Dini toplulukların içişlerinde özgür olma hakkının sınırlanamaz bir hak olmadığını, ancak demokratik bir toplumda sadece kamu düzeni, sağlığı ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla bu hakkın yasayla sınırlanabileceğini belirten Mine Yıldırım, “Herhangi bir sınırlamanın bu üç koşulun hepsini birden sağlaması ve ölçülülük ilkesini gözetmesi gerekir” dedi.
Türkiye Ermenileri Patrikhanesi’nin patrik seçim sürecine İstanbul Valiliği’nin yaptığı müdahaleye dönük tepkiler devam ediyor. Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi’nden Mine Yıldırım, din ve inanç topluluklarının özerkliğine dikkat çekerek, “Devlete düşen tarafsız kalmak ve Ermeni toplumunun kendi dini önderini seçmesi için tam bir özgürlüğe sahip olmasını güvence altına almak olmalıdır” diye konuştu.
Ermeni Patrikhanesi’nin, yeni patrik seçimi başlattığı süreç belirsizliğini sürdürüyor. Seçim süreci 15 Mart’ta yapılan değabah seçimi ile başlatılmış ancak İstanbul Valiliği tarafından gönderilen yazıyla durdurulmuştu. İstanbul Valiliği’nin sürece dönük müdahalesi tepki çekti.
Agos’a konuşan Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi Koordinatörü Mine Yıldırım, uluslar arası normlara dikkat çekerek devletin müdahalesinin ölçüsüz olduğunu vurguladı.
Özerklik sorunu
Din veya inanç topluluklarının iç işlerinde özgür olma hakkı, özerkliği, din veya inanç özgürlüğü hakkının kapsamı içinde korunduğuna dikkat çeken Yıldırım, Birleşmiş Milletler (BM) Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi içtihadının, din topluluklarının özerkliği konusunda yol gösterici ve bağlayıcı olduğunu söyledi.
BM İnsan Hakları Komitesi’nin din veya inancın uygulaması veya öğretimi dini grupların temel işlerinin gerçekleştirilmesinin ayrılmaz bir parçası olan eylemleri de içerdiği yorumuna vurgu yapan Yıldırım, “Bunlar kendi dini önderlerini, rahiplerini ve öğretmenlerini seçmek, dini okullar açmak ve dini metin ve yayınları hazırlamak ve dağıtmak gibi eylemleri de içerir. Dolayısıyla burada açıkça dini önderleri seçme hakkından söz edilir” diye konuştu.
Yıldırım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu yönde aldığı kararları hatırlattı.
“AİHM’e göre ‘Dini bir organizasyonun iç yapısı, bu organizasyonun inançlarını ifade etmesinin ve geleneklerini devam ettirmesinin araçlarıdır” AİHM’in bu konuda içtihadı, inanç topluluğunun özgür olması ve devletin tarafsızlığına vurgu yapar: “Dini bir topluluğun örgütlenmesiyle ilgili AİHS’in 9. maddesinin, örgütlenme hayatını haksız devlet müdahalesine karşı koruyan 11. madde ışığında yorumlanması gerekir. Bu açıdan bakıldığında, inananların din özgürlüğü hakkı, topluluğun huzur içinde, keyfi devlet müdahalesi olmaksızın, işlerini yürütmesi hakkını da içerir. Dini toplulukların özerk varlığı demokratik bir toplumda çoğulculuk için olmazsa olmaz bir unsurdur. Topluluğun örgütlenme hayatı 9. madde tarafından korunuyor olmasaydı, bireyin din özgürlüğünün tüm diğer unsurları da korunmasız hale gelirdi.’”
Dini toplulukların içişlerinde özgür olma hakkının sınırlanamaz bir hak olmadığını, ancak demokratik bir toplumda sadece kamu düzeni, sağlığı ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla bu hakkın sınırlanabileceğini belirten Yıldırım, “Herhangi bir sınırlamanın bu üç koşulun hepsini birden sağlaması ve ölçülülük ilkesini gözetmesi gerekir” dedi.
Yıldırım, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)-Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun ‘Din ve İnançla ilgili Mevzuatın Gözden Geçirilmesine ilişkin Yol Gösterici İlkeler’inin de inanç topluluklarıyla diğer toplumsal çıkarlar arasında çıkar çatışmaları söz konusu olduğunda menfaatlerin titizlikle ve nüanslı olarak dengelenmesi gerektiğini ifade ederek özerkliğe ağırlık verilmesi gerektiğini vurguladığını belirtti.
Yol haritası
Yıldım, Patrik seçimine dönük müdahaleye ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“Herhangi bir din veya inanç topluluğunun kendi önderlerini seçme hakkı uluslararası insan hakları hukukunda sağlam bir karşılığı olan bir haktır ve hem inanç özgürlüğü hem de örgütlenme özgürlüğü tarafından korunur. Ermeni toplumu içinde toplumun istediği biçimde dini önderini seçmesinin engellenmesi ve bunun yapılış biçiminin uluslararası hukuk standartlarıyla uyumlu olduğunu söylemek güç. Öncelikle müdahale yasal bir temelden yoksun. Ayrıca devletin bunun demokratik bir toplumda gerekli olduğunu da ispatlaması gerekir ki bu oldukça zor görünüyor. Müdahalenin amacı, mektupta belirtildiği şekliyle, Ermeni toplumu içinde huzurun sağlanmasıdır. Bu, kamu düzeni ve başkalarının hakları amacıyla yapılmış bir müdahale sayılacak olsa bile açık ve somut kanıtlarla bunun ortaya konulması gerekir. Son olarak, müdahalenin Ermeni toplumu üzerindeki etkisi, yani seçim yapılamaması ve öngörülebilir bir yol haritası olmaması ve toplum işlerinin yürütülememesi gibi çok önemli bir etkisi var. Dolayısıyla ‘orantılılık’ ilkesiyle uyumlu değil, yani başvurulan önlem ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü aşıyor. Devlete düşen tarafsız kalmak ve Ermeni toplumunun kendi dini önderini seçmesi için tam bir özgürlüğe sahip olmasını güvence altına almak olmalıdır.”