Türkiye Solunda kadınlar hep vardı

ZEHRA CAN 

Tarihsel olayların özneleri arasında yer aldıkları halde hâkim/erkek tarihyazımının kadrajına girmeyen kadınlar, bilhassa siyasi tarih anlatılarının dışında bırakılmışlardır. Kişisel tarihleri büyük tarihin çizgileriyle kesişmiş olan kadınların politik ve entelektüel serüvenlerinin izini süren biyografik çalışmalar ise söz konusu anlatıyı tekzip etmekte önemli bir işlev görürler. Bu tekzip ediminin muvaffak olabilmesi ise şüphe yok ki feminist metodolojiyi gereksinir. 

Türkiye sosyalist hareketinin tarihyazımı da yukarıda sözünü ettiğimiz kusur açısından bir istisna teşkil etmez. Hatta eril optikten görülmüş bir tarihe ek olarak milliyetçilik ve devletçilik gibi kimi zaaflarla da malûldür bu tarihyazımı. Örnekse, Türkiye’deki sol hareketler kendi tarihlerini genellikle Mustafa Suphilerle başlatma eğilimindedir. Halbuki tarihin o kesitine gelene kadar Ermenilerin ve Rumların sol mücadele tarihine kurucu katkıları olmuştu. İkinci Enternasyonal’de Osmanlı’yı Yahudiler temsil etmişti. Osmanlı’daki ilk Marksist parti de Ermenilerin kurduğu Sosyal Demokrat Hınçak Partisi’ydi.1

Mari Beyleryan

Feryal Saygılıgil’in hazırladığı, Dipnot Yayınları tarafından yayımlanan ‘Kadınlar Hep Vardı: Türkiye Solundan Kadın Portereleri’ adlı çalışma bu tarihyazımının söz konusu iki eksenini birden değillemesiyle öne çıkıyor: Türkiye solunun tarihsel serüvenini sosyalist harekette özgül ağırlığı olan kadınların portreleri üzerinden takip eden kitap, 1915 Ermeni Soykırımında hayatını kaybeden, Ermeni sosyalist feminist eylemci Mari Beyleryan ile başlıyor. (Dipnot Yayınları’nın bu dizisinin ilk yayımlanan kitabı ‘Türkiye Solundan Portreler’ de, Ermeni devrimci Matdeos Sarkisyan [Paramaz] ile başlıyordu.2)

Kayuş Çalıkman Gavrilof’un kaleme aldığı Mari Beyleryan portresinin girizgâhında Ermeni tarihyazımının soylu ailelere mensup olanların dışında kültür hayatına girdisi olmuş pek çok Ermeni kadının tarih sayfalarından silindiğini öğreniyoruz: Düsap, Asadur, Yesayan gibi yazarlar ile Fani ve Arusyak gibi tiyatro oyuncuları bu kadınlardan sadece bazıları… Soykırım sürecinde sürgün edilen Ermeni aydınlarının içinde yer aldığı sürgün listelerinde de bu kadınların nerdeyse hiçbirinin adı olmadığı için, birçoğunun kıyımdan sonraki akıbetleri hakkında bilgi sahibi değiliz. 1877 yılında İstanbul Beşiktaş’ta doğan Mari Beyleryan’ın biyografisinin çizgileri, sosyalist ve feminist olması nedeniyle Ermeni toplumunun tarihinin sınırlarının dışına taşmaktadır. ‘Arevelk’ (Doğu) gazetesinde yayımlanan yazılarıyla yazın hayatına giren Beyleryan, Sosyal Demokrat Hınçak Partisi’yle de temasa geçmiş; yaşı küçük olduğu için üyesi olamadığı partinin yayın organı ‘Hınçak’ta muhabirlik yapmıştır. Beyleryan, Ermeni devrimcilerinin gerçekleştirdiği meşhur “Osmanlı Bankası Baskını”nın ardından başlayan operasyonlardan şans eseri kurtulup yurtdışına kaçar, gazetecilik ve yazarlık hayatına Mısır’da devam eder, hayalini kurduğu kadın gazetesi ‘ARDEMİS’i burada yayımlamaya başlar. Meşrutiyetin yarattığı umutla ülkeye geri dönerse de 1915 kıtalinden kurtulamaz. Osmanlı Ermeni toplumunun kültür hayatında önemli bir yere sahip olan Zabel Yesayan’ın portresi ise Melike Koçak tarafından kaleme alınmış. Yesayan’ın, kadın hakları alanındaki mücadelesinden edebiyat alanında verdiği eserlere ve gazete/dergilerde yazdığı yazılarında işlediği politik meselelere değin tüm bir entelektüel ürünü üzerinden biyografisinin izini süren yazı, onu tarih belleğimize geri çağırıyor.

Zabel Yesayan

Zabel Yesayan’ı, Rum sosyalist feminist Athina Gaitanou-Gianniou’nun portesi takip ediyor. Tıpkı Mari Beyleryan gibi pek bilinmeyen Athina Gaitanou-Gianniou’nun kitapta yer alması literatüre önemli bir katkı niteliğinde. Anna Vakali ile Nacide Berber’in Atina’daki arşiv belgelerinden yararlanarak yazdıkları portre titiz bir çalışmanın ürünü. Athina Gaitanou-Gianniou’nun 1900’lü yılların başında İstanbul’lda başlayan serüveni daha sonra Atina’ya uzanır. İstanbul’dayken başladığı kadın hakları mücadelesini Atina’dayken fikirlerini daha da somutlaştırarak sürdürür.  1914’te Atina’da Kadınların Sosyalist Birliği’ni kurar. Uluslararası kadın toplantılarda temsilci olarak bulunur. Athina’nın feminizm anlayışında sosyalizm siklet merkezidir.

Yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Yaşar Nezihe, okuma yazmayı kendi kendine öğrenmiş, daha sonra Osmanlı ve Türkiye edebiyatında önemli bir yer edinmiş bir şair. Döneminin bütün kadın dergilerinde şiirleriyle varolan Yaşar Nezihe’nin entelektüel pratiği kendi sınıfsal kısıtlarına adeta bir meydan okumadır. Bütün hayatı açlık ve yoksullukla mücadeleyle geçmiş olan Nezihe ‘ilk sosyalist kadın şairimiz’dir. Yaşar Nezihe’nin portersini Hazal Halavut kaleme almış.

Türkiye basın tarihinin öncü simalarından Sabiha Zekeriya Sertel, özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’de de muteber bir ideoloji olarak taltif edilen faşizme karşı verdiği mücadele etmiş, yazılarıyla barışı savunmuş ve sosyalist değerleri öne çıkarmıştır. Eşiyle birlikte kurduğu Tan gazetesi döneminin en önemli sol yayınıdır. Aynur Soydan Erdemir’in kaleme aldığı Sertel portresi, onun çok yönlü kişiliğini ve düşünsel-politik evrimini, ayrıntılara vukufiyetle anlatmış.

Suat Derviş

Varlıklı bir ailenin çocuğu olan Suat Derviş, siyasetten gazeteciliğe, şiirden romana ve tiyatroya değin pek çok alanda etkin olmuş bir kadın. Eğitim için gittiği Almanya’da ‘Uhistein’ gazetesinde Suzet Doli mahlasıyla yazdığı yazılarla entelektüel hayata dahil olan Derviş’in otuza yakın romanı, çok sayıda öyküsü, çevirileri ve makaleleri vardır. Montrö ile Lozan Konferansları’nı muhabir olarak izlemiştir. İlk basın sendikasının kurucuları arasında yer alan Derviş, sendikanın ilk başkanı ve Türkiye Devrimci Kadınlar Derneği’nin  (Neriman Hikmet’le birlikte) kurucusudur. Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’le evlendikten sonra 1944 TKP tevkifatında tutuklanmış ve sekiz ay hapis yatmıştır. Feryal Saygılıgil’in yazdığı portre, onun politik etkinliğini ve entelektüel/sanatsal ürününü biyografik/tarihsel bağlamıyla ele almış.

Türkiye sosyalist hareketinin görmezden geldiği ya da gördüğünde de yalnızca Hikmet Kıvılcımlı’nın hayat arkadaşı olarak andığı Fatma Nudiye Yalçı’nın biyografik çizgileri, bir aydın olarak ve siyasal faaliyetiyle, bu yok sayma ve ikincilleştirmeyi çürütmektedir. Kendisi hakkında sınırlı sayıda çalışma olan Fatma Nudiye’nin, Canan Özcan tarafından kaleme alınan portresi bu açıdan önemli bir eksikliği telafi ediyor. Hikmet Kıvılcımlı’yla tanışmasının ardından aktif bir siyasal hayatı olan Yalçı’nın entelektüel serüveni henüz çok gençken yazdığı alfabe kitaplarıyla başlamış, bunu, hayatının daha sonraki yıllarında makaleleri, Marksist yazından yaptığı çeviriler ve kitapları takip etmiştir. Fatma Nudiye’nin ‘Beyoğlu 1931’ adlı, sahnelenmiş bir tiyatro oyunu da vardır.

Kitapta, Türkiye’nin ilk kadın sendikacısı Zehra Kosova’yı, Sevda Karaca anlatmış. Kosova’nın kimliğini niteleyen çizgiler ise, kadın olmasının yanında, işçi ve komünist olmak… Sevda Karaca’nın da dikkat çektiği üzere, Kosova –TKP’deki yeri dolayısıyla– Türkiye devrimci hareketinin tarihi –eril bir anlatı olmasına rağmen– içinde anılırken herhangi bir erkeğin eşi, kızı, kardeşi… olarak ikincilleşmeden sivrilmeyi başarmış olması ayrıca dikkat çekicidir.

Marksist klasiklerden yaptığı çevirilerden ötürü, bu eserlere temas etmiş hemen herkesin bildiği Sevim Belli’yi, Esen Özdemir kaleme almış. Belli’nin Türkiye Komünist Partisi ile başlayan serüvenini okurken Türkiye sol hareketinin tarihinde bir gezintiye çıkıyoruz adeta. Kitapata Türkiye edebiyatının iki büyük ismi Sevgi Soysal ile Leylâ Erbil de yer alıyor. Sevgi Soysal’ı Narin Bağdatlı, Leylâ Erbil’i ise Beyhan Uygun-Aytemiz ile Ürün Şen-Sönmez kaleme almışlar. Eserin son halkası ise Necla Akgökçe’nin yazdığı Şirin Cemgil portresiyle tamamlanıyor. 1968 gençlik hareketi içinde aktif olarak yer alan Cemgil’in portresi sözlü tarihin veriminden de yararlanılarak hazırlanmış. Yazı, feminist metodolojiyi esas alması bakımından da örnek bir çalışma.

Feryal Saygılıgil’in yazdığı sunuştan öğrendiğimize göre Kürt kadınların portreleri yayınevinin hazırladığı başka bir çalışmada içerilecek.

Türkiye sol kültürünü niteleyen erkek tarihyazımını tekzip işlevini başarıyla yerine getiren kitap önemli bir kaynak niteliğinde.

1- Bkz. Mete Tunçay ve Erik Jan Zürcher (der.), Osmanlı İmparatorluğu`nda Sosyalizm ve Milliyetçilik (1876-1923), İstanbul: İletişim Yayınları, 1995; Kadir Akın, Ermeni Devrimci Paramaz: Abdülhamid’in İttihat Terakki’ye Ermeni Sosyalistleri ve Soykırım, Ankara: Dipnot Yayınları, 2016.2- Emir Ali Türkmen ve Ümit Özger (haz.), Türkiye Solundan Portreler, Ankara: Dipnot Yayınları, 2016.

Kadınlar Hep Vardı
Hazırlayan: Feryal Saygılıgil
Dipnot Yayınları
352 sayfa.