50’nin üzerinde bir oy alarak Cumhurbaşkanı seçildi ancak bunu MHP’nin aday çıkarmaması ve Erdoğan’ı desteklemesi sayesinde kazandı. Denecektir ki sonuç değişmez, Erdoğan Cumhurbaşkanı ve yeni sistemde tüm güç tek adamın elinde toplanıyor.  Öyledir ancak bir yandan da AKP milletvekili seçimlerinde oy kaybetmiştir ve TBMM’de artık çoğunluk değildir. Ancak MHP vekilleri ile birlikte çoğunluk haline geliyor.
Bu hiç şüphesiz MHP’in eline önemli bir pazarlık gücü veriyor. MHP ve Bahçeli bunu nasıl kullanır bilinmez ancak somut durum, bilhassa Meclis açısından AKP’nin MHP’ye muhtaç olduğu yönünde. Bu tablo da gayet açık ki demokratikleşme, OHAL’in kaldırılması, Kürt sorununda çözüm gibi konular açısından hiç de olumlu bir perspektif sunmuyor. AKP ve Erdoğan perde önünde rahat görünseler de perde arkasında sıkışmıştır.
CHP’ye gelecek olursak. Hiç şüphesiz kısa bir kampanya döneminde siyaset arenasına yeni zuhur etmiş bir isim olması açısından Muharrem İnce’nin yüzde 30’un üzerinde bir oy alması önemlidir. Ancak İnce’nin söylemi ve performansı açısından söylenmesi gereken birkaç nokta var. İnce bu kısa propaganda döneminde hızlı sonuç almak için olsa gerek, Erdoğan’ı münazara ve münakaşa  alanında sıkıştırmayı seçti ve mitinglerini de bunun üzerine kurdu. Evet bu taktik belki sonuç verdi ancak İnce bunun yanısıra geleceğe dair perspektif sunan bir program ortaya koyamadı ve kabaran muhalefet dalgasını iyi kullanamadı. Yani şöyle diyelim 70’lerin Ecevit’i veya yasaklı dönemin Demirel’i olamadı. İçerik ve program eksik kaldı özetle. Ancak yine de yüzde 30 oy azımsanacak bir oy değildir, eski Türkiye’de bu kadar oyla iktidar olunuyordu. 
İYİ Parti’nin de hiç şüphesiz yüzde 10’un hemen üzerindeki oyu dikkat çekici. İki ay öncesine kadar seçime girip girmeyeceği bile belli olmayan bir parti. Ancak İYİ Parti ve Akşener’in de Türkiye’nin temel meselelerine dair tatmin edici bir programı olmadığını söylemeliyiz. Erdoğan’ın belirlediği atışma, kapışma alanında kaldılar ve dolayısıyla reaksiyoner oylara talip oldular. Ve elbette milliyetçi cepheyi iktidar dışında bile olsalar genişletmiş oldular.
HDP’ye gelecek olursak. En karışık tablo burada. Şunları seçim öncesinden biliyoruz: Bilhassa Batı’da bir kısım HDP seçmeni Cumhurbaşkanlığı için Demirtaş’a değil de İnce’ye oy vermeyi tercih etti. Bir kısım CHP seçmeni de barajı geçmeleri için HDP’ye oy verdi. Bunlar genel tabloyu belki çok değiştirmedi ve küçük oranda kaldılar ama böyle düşünenler olduğu sır değil. 
Dolayısıyla HDP evet belki 7 Haziran’a kıyasla oy kaybetmiştir ancak Selahattin Demirtaş’ın haksız biçimde hapiste olduğunu ve bir miting bile yapamadığını, HDP yöneticileri ve belediye başkanlarının bir bölümünün de tutuklu olduğunu hesaba katarsak HDP’nin başarılı olduğunu söylemek mümkün. 
MHP’nin yüzde 11’lik oy oranını ise açıklamak (kendi adıma) güç. Genel kanı AKP’den MHP’ye bir yönelim olduğu yönünde ama bunu henüz net olarak bilemiyoruz. Şunu belki söylemek mümkün ama: MHP’nin devlet içinde kadrolaşması ve AKP ile Erdoğan’ın iç ve dış meselelerde koyu milliyetçi bir dili benimsemesi MHP’yi hem güvenlik personeli hem de genç milliyetçi seçmen açısından bir çekim merkezi haline getirmiş olabilir. 
Sonuç: HDP ile CHP tabanı arasında bir rezonans oluşmaya başladığı görülüyor. Sağ  seçmen ise geleneksel yüzde 65’lik blok dahilinde bir kaynaşma içinde ve bir yönelim arıyor. 
24 Haziran ile birlikte siyaset sahnesine yeni çıkan aktörlerin, iddia ve programlarında ne kadar ısrarcı olacakları ve nasıl bir program ortaya koyacakları yeni dönem için belirleyici olacak, öyle görünüyor.