24 Haziran seçimleri yaklaşırken bugüne kadar mitingleri yakından izleyen siyasi gözlemcilerin üzerinde önemle durduğu nokta Erdoğan ve AKP’nin istediği havayı hala yakalayamadığı. Buna mukabil CHP adayı Muharrem İnce’nin beklentilerin üzerinden bir performans gösterdiğini söyleyenler de çok. Bu hava seçim sonuçlarına nasıl yansır bilinmez ancak Erdoğan’ın ve AKP’nin argümanlarına baktığımızda bir nokta önemle öne çıkıyor. Ama ona geçmeden kısa bir girizgaha gerek var.
AKP 2002 yılında iktidara geldi. Yani o yıl 10 yaşında olan bir çocuk şu an 26 yaşında ve siyasi açıdan bilinçli hayatı boyunca AKP’den başka bir rejim görmedi. Bu gencin AKP dünyasında yetiştiğini varsayalım. Ailesi hep AKP’ye oy kullanmış, o da dindar ya da muhafazakar bir yapıya sahip. Bu durumda olan milyonlara genç olduğunu düşünebiliriz. Ve dikkat edin AKP dünyasında olmayanları katmıyorum bu hesabın içine. Onlar zaten başka bir dünyayı da görme hayaliyle yaşamaktalar yıllardır.
İşte AKP dünyasındaki bu milyonlarca genç için AKP artık çok bir şey ifade etmediği gibi bu gençler bu rejimde yaşamaktan artık sıkılıyor da olabilirler. Tabii eğer rejim ile parasal organik bir bağları yok ise. Dolayısıyla güçlü bir muhalefet olmadığı durumda bile AKP benzeri çok uzun süren rejimler toplumda kuşak değiştikçe hedef kitleleri açısından cazibelerini kaybederler. Bu bir toplum yapısı meselesidir. Ve zaten bir rövanş ideolojisine ısrarla yaslanan rejimler eninde sonunda biraz da bu yüzden cazibe merkezi olmayı kaybederler.
AKP’nin de başına bu gelmek üzere. O dindar muhafazakar dünyada yaşayan yetişen gençler için AKP öncesi dönem (o dönemi yaşamadıkları için) çok bir şey ifade etmez ve yaşadıkları güne, yaşadıkları günün sıkıntılarına bakarlar, oraya odaklanırlar. Bu da son derece normaldir. Geçmiş onlar için babaları ya da anneleri kadar önemli değildir, kararları için tayin edici olmaz. Ve kolaylıkla başka bir dünya kurabilirler, başka siyasetlere meyledebilirler ya da basitçe apolitik olabilirler.
AKP ve Erdoğan kanımca bunu gördü ve bunun kendileri açısından büyük bir tehdit oluşturduğunu da gördü. Seçim meydanlarında sürekli –çoğu yalan yanlış- “Eskiden şöyleydi, böyleydi, evlerde buzdolabı yoktu, ben tek parti döneminde okudum, komünistler köprüyü satmaya çalıştılar” gibisinden tarihsel yolculuklara girmesi biraz da bundan.
Ancak bu ‘eski günler’ argümanları bu bahsettiğim genç kuşağı kazanmalarına yeter mi, orası şüpheli. Çünkü bazen kuşak değiştiğinde ne yaparsanız yapın başarılı olamazsınız. Belki iktidarı başka yöntemlerle elinizde tutabilirsiniz ancak gerçek iktidarı kaybedersiniz. Tam da bu yüzden kimi rejimler bu gidişatın önünü yeni kuşak siyasetçilerle almaya çalışırken, kimi ülkelerde tek adam rejimi buna izin vermez ve iktidar içten içe zayıfladığı gibi, o tek adam da bir süre sonra yeni kuşağın çok da önemsemediği saygı duymadığı bir figür haline dönüşür.
Bunların hepsi günümüz itibariyle olmuştur demiyorum. Ve elbette böylesi uzun, totaliter bir yönü de olan rejimler zaten sadece bu yüzden değişmezler. O uzun zaman araya bambaşka faktörler de koyar. Ekonomideki gidişat, dünyanın gittiği hal, teknolojik, sınai gelişmeler gibi.
Ve Erdoğan rejiminin sıkıntılarından biri buysa bir diğeri de CHP adayı Muharrem İnce’nin tam da bu “teknolojik, sınai” gelişmeler üzerinden bir dil kurması. Burada İnce kendi açısından ilginç bir taktik uyguluyor. Çünkü muhtemelen AKP rejimi boyunca eğitim alanında uygulanan “dindar ve kindar” bir kuşak yetiştirme politikası sonucu gençlerin değişen dünya karşısında yetersiz, çaresiz kaldıklarını gördü ve ayrıca gençlerin bunun farkında olduklarını da gördü. İnce çok büyük ihtimalle az evvel bahsettiğim tabloyu da dikkat alarak gençleri kazanmaya, onlara, hızla değişen dünyada bir gelecek sunmaya yönelik bir taktik benimsedi. “Endüstri 4.0” konseptine odaklanması ve sürekli bilimden, fizikten, yazılımdan bahsetmesi, otomobil üretmekten değil otomobili üreten robotun yazılımından bahsetmesi öyle görünüyor ki bu tahlile dayanıyor.
Denklemin öbür yanında ise Kürt sorunu var. Erdoğan “Kürt sorunu yoktur” dedikçe ve baskı politikalarına ağırlık verdikçe Muharrem İnce de temkinli adımlarla da olsa bu alana giriyor. Diyarbakır’da miting yapıyor ve Kürtlere bir kapı açmaya çalışıyor. Bunlara karşılık Erdoğan rejiminin yanıtı ise Kandil’e hava operasyonu düzenlemek oldu.
Seçim sonuçlarına dair köşeli bir tahminde bulunmak istemem. Ancak bahsettiğim bu iki temel denklem ve elbette yoksulluk, çevre gibi konular Türkiye’nin yakın siyasi geleceğini şekillendirecek konular. Dolayısıyla buralarda toplumu ikna eden ve yeni bir gelecek sunabilen bir siyaset Türkiye’nin geleceğine de yön verecektir gibi görünüyor. Ama bu seçimde, ama gelecek seçimde.
Umut her zaman var. Nasıl diyorlar, enseyi karartmayalım.