‘Sûr: Axit û Welat’ (Sur: Toprak ve Yurt) belgeselinin 3 Aralık'ta yapılacak ilk gösteriminin polis zoruyla iptal edilmesinin ardından belgeselin yönetmenleri Zana Kibar ve Hicran Urun'la bir araya geldik.
Diyarbakır’ın tarihî Sur ilçesinin, ülkede OHAL ilan edilmesinin ardından yıkılmasını ve bölgede yaşayanların göçünü konu alan ‘Sûr: Axit û Welat’ (Sur: Toprak ve Yurt) belgeselinin, 3 Aralık Pazar akşamı Şişli Kent Kültür Merkezi’nde yapılacak olan ilk gösterimi iptal edildi. Sur Belgesel Kolektifi tarafından çekilen filmin gösterimi, gerekli izinler alınmış ve salonla anlaşılmış olmasına rağmen, polisin baskıları sonucu Şişli Kent Kültür Merkezi’nin yetkililerinin geri adım atmasıyla son anda iptal oldu. Kolektif, yazılı bir açıklama yayımlayarak, engellemeyi kınadı. ‘Sûr: Axit û Welat’ filminin yapımcılarından Zana Kibar ve Hicran Urun’la hem belgesele, hem de gösterimin yasaklanmasına dair konuştuk.
Zana Kibar, belgeselde hem kentin tarihsel mirasını hem de göçü ele aldıklarını belirtiyor: “Sur, yedi bin yıllık tarihi olan ve 33 medeniyete beşiklik etmiş, UNESCO’ya da dahil edilmiş ve koruma altında olması gereken bir yer. Birçok medeniyet, bu yedi bin yıllık tarih boyunca yapılarıyla, mekânlarıyla Sur’da iz bırakmış. Sur’daki dar sokakların izleri ta Roma dönemine uzanıyor. Bazalt taşlardan yapılmış evler, Ermeni taş ustalarının eserleri, 20. yüzyılın başlarından...”
‘Mahlesi de gitti…’
Kibar, belgesel için yaptıkları görüşmelerde, Sur sakinlerinin, Sur’da Ermenilerin büyük izlerinin olduğunu söylediğini belirtiyor: “Ermeniler bedenleriyle göçmüş olsalar da, mekânlarıyla orada kalmışlardı. Kürtler ise bedenleriyle orada varlıklarını sürdürüyorlardı. Sur’daki yıkımı Surp Giragos Kilisesi Vakfı’nın yöneticilerinden Gaffur Türkay, şöyle açıklamıştı: ‘Gâvur’u gitmişti mahlesi kalmıştı, şimdi mahlesi de gitti.’ Bu cümleden yola çıkarak, belgeselde kentin sadece kültürel mirasını değil, göç hadisesini de işledik.”
Hicran Urun ise, belgeselde, Sur halkının abluka ve göç boyunca yaşadıklarını duyurmak istediklerini söylüyor: “Sur’un o tarihî niteliklerinin yanı sıra bizim için şöyle bir özelliği de var: Sur, sürekli göç vermiş. Ermenilerden sonra 1990’larda köyleri yakılanların göç ettiği, bugün de ablukayla birlikte bu insanların göç ettiği bir yer... Yani bölge, aslında üçüncü kez göç vakası yaşıyor. Filmde göçün insanlarda bıraktığı izlere değinmek istedik. Sur’da yedi bin yıllık tarihin en kötü zamanlarında, 1915’te bile yaşam hiçbir şekilde kesintiye uğramadı. Belgeseldeki temel amaçlarımızdan biri, abluka sebebiyle göç eden halkın sözlerini duyurabilmek, onların isteklerini iletebilmek.”
En uzun sokağa çıkma yasağı
Urun, Sur’da devam eden sokağa çıkma yasağının, dünya tarihindeki en uzun sokağa çıkma yasağı olduğunun altını çiziyor: “Belgesel için bir yıl önce çalışmaya başlamış, çekimlere de yedi ay önce start vermiştik. Görüşmeler esnasında zorluklar yaşadık. Dünyadaki en uzun sokağa çıkma yasağı Sur’da halen devam ediyor. Dolayısıyla Sur’daki yasaklı mahallelere giremedik. Bizden önce bazı gazeteciler de gidip halkla görüşmek istemiş, ‘Sizden önce gelenler de oldu, sonra gözaltına alındık’ diyenler vardı. Çekimleri böyle bir atmosferde yaptık. Ancak bu atmosfere, devam eden ablukaya, sokağa çıkma yasağına rağmen insanlarda umutsuzluk yok. Büyük bir inanç ve dik duruş var.”
Hicran Urun, Sur’da yıkılan binaların çoğunun Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından koruma altına alınmış olan evler olduğunu ancak bakanlığın, yıkım başladıktan sonra binaları İçişleri Bakanlığı’na devrettiğini belirtiyor: “Sur’un tarihî bazalt taş evlerinden eser kalmamış; onların yerine prefabrik evler yapılıyor. Kültürel miras niteliğindeki evler de yıkılıyor. Gaffur Abi, restore edilen bir kilise için şöyle demişti: ‘Bu bir kilise mi yoksa cami mi, anlamak için 10 dakika bakıyorum.’ Sur UNESCO’nun koruması altında olsa da, UNESCO bugüne dek bir kez olsun sesini çıkarmadı. Belgeselde tüm bunları anlatmaya çalışıyoruz.”
‘Polis baskısıyla engellendi’
Belgeselin yapımcılarından Zana Kibar, 20 gün önce Şişli Kent Kültür Merkezi yetkilileriyle gösterimin tarihi konusunda anlaştıklarını, ancak gösterimden üç gün önce programın iptal edildiğini söylüyor: “Belgeselin engellenmesiyle birlikte, sadece bölgenin değil, ‘Sur’ isminin de abluka altında olduğunu öğrenmiş olduk. 20 gün önce, 2 Aralık Pazar günü 19.30’da filmin gösterilmesi için Şişli Kent Kültür Merkezi yetkilileriyle konuşmuş, dilekçemizi vermiş ve anlaşmıştık. Bu onay doğrultusunda biz de çalışmalarımıza başladık, afişlerimizi hazırladık, duyurularımızı yaptık, davetiyelerimizi bastık. Gösterimden üç gün önce, Perşembe günü Şişli Kent’ten bizi aradılar ve yoğun bir polis baskısıyla karşılaştıklarını, polisin fiilî anlamda kendilerini zorladığını, gösterim iptal edilmezse gösterim günü salona polislerin sokulacağı tehdidine maruz kaldıklarını ifade ettiler. Onları ikna ettik ve tekrar, aynı gün ve saatte gösterimin yapılmasına karar verdik. Ancak baskı daha sonra da devam etmiş olacak ki, aynı gün Şişli Kent yetkilileri bizi tekrar arayıp, gösterimin ancak Emniyet’ten alınacak bir izin belgesiyle yapılabileceğini söylediler. Biz de, tabii, böyle bir izin için başvuru yapmadık.
‘Emniyet bizimle iletişime geçmedi’
Hicran Urun, Şişli Kent Kültür Merkezi yetkililerinin aradan çıkarak, kendilerini doğrudan Emniyet’e yönlendirdiklerini belirtiyor: “ ‘Biz bu baskıya direnemeyeceğiz, siz halledin’ gibi bir tutum içine girdiler. Normal prosedürde böyle bir şey yok, hiçbir belgesel için karakoldan izin almazsınız. Bir belgesel için başvurabileceğiniz yer en fazla Kültür Bakanlığı olur. Şişli Kent Kültür Merkezi de polisin baskısına boyun eğmiş oldu, çünkü yasal olarak Emniyet’in böyle bir hakkı yok. Emniyet de böyle bir hakkı olmadığı için doğrudan bizimle iletişime geçmedi, salona psikolojik baskı uyguluyor.”
Zana Kibar, ‘Sûr: Axit û Welat’ın gösterimi için birkaç salon yetkililerinden davet aldıklarını, filmin bu yıl içinde bir gala yapacağını söylüyor: “Valilik, belgesel gösterimi sırasında dahi ‘OHAL’deyiz, bu belgesel yasaklandı’ diyebilir, ama burada o prosedür bile uygulanmadı, gösterim tamamen fiilî bir zorbalıkla engellendi. Bu keyfî engellemenin ardından filmin gösterimi için birçok teklif aldık; Aralık ayı içinde bir gösterim yapmayı düşünüyoruz.”