YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Son düzlükte manzara

Bu pazar seçim var artık. Türkiye’deki her seçim için ‘çok kritik’ deriz ama bu seçim gerçekten kritik. Bir kere iktidar kendi kendine yarattığı ‘iktidarı kaybetme’ ihtimaliyle karşı karşıya. Niye “kendi kendine yarattığı” diyoruz? Şöyle: Başkanlık sistemine dönülmesi için onları zorlayan bir durum yoktu. Aşırı kendine güven ve ‘tek adam’ sistemini kendi meşreplerince legalleştirme adına bu yola girdiler ve geçen yıl sadece bunun için bir referandum düzenlediler. Kıl payı kazandılar bu referandumu, üstelik seçim sonuçlarına dair şaibeler eşliğinde. Sonra da tuttular, bir yıl sonraki başkanlık ve parlamento seçimlerini öne çektiler. Muhtemelen “rahat kazanırız” diyorlardı. Ancak kendilerine yarasın diye kurdukları sistemin bile garanti bir iktidar getirmediğini sıkıntı ve telaşla gördüler. Şimdi hem parlamento çoğunluğunu kaybetme hem de seçim ikinci tura kalırsa başkanlığın zora girmesi ihtimaliyle karşı karşıyalar. 

Mutlaka böyle olacaktır demem şu aşamada zor. Ancak kendi kurdukları sistemde –eğer hile hurda karışmazsa– hem parlamento hem de başkanlık için çantada keklik bir durum olmadığını kendileri de kabul ediyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘mahalle sorumluları’ ile yaptığı bir toplantının görüntüleri sızdı geçen hafta sosyal medyaya. Orada Erdoğan diyordu ki, “HDP’nin baraj altında kalması bize iktidarı getirir, herkes listeleri önüne alsın ve ona göre bir çalışma yapsın.” AKP’ye yakın kanaat önderleri de yazılarında veya konuşmalarında hiç de rahat görünmüyorlar. 
İktidardaki bu tedirginliğin ana kaynağı CHP adayı İnce’nin performansı. Ancak bu kadar da değil. Saadet Partisi ve İYİ Parti’nin parlamento seçimleri için CHP ile kurduğu ittifak, eğer bir de HDP barajı geçerse AKP’yi parlamentoda mağlup edebilir. Bu durumda Erdoğan’ın –kendisi seçilse bile– kontrol edemeyeceği bir parlamentoyla karşı karşıya kalma ihtimali var. Başkanlık seçiminde ise her oy oranı farklı bir senaryo koyacak önümüze. Erdoğan’ın –diyelim– %48, İnce’nin de –diyelim– %35 oy aldığı bir tabloyla gidilecek ikinci tur, İYİ Parti, SP ve HDP seçmeni İnce’nin arkasında durursa yepyeni bir manzara doğurabilir.

Bu tablodan yola çıkan iktidar geride bıraktığımız haftayı yeni hamlelerle geçirdi. Öncelikle Suruç’taki vakayı HDP’yi sıkıştırmak için bir fırsat olarak gördü ve kullanmak istedi ancak vakanın ayrıntıları ortaya çıktıkça ve iktidar ile medyasının ‘saldırdılar’ olarak lanse ettiği ailenin üyelerinin hastanede vahşi biçimde öldürüldüğü yönündeki bulgular meydana çıktıkça, AKP bu konuda sessizleşmeye başladı. Çünkü bulgular şunu gösteriyor ki adil bir soruşturma ve yargılama yapılırsa tablo hiç de geçen hafta AKP ve medyasının sunduğu gibi çıkmayacak, tam tersine esnaf ailesinden üç kişinin polisin gözleri önünde hunharca öldürüldüğü gibi bir sonuç önümüze gelecektir. Olayın ilk anlarında İçişleri Bakanı Soylu’nun “Bu olaydan Demirtaş’ı ziyaret eden İnce sorumludur” yönündeki beyanı ise herhalde tarihe geçecektir. 
Seçim sonuçlarının tayininde ikinci rol oynayacak etken ise Kürt seçmenlerin oyları olacak. Bölgeden gelen gözlemler tahminleri doğrulamakta. Yani AKP için artık ‘muhafazakâr Kürtler’ bile cepte görünmüyor. Şüphesiz, AKP yine bölgede, ama devlet gücüyle, ama kendine hâlâ inananlar ya da Urfa’da gördüğümüz gibi başka türden bir ilişki içinde olanlar sayesinde oy alabilecektir. Ancak Kürtlere yönelik böylesi ağır bir baskı döneminden sonra AKP’nin Kürtlerin büyük kısmını kaybettiğini söylemek mümkün. 
Seçim sonuçlarının tayininde rol oynayacak bir başka denklem ise gençlerin tercihi olacak gibi. Geçen haftaki yazımda AKP’nin bu açıdan da zorlanabileceğini söylemiştim. Erdoğan bu hafta gençlerle bir buluşma organize etti ve bu buluşmayı haber kanalları baştan sona yayınladı. Erdoğan’ın hali tavrı teknoloji ve bilim konularında geri kaldıklarını, yeni kuşağa hitap edemediklerini bilir gibiydi ve bu açığı kapamak için çaba gösterdi. Ancak hayli suni duran bu toplantının ne fayda sağlayacağını söylemek zor. 
Azınlıklar demeyip de ‘halklar’ diyecek olursak, orada genel manzara itibariyle çok parlak bir durum yok. Patrik ve vakıf seçimlerini (Ermeni toplumundan bazı aktörlerin de yardımıyla) yaptırmayan AKP’nin diyecek pek bir şeyi yok. İlginç olan, iki hafta önce Patrikhane’de düzenlenen iftara (ki bu pek sık rastlanan bir durum değildir Patrikhane tarihinde) konuk olan İçişleri Bakanı Soylu, Ermeni toplumundan yöneticileri kastederek “Patrik seçimi sürecini birlikte yürütüyoruz” dedi ama ortada yürüyen bir süreç olmadığından, ne kastettiği anlaşılamadı. 
İnce ve CHP yönetiminin de Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, Süryanilerin sorunları ile ilgili dişe dokunur bir çıkışı yok. İYİ Parti’den zaten bu konuda bir beklenti de yok. Seçim bildirgelerine bakıldığında bu konuya en fazla eğilen parti HDP oldu. 

Ve elbette bir de haksız biçimde zindanda tutulan bir aday var. Selahattin Demirtaş. Siyasi nedenlerle hapse atıldığı gün gibi ortada. Ve hakkını teslim etmek lazım, eşi Başak Demirtaş, dışarıdan çok onurlu bir çalışma yürütüyor. 
Seçim öncesi yazılarında oy açısından işaret vermeyi sevmem. Zaten herkes ne yapacağını biliyor gibi görünüyor. Haftaya belki de yepyeni bir Türkiye’ye uyanacağız. Oyumuzu kullanalım, umutsuzluğa kapılmayalım.