Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un bir polis tarafından öldürülmesi, Türkiye basınında el birliği ile “Ne olursa olsun, Rusya-Türkiye ilişkilerini zedelemez, aksine FETÖ bağlantı kanıtlanırsa, örgüte karşı küresel çapta verilen mücadele muazzam bir boyut kazanır” denmeye başlansa da Rus basınının ve Rus analistlerin düşünceleri ve iddiaları aksi yönde.
Bu hafta, Rusya Federasyonu’nun Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un bir Türk polisi tarafından sloganlar eşliğinde öldürülmesi, Türkiye ve dünyanın gündemine oturdu. Rusların ilk baştaki “ölçülü” tepkisi Türkiye’yi rahatlatmış gibi gözükse de, gelişmelerin nelere gebe olabileceği bir çok çevrede konuşulmaya başlandı. Tüm bunlar olurken Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Moskova’daki Suriye toplantısı için yola çıkmış bulunuyordu. Toplantı 20 Aralık’ta önceden planladığı gibi yapıldı ve sonuç “Rusya, İran ve Türkiye Suriye’de rejim değişikliğini tartışmayacaktır” oldu.
Dünya ve özellikle Rus basınının cinayetle ilgili bir çok soru sorup, cevaplarını bulmaya çalıştığı anlarda Türkiye basını daha ziyade “Karlov’un nasıl olup da böylesine korumasız bırakıldığı”, “Polis memurunun kesinlikle Fetullah Gülen ile bağlantılı olduğu”, “Rusya’nın durumu anladığı hatta terörle mücadele etmek için birlikte hareket edilmesinde kararlı olduğu” konuları üzerinde durdu.
Türkiye basınında el birliği ile “Ne olursa olsun, Rusya-Türkiye ilişkilerini zedelemez, aksine FETÖ bağlantı kanıtlanırsa, örgüte karşı küresel çapta verilen mücadele muazzam bir boyut kazanır” denmeye başlandı.
Ancak Rus basınının ve Rus analistlerin düşünceleri ve iddiaları genelde Türkiye ile aksi yönde seyrediyor.
Rus basınında gündeme gelen, tartışılan ve üzerinde makaleler yazılan noktaları şöyle özetleyebiliriz:
1. Katilin neden canlı yakalanmadığı. 2. Cinayetin açıkça cihatçılar tarafından işlendiği ve bu yöndeki kanıtlar 3. Türkiye’nin odağa FETÖ’yü çekmeye çalışması 4. Türkiye’nin Esad’ı devirme planları. 5. Cinayetin aslında Erdoğan ve derin devlet arasında bir çatışmanın bir sonucu olabileceği 6. El Kaide ve El Nusra’nın propagandalarında duyulan ”Biz cihada biat edenler” sözlerinin anlamları 7. Putin’in
Türkiye’yi “Batı’nın kucağına” atmamak için ılımlı tepki verdiği.
Medvedev’in sözleri
Rus gazete manşetlerinde ise Rusya Başbakanı Medvedev’in, Karlov'un öldürülmesinin cezasız kalmayacağı şeklindeki sözleri işleniyor. Konuyla ilgili yaptığı açıklamada Medvedev "Bu çirkin cinayet beni şok etti. Uluslararası hukuka göre, elçinin öldürülmesi ciddi bir cinayet. Bu uygarlık ilişkilerinin dışına çıkan bir cinayet ve Rusya bunu cezasız bırakmayacak. Bunu organize edenlerle ilişkisi olanların hepsi hesap verecek. Sadece elçiyi kurşunlamadılar, barış ve insan hayatını yüksek değerler olarak sayan herkese kurşun sıktılar" ifadelerine yer verdi.
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov’un, Türkiye'deki diplomatik temsilciliklerin güvenliği konusunda Ankara'dan garanti bekledikleri açıklaması da gündeme gelenler arasında. Peskov olay günü "Diplomatik İlişkiler Viyana Sözleşmesi'ne göre ülkelerin yurtdışındaki temsilciliklerinin güvenliğini sağlamak bu temsilciliklerin bulunduğu ülkelerin sorumluluğundadır. “ demişti.
Köşe yazarlarının okurlarına hatırlattıkları bir diğer husus ise Rusya’nın, 2008 yılından itibaren Türkiye ve ABD için istihbarat topladıkları kuşkusu ile Gülen okullarını kapatma kararı alması. Cinayetin ardından, Putin’in istihbarat servisleri ve Dışişleri Bakanlığı'nı ek önlemler almaları için görevlendirildiği konusu da yine Rus basının gündeminde. Andrei Sokolov Pravda’daki “Büyükelçileri Öldüremezsiniz” adını taşıyan makalesinde ise Erdoğan’ın Putin’le yaptığı konuşmanın bir diplomat cinayeti için yeterli olup olmadığını sorguluyor. Sokolov “Şu anda Rus-Türk ilişkilerinde büyük bir güven kaybı ve kuşku söz konusu, cinayet yarı-hayali bir FETÖ organizasyonu üzerine atılıyor, Erdoğan böylece cinayeti iç ve dış düşmanları için kullanmaya çalışıyor. Bu cinayet tabii ki Rus-Türk ilişkilerinde gerginliğe sebep olacak ama geleceği Suriye anlaşmazlığında Erdoğan’nın bundan sonra alacağı pozisyon belirleyecek. Erdoğan’ın Esad’ı devirme arzusu Rusya’nın bölgedeki planları ile örtüşmüyor ve Putin’in Erdoğan’dan daha da fazla kuşkulanmasına sebep veriyor” ifadelerini kullanıyor ayrıca son üç aydır Turkiye’de tutuklanan gazeteci ve siyasetçilerden de bahsediyor.
Türkiye basını “Rusya bizi suçlamıyor” derken Putin “Cinayetin arkasında kimler olduğunu öğrenmek için bizzat çalışacağız” deyip 18 kişilik bir ekibi Ankara’ya göndermiş bulunuyor. Rusya’daki birçok uzman Rus ve Türk birimlerinin beraber çalışmalarının aslında Türkiye’nin “egemenlik” hakkından feragat etmesi anlamına geldiğini ama reel politiğin bunu gerektirdiğini söylüyor. Kısacası Rusya’da yaşanan tartışmalar Türkiye basının cımbızladıkları ile sınırlı değil.
Moskova’daki Suriye Toplantısı
Tüm bunlara paralel olarak 20 Aralık Salı günü, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in katıldıkları toplantı Suriye konusunda önemli adımların işaretini veriyor.
Çavuşoğlu’nun dört kere Rus halkına başsağlığı dilediği, “Karlov'un ismini sokağımıza vereceğiz, hem Ankara'da hem yüreğimizde yaşatacağız” dediği ve hemen hemen yalnızca Karlov’un cinayetine ayırdığı konuşması, Türkiye’nin masadaki durumunun da kısa bir özeti olabilir.
Ortak basın toplantısında ilk sözü alan Lavrov, "Rusya, İran ve Türkiye Suriye'deki krizin sona erdirilmesi için siyasal sürecin canlandırılması konusunda ortak bir bildiri üzerinde anlaştı. Bugün onayladığımız ortak bildiriye dayanarak işbirliğimize devam etmek konusunda anlaştık. Rusya, İran ve Türkiye Suriye hükümeti ve muhalifler arasında bir anlaşma yapılması için çalışmaya ve bu anlaşmanın garantörleri olmaya hazır. Rusya, İran ve Türkiye IŞİD ve El Nusra ile ortak mücadelede kararlı olduklarını doğruluyor. Rusya, İran ve Türkiye'nin eylemleri Suriye'deki krizin siyasal çözümünün girdiği çıkmazın aşılmasına, şiddet olaylarının sona ermesine ve insani yardımların ulaştırılmasına yardımcı olabilir” derken Halep'in tahliyesinin iki gün içinde tamamlanacağını da belirtti. Astana (Kazakistan) sürecinin başlatılması ve üç ülkenin Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasından yana olduğu da netlik kazandı.
Lavrov ayrıca üç ülkenin de Suriye’deki önceliğin rejim değişikliği olmadığını bu konuda mutabık olduklarını söyledi. Lavrov ayrıca dışarıdan farklı grupların gelip etnik temizlik yapması ve burayı yönetmesine müsaade edilmeyeceğini de vurguladı.
Türkiye’nin Suriye konusundaki bu olası siyaset değişikliği ise Türkiye medyasında “Politikalarını sevsek de sevmesek de Rusya’nın gücünü ve etkisini kabul etmeliyiz, ondan yararlanmalıyız ve bizim beklentilerimizi karşılar bir politika izlemesini sağlamak için ona yakın durmak zorundayız” görüşü ile yavaş yavaş topluma zerk ediliyor. Hatta bu duruşun PKK’ya ve IŞİD’e karşı mücadele de uzun vadede kazançlı olacağı anlatılıyor.
Çevik Kuvvet Polis memuru Büyükelçi Lavrov’u vurduktan sonra “Beldelerimizde güvende olmadıkça hiçbiriniz güvende olmayacaksınız...” demişti. Rus siyasetçiler ve analistler bunun ne anlama geldiğini, Türkiye’nin Suriye için ne düşündüğünü net görüyor. Durum Türkiye’de yansıtıldığı ve ABD’li Kerry’e söylenildiği şekliyle “Rusya da bu işin ardında FETÖ olduğunu biliyor” kadar basit değil. Rusya bu “skandalı” kendi için bir avantaja çevirmek niyetinde, Moskova’daki Suriye kararları bunun en somut örneği.