LEVON BAĞIŞ

Levon Bağış

OBUR

Sonbahar üzümü ‘Öküzgözü’

Şarapla alakalı bir şeyler okumaya ilk başladığımda her şey çok karmaşık geliyordu. Bazı kitaplar şarap dünyasını basitçe anlattığını iddia ediyordu ama sonradan anladım ki aslında akılda o kadar büyük boşluklar bırakıyordu ki, öğrenmek iyiden iyiye zorlaşıyor, iş içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Bazı bilgiler ediniyordu insan, ama o bilgiler, büyük genellemeler arasında ancak kafa karıştırmaya yarıyordu. Genellemeler üzerine kurduğunuz bir şarap eğitimi pek bir işe yaramıyor anlayacağınız. Bilge bir adam demiş ki, “Genellemeler genelde yanlıştır.”

O kitapların neredeyse hepsini hatmettim. Aralarından hangisi olduğunu hatırlamadığım birinde, şaraplık üzüm cinsleri ünlülere benzetiliyordu. O benzetmeler hâlâ aklımdadır.

Örneğin tüm tadım notlarında zarafetinden ve gücünden bahsedilen Pinot Noir üzümünü Audrey Hepburn’e benzetmişti yazar. Gerçekten de, çok isabetli bir benzetme...

Aynı kitapta, güçlü gövdeli, hemen her iklimde hayatını sürdürebilen Cabernet Sauvignon, ‘İyi, Kötü ve Çirkin’ filminin meşhur oyuncusu Lee Van Cleef’e benzetilmişti ki, sadece bu benzerliği deşen bir sayfa kelam edebilirim size.

O kitabı okuduğumdan beri, şarapları pek çok şeye benzetmeye bayılırım. Yemeklere, günlere, saatlere, hepsine yakışan bir şarap olduğunu düşünüyorum.

Mesela, güzel bir sonbahar günü Öküzgözü’ne benzer. Güzel bir sonbahar günü, bazen sıcak, bazen soğuk olur. İnsanı üşütmeyecek kadar sıcak, havayı aydınlatacak kadar güneşli olur. Yani dengelidir, tıpkı Öküzgözü gibi... 

Öküzgözü, adını öküzlerin gözleri kadar büyük olan tanesinden alır. Taneleri suludur da. Bu nedenle, yemesi en keyifli şaraplık üzüm cinsi olarak düşünebilirsiniz Öküzgözü’nü. Bağbozumu başlayıp taze üzümler tezgâhlara düşünce gördüğünüz, üzeri hafif buğulu o üzümlerin hepsi Öküzgözü’dür. Bütün bir sonbahar tezgâhları şenlendirirler. Şarapları ise ağzı ferahlatacak ve şarabı dengeleyecek kadar asitli ve güzel bir buruklukla yıllanma potansiyeline sahip olacak kadar tanenlidir.

Tıpkı sonbahar gibi bazen dengeleri şaşsa da, Öküzgözü bu toprakların en kadim üzümlerindendir. Şarabın anavatanı olduğu bilinen bölgede, Elazığ, Diyarbakır, Malatya’da yetişir. Şarapları, yetiştiği yere göre değişse de, genelde kırmızı meyveler, nar ekşisi, karadut ve topraksı notlara sahiptir. Kadehteki fuşyaya yakın geçişleriyle kadehte bile anlaşılacak kadar kendine has bir karakteri vardır. O nedenle, soğuk, güneşli ve kendine has bir rengi olan sonbahar gününe benzetilmek yakışır bence Öküzgözü’ne. Hem yaşlandığında topraksı, hatta yağmur yemiş orman tabanı gibi öyle kendine has kokular çıkar ki ortaya, o zaman sonbahara daha da çok benzer.

Okuduğum en iyi şarap benzetmesi ise, bir şarap dükkânında, yeşil biber, kesilmiş ot gibi aromaları çok zengin ve asitli şaraplar veren bir Sauvignon Blanc için yapılmıştı. Şarap satıcısı şarabı şöyle tarif etmişti: “Hyde Park’taki Pink Floyd konserinden daha fazla kesilmiş çimen kokusu ve asidi var.”

Tabii, şaraplar, yemekler ve üzümlere dair benzetmelerin sınırı yok. Bana şaraptan konuşmak için bahane olsun... Neye benzetirseniz benzetin, Öküzgözü üzümünden yapılan şarapların, domates ya da salçayla pişmiş yemekler, ağır pişmiş et yemekleri ve sert peynirlerle iyi uyum sağladığını unutmayın. Evinizde pişirdiğiniz güzel bir bulgur pilavı ve tas kebabıyla deneyin mesela.

O zaman belki eski bir Yeşilçam yıldızına bile benzetebilirsiniz onu, kim bilir?