Çok ilginç: Ciddi bir tıbbî sorun olan mazoşizm (yani acı çekmekten zevk almak) bu referandumda 3 fevkalade zıt insan grubu için söz konusu gibi: 1) Oy vermeye gidecek olan kimi Erdoğan taraftarları; 2) Oy vermeye gitmeyecek olan kimi Erdoğan karşıtları; 3) Evet vermeye eğilimli kimi Kürtler. Sırayla gidelim.
***
Erdoğan taraftarları iki tür: a) Yeni zenginler; b) Dindar halk kitleleri.
Yeni zenginler AKP sayesinde milyarder oldular ve oluyorlar. Ama Referandum’da Evet çıkar ise bunların işleri giderek bozulacak. Çünkü Erdoğan sandıktan çıkabilecek binde bilmemkaç kılpayı Evet’i bile politikalarının onayı anlamında alacak ve daha da aşırılaşacak.
“Erdoğan’ın politikaları” derken, çok özetle: İçte anayasayı ve adalet duygusunu tamamen rafa kaldırmak, milleti de yüzde 50-50 kutuplaştırıp birbirine düşürmek. Dışta ise bilumum büyük aktörlerle (AB, ABD, Rusya, İran) aynı anda didişirken, komşulardan da Gürcistan dışında kavga etmedik bir tane bırakmamak.
Erdoğan’ın tarafsızlığı "Y. Sultan Köprüsünden şu geçer, bu geçemez diyor muyuz?” diye tanımladığı böyle felaket bir tabloda Evet çıkarsa reforma gitmeyip daha da dizginlenemez olacak Tek Adam yönetimi ekonomiyi resmen uçuruma yuvarlayacak.
Ama bu yeni zenginler Evet diyecekler çünkü hem akarken doldurmaya çalışıyorlar, hem de bunlar “burjuva” değil, adı üstünde “yeni zengin”. Özetle, Erdoğan’ın aşırılıklarını Evet deyip desteklemeleri, kapitalizmi yağmadan ibaret sanan bu insanlar için yavaş intihar. Tıbbî adını siz koyun.
***
Erdoğan taraftarı dindar kitlelere gelince. Onlarca yıl bastırılmış bu insanlar, İslam’ı dilinden düşürmeyen Erdoğan sayesinde kendilerini iktidara gelmiş hissettiler.
Gerçi, son zamanlarda kafaları biraz karıştı. Günlerce siftah yapamamak bir yana, ekonomiden fazla önem verdikleri ahlak olayı rahatsız ediyor. Bu “yüzde 99’u Müslüman” ülkede yolsuzlukların üstü açıkça kapatılıyor. İslam dini fazla ucuz bir biçimde siyasete alet ediliyor, “Allah İçin Evet İnşallah” denip Allah kavramı hâşâ huzurdan ayağa düşürülüyor.
Ama onları içten içe asıl rahatsız eden, oğlan çocuklarına tecavüzün artık Kur’an kurslarında “Kurban kestik, o iş kapandı” diye halledilebiliyor olması. Örnekler ibadullah.
Özetle, daha önce kitlelere muazzam umut verici bir ütopya (yani, ideal toplum) sunan İslam, AKP’nin iktidarda oluşundan büyük zarar gördü. Ama dindar kitleler yine de Tek Adam referandumunda çoğunlukla Evet verecekler. Tıbbî adını siz koyun.
***
Gelelim ikinci grup mazoşistlere, yani oy vermeye gitmeyecek Erdoğan karşıtlarına. Yukarıda sözünü ettiğim insanları kolaylıkla anlayabiliyorum, ama bunları anlamak çok daha zor.
Bunlar da iki türden oluşuyorlar: a) “Nası olsa bişey değişmeyecek”çiler; b) “Sisteme karşı tavır gösterici”ler.
“Bir oy, bir oydur” diye çok klasik bir deyiş var ya, şu âna kadar hiç bu kadar geçerli olmamıştı. Yarından sonra yani Pazar günü ak koyun-kara koyun (bunun başka söylenişi de vardır) belli olacak. Türkiye’nin rejimini A’dan Z’ye değiştirme referandumunda Hayırlar sadece burun farkı önde gözüküyor. Tam da böyle bir durumda “Bişey değişmez” diye oy vermeye gitmemek tek kelimeyle intihar. Daha fazla söylemek istemiyorum. Tıbbî adını siz koyun.
Bir de bunlara ilaveten, sayıları az olmakla birlikte, böyle olağanüstü nazik bir durumda yüce sebepler ileri sürerek sandık boykotu yapmayı düşünen Erdoğan karşıtları var. Bu cins, intihardan da öte, kendi celladının baltasını bilemekte. Buyurun, virgülünü değiştirmeden:
“Sayın Oran, her vatandaşın oy kullanma hakkı olduğunu sizler de biliyorsunuz. Bu sebeple boykot tavrımızın R. T. Erdoğan tarafından minnetle karşılanacağını söylemeniz aslında böyle bir hakkı kullanmak istekliğimizi ‘hayır’cı siyasetlerin güdümüne almak olarak değerlendiriyoruz. Biz bu oylamada sisteme karşı bir tavır sergiliyoruz.
“Eğer oy kullanmak sermaye sınıfı açısından bir sorun oluşturmuş olsaydı onu da yasaklarlardı. Dolayısıyla kendi sistemlerini bize onaylattıkları bir yerde buna karşı boykot tavrımızı doğru buluyoruz. Yine de görüşünüzü ilettiğiniz için teşekkür ediyoruz. Başarılar diliyoruz.”
***
Üçüncü ve son gruba gelelim. Bunlar, klasikleşmiş koyu dindar Kürtlerden ve şimdi de birtakım Kürt grupçuklarından oluşuyor.
Bir süre önce L. Zana’ya yanaşmaya çalışmış bu ikincilerin içinde kimi federasyoncular, HDP karşıtları, damardan milliyetçiler, Barzaniciler (özellikle de, Mesrur B.), KDP’liler var. Barzanici Bas Gazetesi Evet çıkarsa Kürt barış sürecinin ve diyalogun canlanacağını, Kandil ile arasına mesafe koyması halinde Barzani’yle birlikte HDP’nin de muhatap alınacağını yazıyor.
Bu kokteyli oluşturanların toplam sayısı, kimyada “eser miktarda” (trace amount) denilen kadar. Öyle ki Koray Düzgören bir tvitte, “Bu Evetçiler hangi otelde kalıyor?” diyor.
Bunlardan Türkiye’dekilerin temel direği, Hayır çıkarsa AKP’nin daha beter gazabına uğramak korkusu. Yani, bir anlamda “Stockholm Sendromu”. Ayrıca, Referandum şarkısı bile Kürtçe diye yasaklanmışken, “Erdoğan başkan olursa, Kürtlerin sorununu daha büyük cesaretle çözmeye girişir” diye düşünebiliyorlar.
Anlaşılan, AKP’nin son derece mahir biçimde, balık avlar gibi bi uzatıp bi çekerek attığı “eyalet” zokasını da kapmışlar.
Ben “Lâ havle ve lâ kuvvete!” diyorum, tıbbî adını siz koyun.