Azınlık Vakıfları Temsilci Ofisi’nin Antakya’da düzenlediği Paskalya yemeğinde Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem açıklamalarda bulundu.
Antakya'da geçen hafta düzenlenen Paskalya yemeğinde Antakya Rum Kilisesi Vakfı Başkanı Fadi Hurigil’in konuşmasının ardından Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem konuşma yaptı.
Ertem konuşmasında 1936 beyannamesinin vakıflar açısından sağlam belge olduğunu belirtti.
Ertem şöyle konuştu:
‘Biz 1936 beyannamesi ifadesini tartışmaya açtığımız takdirde, yani 36 beyannamesine bağlı kalmayalım noktasından hareketle onu yok saydığımız takdirde inanıyorum ki daha sıkıntılı mecraların yolunu açmış olabiliriz. Nasıl, şöyle anlatayım. Bilhassa Osmanlı dönemine kurulan bütün kilise, hayrat, mektep, hastane adına ne derseniz deyin, tamamı Müslüman vakıfların arazileri üzerine kurulmuştur. Tapu kayıtlarına bakın, şerhler hanesinde Osmanlı Müslüman vakfını görürsünüz. Neden, çünkü o dönemde mülk edinme probleminden dolayı mülk edinilmiyor. Ama bu tür mekanlara da ihtiyaç var. O dönemin padişahının emriyle kuruluyor, hatta yardım da ediyor. Bu bağlamda baktığımız zaman mülk sahibi bir Müslüman vakıf ama padişah iradesiyle istifadesi cemaat vakıflarına, azınlık vakıflarına bırakılmış mekanlar bunlar. Azınlıklar o dönemde kiliselerini kuruyorlar, mekteplerini, hastanelerini ve mezarlıklarını kuruyorlar. Ne zaman tüzel kişilik kazanıyorlar ? Bildiğimiz 1912- 1913 padişah kararnamesiyle birlikte. O yüzden 1936 Beyannamesi bu bağlamda çok garantici bir beyannamedir, geçmişi karıştırmayan, geçmişi kurcalamayan bir beyannamedir. O nedenle de hangi malı, hangi mülkü kullandıklarını beyan etmişlerse o beyan ettikleri mülkleri de tapusundaki kaydına bakmaksızın sanki tapuda varmış gibi değerlendirerek yapıyoruz. Bir eksiklik veya fazlalık varsa mütevellilerin beyanlarındaki eksikliklerden kaynaklanıyor. Beyan etmişlerse biz o mülkün tapusuna bakmaksızın iade ediyoruz.”
Ertem ardından AKP döneminde mülk iadeleri için yapılan çalışmaları özetledi ve eksik kalan yıllar içinde düzeltilmeye çalışıldığını söyledi. Ertem sözlerine şöyle devam etti: “Ama uygulama esnasında da yine Fadi beyin ifade ettiği sorunlarla karşılaşmadık değil karşılaştık. Burada Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün tek başına belirleyici olması mümkün değil. Cari mevzuatın sınırlamaları içerisinde biz hareket edebiliriz. Mevzuata çok belirgin olarak yazdığımız hususlarda karar vermek kolay ama diğer mevzuatın amir hükümlerine çelişen konulara bizim düzenleme ya da yorum yapma hakkımız yok. Bunların birincisi kadastro çalışmaları. Kadastro kanunu gereğince kadastro geçmiş bir yerden 10 yıl süresince itiraz edilmezse eğer, hak düşürücü süredir ve bundan sonra dava bile edemiyorsunuz. Diyor ki kanun koyucu, itiraz edecek varsa 10 yıl içerisinde itirazını yapsın ve karar verilsin ve tartışma sona ersin. Bu nedenle çalışlarımızda eğer kadastro çalışması geçmişse, itirazlar yapılmış mı, yapılmamış mı dikkate aldık. Bu çerçevede Fadi beyin biraz önce ifade ettiği 1936’da evet Hatay Türkiye Cumhuriyeti toprakları içerisinde değildi ama kadastro çalışmalarının geçtiği dönemde o arkadaşlarımızın hepsinin ataları buradaydı. Gidilip ‘şurası cemaat vakfına aitti’ diye bir itirazda bulunabilirlerdi. Bunu biz toplantılarımızda dile getirdiğimize haklı olarak şunu söylüyorlardı, ‘O dönemde azınlık statüsünde olan insanların 60’larda 70’lerde zaten itiraz edebilecekleri durumları yok ki, ellerindekilere sahip çıkmaya çalışıyorlar’ diyorlardı. Anlıyorum. Ama artık hak kazanma noktasında ön açıcı mahiyette yapılan düzenlemelerin yoğun olduğu 2005 yılında yapılan kadastrolara da itiraz edilmedi. Bizim kanun koruyucunun ötesine geçerek temel bir kanun olan kadastro kanununun içerisinde düzenleme yapabilme ihtimalimiz yok. “
Ertem tazmin konusundaki sözlerine şöyle yanıt verdi: “Fadi Bey’in söylediği şeye %100 katılıyorum, düşük bedellerle alınmıştır tamam, ama bunlara karşı yapılacak olan şey tazmin hükümlerinin işletilmesidir. Şunu çok açık bir şekilde söyleyebilirim, bizim bilhassa son düzenlemede 2011 düzenlemesinde temel bakış açımız şuydu: 1936 Beyannamesi’nde kayıtlı olan ne kadar mal varsa hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın sahiplerine verelim. Az önce saydığım istisnalar dışında temel felsefe bu olacak ve biz bu şekilde çalıştık. Şahsa ait olanı değil kamu adına ve 1936 beyannamesinde kayıtlı ise biz bu malları verdik.”
Hatay için özel çalışılmalı
Ertem 36 beyannamesi ile ilgili başka cemaatlerin de sorun yaşadığına dikkat çekti ve Bozcada, Gökçeada ve bazı Süryani vakıflarının mallarının 36 beyannamesinde olmamasına rağmen iade edildiğini söyledi. Ertem şöyle konuştu: “Evet bir eksiklik var. Hatay için özel bir şey çıkarmamız ve çalışmamız lazım. Ama bir iş yaparken bir başka mülk tartışmasını doğurursanız o çözüm değil çözümsüzlük olur ve bu kördüğüm demektir. Diğer vakıflarla alakalı olarak yapılan çalışmanın %99 seviyesinde tamamlandığını ve usulüne uygun çare olacak ve olduğunu düşünüyorum.”
Ertem isim değiştirme konusunda da hiçbir zaman katı davranmadıklarını söyledi ve “Talep sizden geldikten sonra değiştirmekten kaçınmıyoruz yeter ki belge düzeyinde bizi destekleyici ve rahatlatıcı bir belge sunulsun” diye konuştu.
“Seçimler için hazırlığımızı yaptık”
Ertem yapılamayan vakıf seçimleri ile ilgili olarak da şunları söyledi:
“Bunun için hazırlıklarımız var, ‘hadi başlıyoruz’ dedikleri takdirde işleme koyacağız. Fakat ben hep cemaat vakıfları meselesinde hep şunu söylerim, seçim konusu bizim Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün asli işi olmamasına rağmen ne yazık ki sıkıntı çektiğimiz konu olarak karşımıza çıkıyor. Biz aslında gözlemciyiz. Ama seçimlerde çıkan sorunlarda bizim aleyhimize davalar açılıyor ve bizim hiç suçumuz yok. Diyoruz ki, seçiminizi yapacaksanız kendiniz yapın, sonuçlandıracaksanız kendiniz sonuçlandırın biz karışmayalım nasıl yapıyorsanız yapın.”
“Biz bu yönetmeliği yürürlükten kaldırdığımızda aleyhimize 18 tane dava açılmıştı. Ki daha ilk seçimler yapılıyordu. Bu çerçevede düşündük her vakıf kendi seçimini yapsın diye çözümümüz var. Ama yok ‘devlet bu işe baksın’ denirse ona göre de bir çözümümüz var. Ama bize ait olmayan bir meselede verilen kararlar iki tarafı tatmin etmediğinde davalaşmalar oluyor.
Sonuç olarak bizim içinde olmadığımız bir çözüm de var, içinde olduğumuz bir çözüm de var. İnşallah yeni dönemde bunu da hallederiz diye düşünüyorum.”