YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

24 Nisan ve Ermenistan dersleri

Karamsarlığa gerek yok. En sıkıntılı günlerde bir çıkış yolu mutlaka bulunur. Bakın Ermenistan’a. Bakın Yerevan’a. Bilhassa gençler kaderlerini ellerine aldılar ve büyük bir değişim için ilk adımı attılar.

Dünyadaki Ermeniler için elbette, ama Türkiye’deki Ermeniler için 24 Nisan ve öncesi özel bir önem taşır. Anma yapılacak mı, nasıl yapılacak, herhangi bir sıkıntı yaşanacak mı gibi sorular Türkiye’deki Ermenilerin kafasını kemirir durur. Evet son 7-8 yıldır bir anma yapılıyor ama şöyle: İlk başta Taksim Meydanı idi anma alanı. Sonra biraz daha geriye, İstiklal Caddesi girişine. Sonra Tünel Meydanı’na. 2016 ve 2017 Tünel’de yapıldı. Dolayısıyla hep şu soru. Olacak mı, ne tonda olacak? 
Bu soru yersiz değil çünkü bir yandan da apaçık görünen şöyle bir durum var. Anmalara gitgide engel çıkarılmakta. Bu yıl İHD anmasında üzerinde  ‘soykırım’ yazan pankartlara izin verilmedi. Bu yüzden anma yapılamadı. 3 kişi gözaltına alınıp sonra serbest bırakıldı. Bu son yıllarda olmuyordu. Tünel’deki anmada da bazı panoların alanda kullanılmasını izin verilmedi. Bunlar içinde üzerinde  bir nar fotoğrafının yer aldığı her yıl kullanılan pano da var. Açıkçası geçtiğimiz yıllara göre daha zor koşullarda anma yapıldığını söylemeliyiz.
Bir yandan belki bazı okurlar diyecektir ki normal değil mi? Üç yıl öncesine kadar iktidarın aynı masada oturup çözüm sürecini konuştuğu siyasetçiler ya hapse atılıyor ya da haklarında soruşturma yürütülüyor. Baskı rejimi tüm Türkiye’yi kaplamış vaziyette. Çok uzun süredir OHAL rejiminde yaşıyoruz ve daha da yaşayacak gibi görünüyoruz. 
Ancak bahsettiğim konu bu siyasi atmosfere kurban edilecek bir konu değil. 103 yıllık bir inkardan, 103 yıldır yanından geçilmeyen bir yüzleşmeden bahsediyoruz. 
Manzaraya bakıldığında şunlar da söylenebilir: Cumhurbaşkanı Erdoğan her yıl gönderdiği taziye mesajını gönderdi, anmalar bir şekilde yapıldı. Rutin tamamlandı.
Açıkçası bu başta belirttiğim  geriye doğru gidiş işaretleri olmasaydı  ve diyelim geçen  ya da önceki yılki gibi bir rutinle anmalar yerine getirilseydi yine de gerçek bir anma ve yüzleşmenin yanına yaklaşamayacaktık.
Zira bu yıl da şunun eksikliğini hissettim, hissettik. Türkiyeli Ermeni toplumu en başta bahsettiğimiz kafalarını kemiren soruları yaşamadan, diyelim her 24 Nisan sabahı bir anıta ya da heykele bir çiçek koyup, bir mum yakıp, başına bir şey gelmeyeceği hissiyle atalarını anamadıkça  gerçek bir anma yapmayacağız. 
Sadece iktidar (ki her yıl tekrarlanan metne dair görüşlerimizi daha önce tekrar tekrar yazmış idik) değil Türkiye kamuoyuna yön veren önemli kurumlar 1915’te yaşananların ağırlığına yakışır bir açıklama yapmadıkça gerçek bir anma ya da yüzleşmeye yaşamayacağız. 
Dolayısıyla daha bu noktaya bile yaklaşmamışken son yıllarda yaşanan rutinden de geriye gidilmesi, 1915 ile yüzleşmede bir anlamda 100. yıldan geriye doğru saydığımızın da göstergesi olabilir. Şöyle açıklayayım. 100. yıla doğru yani 2013 ve 2014’te iyiye doğru belli bir kıpırdanma vardı. Ancak 100. yıla karşı bir önlem alma düşüncesiyle 2015’te bu kıpırdanma durdu ve devlet açısından tam terse dönüş istikametine girildi. Sadece 1915 konusunda yaşanmadı üstelik bu. Patrik seçimine müdahale, Bekçiyan’ın tanınmaması, seçim sürecinin durdurulması, devletle kurdukları ilişkiler yoluyla belli kesimlerin yeniden Ermeni toplumu içinde istediklerini –şu ana kadar- yaptırıyor gibi görünmeleri, vakıf seçimlerinin çok belli ki yine bu denklem içinde belirsiz bir tarihe atılması, tüm bunların sonucu olarak da toplumun hem kurumlara hem de geleceğe inancını yavaş yavaş yitirmesi yazının başından beri çizmeye çalıştığım tablo ile  ilgilidir. 
Dolayısıyla devlet bir yandan, Ermeni toplumunun köşe başlarını tutanlar öbür yandan Türkiyeli Ermenilerin umutlarını, temsil imkanlarını, iradelerini ellerinden –şimdilik- almışlardır.
Ancak karamsarlığa gerek yok. En sıkıntılı günlerde bir çıkış yolu mutlaka bulunur. Bakın Ermenistan’a. Bakın Yerevan’a. Bilhassa gençler kaderlerini ellerine aldılar ve büyük bir değişim için ilk adımı attılar. Bundan sonrası elbette ki bilinmezlerle dolu. Ama sebat ettiler ve amaçlarına ulaştılar. Doğrusu bu puslu günlerde bize de umut ve direnç bahşettiler. 
Bu hareket nereye gider, şimdiden kestirmek zor. Ama şuraya kadar olanlar bile çok önemlidir. Taşlaşmış kurumların ilanihaye devam edemeyeceğini, bir halkın kendi kaderini ellerine alabileceğini en azından bunu deneyebileceğini göstermişlerdir bize. Üstelik kimsenin burnu kanamadan. 
Türkiye Ermeni toplumun kendi iç sorunlarını çözmek için böyle bir hamleye kalkışmasının dinamiklerinin olmadığının farkındayım elbette. Ama bu Ermenistan’dan hiç örnek alamayız manasına gelmiyor. Hiç olmazsa şöyle bir silkinebiliriz mesela.  Düşüncelerimizde bile bunu yapsak, bir başlangıç olur.