Nora’nın Armanuş’la kesişen yolu

Elif Şafak’ın romanından tiyatro sahnelerine uyarlanan ‘Baba ve Piç’, Talimhane Tiyatrosu’nda ve İstanbul’daki çeşitli sahnelerde izleyiciyle buluşmaya devam ediyor. Hikâyedeki Armanuş Çakmakçıyan karakterini canlandıran Nora Tokhosepyan’la oyunun perde arkasını konuştuk.

Genç oyuncu Nora Tokhosepyan, Elif Şafak’ın aynı adlı romanından tiyatroya aktarılan ‘Baba ve Piç’ oyununun en dikkat çekici karakterlerinden birini canlandırıyor. Alican Altun, Aysan Sümercan, Gökay Akgör, Gökçen Gökçebağ, Görkem Acar, Nurten İnan, İdil Yener, Nihal Koldaş, Pelin Ermiş, Selen Uçer ve Parla Şenol’la aynı sahneyi paylaştığı oyunda, Tokhosepyan, Armanuş (annesinin deyişiyle Amy) Çakmakçıyan rolüyle çıkıyor karşımıza. 

Diasporada yaşayan Ermeni bir baba ile Amerikalı bir annenin kızı olan Çakmakçıyan, bu iki kültür arasında geçen hayatı boyunca, kimliğini keşfetmeye çalışır. Bu çabası onu İstanbul’a götürür; tek başına, yayasının önceden yaşadığı evi bulmaya gider. Böylece yolu Kazancı ailesinin kadınlarıyla kesişir.

Gerçek hayatla oyun arasındaki ilişki

Televizyon dünyasının tanınan simalarından biri olan Tokhosepyan’ın ilk tiyatro tecrübesi değil bu. ‘Baba ve Piç’in yönetmeni Mehmet Ergen, onu ilk kez beş sene önce, yine Talimhane Tiyatrosu’nun bir oyunu olan ‘Weisman ile Kızılyüz’de izlemiş. Yönetmenin hem Türkiye’de hem Londra’da yaptığı işleri beğenerek takip eden oyuncu, Armanuş rolünü hemen kabul etmiş ve provalar Mayıs ayında başlamış. Tokhosepyan, Elif Şafak’ın kitabını bu görüşmeden önce okuduğunu ve oyunda yer alma kararında bunun etkili olduğunu söylüyor.

Tokhosepyan’ın oyuna katkısı oyunculuk performansıyla sınırlı değil; Ermeni karakterleri canlandıran diğer oyunculara bazı Ermenice kelimeleri öğretme görevi de ona düşmüş, hatta bu onun kendi fikriymiş. Tokhosepyan’ın yönetmene götürdüğü öneri üzerine, ‘dacik’, ‘asdvadzıs’ gibi bazı kelimeler metne dahil olmuş.

Yetenekli oyuncu, Armanuş karakteriyle kendisi arasında benzerlikler görüp görmediğine dair sorumuzu şöyle yanıtlıyor: “Armanuş’un babasının ailesi, diaspora halkının bir parçası olarak, kendi topraklarından uzakta, Amerika’da yaşadığı için sürekli mağrur ve savunmada. Annesi ise Ermenilerden hoşlanmıyor. Armanuş her iki tarafa da yakınlık duyuyor ama kendini nerede bulacağını bilmiyor. Sürekli olarak kitap okuyor. Hatta oyunda bununla ilgili bir repliğim var: ‘Armanuş tam bir kitap kurdu olmuştu ama Ermeni ailesi bunu hoş karşılamıyordu. Çünkü onun bu kadar parlak olmasını istemiyorlardı.’ Bizde de hep o vardır. ‘Bu kadar öne çıkma’ ya da ‘Bir yerde siyaset konuşulduğunda hemen oradan ayrıl. Hiçbir şekilde iyi ya da kötü yorum yapma’ denir. O yüzden de bu kısımlarla kendi yaşamım arasında çok ilişki kuruyorum. Ben televizyona çıktığımda ailem aynı şeyi yaşadı, evde çok kavgalar oldu ama ben yarışmaya girip birinci oldum. Bugüne kadar Ermeniliğin hep avantajını gördüm, hiçbir dezavantaj yaşamadım.”

Armanuş’un ailesinin verdiği bu tepki, oyunda da açıklandığı gibi, 1915’te ilk tutuklananların Ermeni aydınlar olmasından kaynaklanıyor. Bu yüzden de, “Karakterin yaşadıklarıyla Türkiye’deki Ermenilerin yaşayış şekli örtüşüyor. Aileler hem çocuklarıyla gurur duyuyor, hem de onlar için endişeleniyor” diyor Tokhosepyan.

“Armanuş İstanbul’a çok büyük bir umutla geliyor, yayasının eski evini bulacağına inanıyor. Ancak ev balık restoranı olmuş. Geçmişin bir anda silindiğini görüyor. Yine de kadınlarla dolu, deli ama güzel Kazancı ailesinin samimi davranışları Armanuş’un Türkiye’yle ilgili önyargılarını yıkıyor.”

‘Oyun iki tarafı da savunuyor’

Oyunda Ermeni Soykırımı’yla ilgili bölümlerde seyircilerden tepki gelip gelmediğini soruyoruz; “Henüz kafamıza bir şey yemedik” diyor, şakayla karışık. Arada ‘cık cık’ seslerinin duyulduğu oluyormuş yalnız. Oyuncuya, salondaki arkadaşları anlatıyormuş bazen, izleyicilerin kendi aralarında neler konuştuklarını. Yine de, “ ‘Baba ve Piç’ her iki tarafı da savunan, objektif bir oyun” diyor Tokhosepyan. “Hem var diyenlerin, hem de yok diyenlerin ağzından anlatıyor olanları. Bugüne kadar genellikle iyi tepkiler aldık.”

Diğer oyunculardan da hep destek gördüğünü anlatıyor Tokhosepyan. Oyunculardan Nihal Koldaş’la sahnede paylaştıkları bir ânı şöyle anlatıyor: “1915’te yaşananları anlattığım bir sahne var oyunda. Kazancı ailesinin fertleri Armanuş’a neden İstanbul’a geldiğini sorduğunda, artık kimliğini açıklıyor. ‘Ben Amerikalı bir Ermeni’yim. Aslında buraya yayamın evini görmeye geldim’ diyor. Ardından, yayasının ve ailesinin neden Amerika’ya gitmek zorunda bırakıldığını anlatıyor. Prova sürecinde bu bölüm gayet düz geçmişti ama sahne ve seyirci heyecanıyla ortaya çok farklı bir şey çıktı. 1915’te olanları anlatırken, Nihal Koldaş’ın ağladığını gördüm. Oyundan sonra bana ‘Ne yaptın sen?’ dedi.”

Tiyatroda para yok, televizyonsa riskli

Kadir Has Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nden mezun olan Tokhosepyan, oyunculuğun yanı sıra gayrimenkul danışmanlığı da yapıyor. “Tiyatroda, seyirci gelse de para yok, gelmese de yok” diyor oyuncu. Bu nedenle ekipte yer alan hemen herkesin farklı işleri var. Herkes kendinden fedakârlıklarda bulunarak, emek sarf ederek, o sahnede tutkuyla buluşuyor. Alınan en önemli geri dönüş ise izleyicinin sevgisi ve takdiri.

Gelecekte ne tür projelerde yer almak istediğini sorduğumuzda, Tokhosepyan, “Bir müzikalde yer almayı çok istiyorum, dans etmeyi çok seviyorum” diyor. “Televizyonda güzel işler yaptım. Farklı projeleri bir arada yürütmek isterim. Televizyon da riskli bir iş. Bir diziye giriyorsunuz, 10 bölümde tutup tutmayacağı belli oluyor ve iş bir anda bitebiliyor. Ben bunu çok yaşadım. Kanal D’de yayımlanan ‘Üsküdar’a Giderken’ dizisinde, Erkan Can, Öner Erkan gibi isimlerle birlikte oynuyordum. Dizi 13 bölümde bitti. Kanal D gibi bir yapımda, müthiş insanlarla çalışıyorsunuz ama yine de bitiyor. Sonra tekrar işsizlik süreci... Ve hazıra dağ dayanmıyor.”

Kategoriler

Kültür Sanat Tiyatro



Yazar Hakkında