Bu operasyonun Kürt meselesi ve Suriye bahsinde neleri hedeflediğini üzerinde çokça duruldu. Ancak şurası da açık ki operasyon çevresinde yaratılan bu ağır atmosfer iç siyaset için de bazı hedefler, niyetler taşıyor. Bunların başında 2019 seçimlerinin geldiğini görmek çok zor değil.
Türk Tabipler Birliği’nin Afrin Operasyonu’na dair yaptığı açıklama sonrası kopartılan fırtına ne tür bir atmosfer içinde yaşadığımızı en net göstergesi oldu. Hatırlayalım, geçtiğimiz hafta da gazeteci, sanatçı ve aydınlardan oluşan 170 isim operasyona dair AKP milletvekillerine bir mektup yazmış ve sorunun sulh içinde çözülmesi çağrısı yapmışlardı. Bu mektuba Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ şöyle yanıt vermişti:
“Bunları bir kez daha milletimize şikayet ediyorum. Böyle aydın olmaz olsun.”
12 Eylül dönemimdeki Aydınlar Bildirisi’ne Kenan Evren’in verdiği yanıtı hayli andıran bu yanıttan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan da benzer bir çıkış yapmıştı ve “Hainler. Vicdansızlar. Ahlaksızlar. Bunların yaptığı riyakarlıktır, fikir soytarılığıdır” demişti.
“Barış” demenin böylesine zor olduğu, ağzını açanın ihanetle suçlandığı bir dönemi ilk kez yaşamıyoruz belki. Ancak içinde yaşadığımız dönemin başka bir ayırdedici vasfı var. İktidar, denklemi “ya bizdensin ya da onlardan” esasına göre kuruyor ve ses çıkaranlar için artık ağzına ne gelirse söylüyor, hem topluma hem yargıya hedef gösteriyor. Türk Tabipler Birliği’nin bildirisi sonrası da böyle oldu. Neydi bildiri, hatırlayalım:
"Biz hekimler uyarıyoruz:
Savaş, doğada ve insanda tahribat yapan, toplumsal yaşamı tehdit eden, insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur. Her çatışma, her savaş; fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel sağlık açısından onarılmaz sorunlara yol açarak büyük bir insani dramı da beraberinde getirir. Yaşatmaya ant içmiş bir mesleğin mensupları olarak, yaşamı savunmanın, barış iklimine sahip çıkmanın birincil görevimiz olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Savaşla baş etmenin yolu, adil, demokratik, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam kurmak ve bunu sürekli kılmaktır. Savaşa hayır, barış hemen şimdi!“
Basitçe barış talep eden ve savaşın insani bir dramı beraberinde getirdiğine dikkat çeken bu bildiri de iktidarın sert tepkisine neden oldu ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla harekete geçen polisler TTB Genel Merkezi’ni basarak arama yaptı. Sonrasında TTB Merkez Konseyi Başkanı Raşit Tükel ve 11 yönetici “Terör örgütü propagandası yapmak” , “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik” suçlamasıyla gözaltına alındı.
Şimdi metne bakıyoruz ve burada terör örgütü propagandası ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik görmekte doğrusu epey zorlanıyoruz. Daha doğrusu göremiyoruz. Ancak dediğimiz gibi bilhassa bu Afrin Operasyonu bahsinde iktidarın kurduğu denklem, itiraz edeni terör örgütü yandaşlığı ile suçlamak şeklinde.
Şurası muhakkak ki ironik biçimde “Zeytin Dalı Operasyonu” adı taşıyan bu harekat ile birlikte –geçen hafta da dikkat çektiğimiz gibi- Türkiye’deki baskı ortamı iyice ağırlaşmış ve toplumun ses çıkaramaz hale gelmesi hedeflenmiştir. Bu belki de bir ölçüde sağlanmıştır, zira 311 kişinin de sosyal medyada mesajların nedeniyle gözaltına alındığını ya da haklarında takibat yapıldığını biliyoruz.
Bu operasyonun Kürt meselesi ve Suriye bahsinde neleri hedeflediğini üzerinde çokça duruldu. Ancak şurası da açık ki operasyon çevresinde yaratılan bu ağır atmosfer iç siyaset için de bazı hedefler, niyetler taşıyor. Bunların başında 2019 seçimlerinin geldiğini görmek çok zor değil.
2017 Nisan referandumu sırasında AKP’nin hayli zorlanması 2019 seçimleri için belli ki yeni bir plan ve programlama ihtiyacı doğurmuş durumda iktidar için. MHP ile ittifak görüşmeleri sürüyor, nasıl ve ne şekilde sonuçlanacağı şimdilik belirsiz olsa da sonuçta bu ittifakın bir şekilde devam edeceği kesin gibi.
Karşı blokta ise iktidarın en önemli hedefi, şimdilik pek de olası görünmeyen ancak siyasette her şey olabileceği için bir ihtimal olarak köşede duran CHP-HDP ittifakı ya da anlayış birliğidir. Böylesi bir ittifakın yaratacağı blok belki parlamento seçimleri için değil ancak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Erdoğan açısından bir tehlike arzedebilir. Dolayasıyla operasyon etrafında yaratılan atmosfer bir yandan da HDP ve tabanını –daha da- yalnızlaştırma ve her türlü ittifakı zorlaştırma gayesi taşıyor, Bu gayet açık.
Ha, denebilir ki CHP’nin zaten böyle bir niyeti olamaz, buna cesaret edemez, kaldı ki HDP de hevesli olmayabilir. Ancak siyasette 1 yıl uzun bir zaman ve bu süre içinde iktidarın kendi politikalarından doğan memnuniyetsizlikler böylesi ittifaklara kapı açabilir.
Dolayısıyla her ne kadar Zeytin Dalı Operasyonu için “Orada çok fazla kalmayacağız” dense de bu harekatın 2019 seçimlerine kadar uzaması ya da yeni harekatlarla güncellenmesi gayet muhtemel görünüyor. Ayrıca OHAL rejiminin de yine 2019’a kadar sürme ihtimali gayet güçlü.
Bu durumda bir “milli dava” olarak sunulan harekatın aslında iç siyasete yönelik de bir hamle niteliği taşıdığını söylemek gayet mümkün hale geliyor. Ve yine öyle görünüyor ki bu hamlenin sonuca varması için muhalefet üzerindeki bu baskı politikaları da sürecek, itiraz eden hainlikle suçlanacak.
Böylesi bir ortamda CHP ve HDP’nin nasıl adımlar atacağı tabii kritik bir önem taşıyor. Her iki partinin bu hafta ve önümüzdeki hafta sonu yapacağı kongrelerde vereceği mesajlar herhalde önümüzdeki süreç için de önemli ipuçları içerecek.