Başlıkta hata yok. Sadece belki kimilerine yersiz gelecek bir benzetme. İlham veren de şu: 27 Şubat salı günü HDP’nin iki vekilinin daha milletvekillikleri düşürüldü. Böylece vekillikleri düşürülen HDP’li sayısı 9 oldu. Vekillikleri düşürülenler İbrahim Ayhan ve HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım. Cumhuriyet gazetesi Yıldırım’ın vekilliğinin “Cumhurbaşkanına hakaret” gerekçesiyle düşürüldüğünü yazıyor ve tarihte ilk kez cumhurbaşkanına hakaretten vekillik düşürüldüğünü hatırlatıyor. O sözler vekilliğin düşürülmesi için makul bir sebep mi, tartışma konusu.
Seçilmiş siyasetçilerin hapse atılması, vekilliklerini düşürülmesi artık ne yazık ki olağan bir uygulama haline geldi. Siyaset dünyasından HDP dışında buna pek ses çıkaran yok. CHP kendi vekili Enis Berberoğlu hapse atılınca bir adalet yürüyüşü gerçekleştirmişti, o kadar. Zaten AKP’nin şansı da bu. Bu tür antidemokratik uygulamalar bütüncül bir karşılık bulmuyor. CHP’nin özellikle HDP konusunda “Aman bulaşmayalım” tavrında olduğu görülüyor. Böyle olunca bu tür vekillik düşürme gibi aslında bugüne kadar tarihimizde sınırlı sayıda olan uygulamalar da olağan vakalar haline geliyor.
Buradan Ermeni toplumuna gelecek olursak. Artık özetlememe gerek yok herhalde. Patrik Mutafyan artık görevini yapamaz hale geldiği için Ermeni toplumu bir seçim sürecine girmişti. Başepiskopos Karekin Bekçiyan Ruhaniler Genel Meclisi kararıyla patrik kaymakamı seçilmişti. Ancak bu seçim ve Patrik seçimi süreci devlet kararıyla geçersiz ilan edildi, Bekçiyan’ın patrik kaymakamlığı tanınmadı ve Bekçiyan Almanya’ya dönmek durumunda kaldı.
Devlet bu kararıyla birlikte Patrikhane’ye de bir nevi kayyım atadı. 2010 yılında tartışmalı bir oturumda Ruhaniler Genel Meclisi’nce Patrik Genel Vekili seçilen Aram Ateşyan yeniden aynı göreve getirilmiş daha doğrusu atanmış oldu. Devlet böylece hem seçim iradesini engellemiş oldu hem de yaklaşık 10 yıldır seçilmemesine rağmen asilmiş gibi görev yapan ve toplumun eleştirilerinin hedefinde olan bir ismi Patrikhane’ye dayattı. Devlet aynı kararıyla Ruhaniler Genel Meclisi’nin Mutafyan’ı emekli etme kararını da hiçe saydı. Yani ruhani konulara da girmekten hiç çekinmedi.
Özetle Ermeni toplumunun iradesi hiçe sayıldı ve bir anlamda Bekçiyan’ın vekilliği düşürüldü. Can sıkıcı olan devlete bu konuda Ermeni toplumundan kimi kesimlerin yardımcı, yol gösterici olmasıdır. Daha da üzücü olan bu kararın Ermeni toplumundan kimi isimler tarafından “olağan” olarak karşılanmasıdır.
Toplumun seçim ve o makamda seçilmiş birini görme talebi yıllardır gözardı ediliyor. Ve bu durum açıkçası toplumu içten içe çürüttüğü gibi yine toplumun devlet ile ülke ile bağlarını zayıflatıyor.
İlginç olan bu seçim talebini, iradesini engelleyen AKP’nin “seçmen iradesi” söylemine en sık başvuran parti olmasıdır. Olması idi, daha doğrusu. Bu söylem yıllar içinde “Kazanan her şeyi alır” mantığına evrildi ve seçim sonuçları bir çoğunluk baskısı kurmanın dayanaklarından biri haline getirildi.
Ancak meselenin özü değişmiyor. Toplum iradesini ancak seçim yoluyla ortaya koyabilir ve Ruhaniler Genel Meclisi de Bekçiyan’ı seçerken zaten toplumun yıllardır dile getirilen ancak karşılık bulmayan iradesini dikkate almıştı.
Bu iradenin hiçe sayılması ve topu topu 60 bin kişi kalmış Ermeni toplumu üzerinden iktidar oyunları oynanması belki içinde bulunduğumuz siyasi iklime bakınca şaşırtıcı gelmeyebilir. Öyle ya, toplum her düzeyde bu rejimin baskısını hissederken devletin rahat bırakmamaktan zevk aldığı Ermeni toplumu bu sürecin dışında mı kalacaktı?
Meseleye böyle de bakılabilir ama böyle bakmamakta fayda var. Mevcut atmosfere bakarak toplumun bir kesimi sesini çıkarmamayı yeğliyor ve bu dönemin geçmesini beklemek gerektiğini düşünüyor.
Ancak böylesi bir hukuksuzluğa itiraz edilmezse başımıza geleceklerin de haddi hesabı olmaz. Gedikpaşa Kilisesi’nde yaşananlar bunun en açık örneğidir. Zira nasıl baskı rejimleri bir yerde durmaz ve hep daha fazlasını isterlerse, kendilerini iktidar ile özdeşleştiren ve Ermeni toplumunun etkili koltuklarında oturanlar da aynı örnek aldıkları rejim gibi hep daha fazlasını isterler ve durmazlar.
Toplum kendi talebini iradesini demokratik ve olgun yollarla ortaya koymalıdır. Yoksa orada burada sızlanıp dururuz.