Son yıllarda sözlü tarih ve yerel kent tarihi çalışmalarındaki yoğunlaşma, insanlarda farklı şehirlerin tarihine dönük bir merak yarattı. Tarihçi ve yazar Richard G. Hovannisian tarafından yayına hazırlanan ‘Bitlis ve Muş’ kitabı da bu merakı giderecek türde çalışmalardan biri. Aras Yayınları tarafından yayımlanan kitap, Hovannisian tarafından yayına hazırlanan ve 14 kitaptan oluşan ‘Tarihi Kentler ve Ermeniler’ dizisinin Türkçede yayımlanan ilk eseri olma özelliği taşıyor. İlk kez ABD’de 2002’de yayımlanmaya başlayan kitap dizisinin diğer kitapları da Aras Yayınları’nın yayın programında yer alıyor. Serinin ikinci kitabı olan ‘Van ve Ermeniler’ de Kasım’da okurlarla buluşacak.
‘Tarihi Kentler ve Ermeniler’ dizisinin ilk kitabı olan ‘Bitlis ve Muş’u yayına hazırlayan tarihçi Richard G. Hovannisian, kitabın girişi niteliğindeki ‘Ermeni Pağeş/Bitlis ve Daron/Muş’ adlı makalesinde Bitlis (Pağeş) ve Muş (Daron) hakkında Hıristiyanlık öncesi dönemden günümüze uzanan tarihi bir değerlendirme yapıyor. Hovannisian, Bitlis ve Muş’un Ermeni tarihindeki özel yerine dikkat çektiği makalesinde, bu iki kentin tarihiyle ilgili bugüne kadar akademik dünyada yapılan çalışmaların eksik yönlerine de dikkat çekiyor.
Pağeş ve Daron
Hovannisian’ın giriş makalesi dışında, kitapta 11 farklı yazarın makaleleri yer alıyor. Robert Hewsen, ‘Pağeş/Bitlis ve Daron/Muş’un Tarihi Coğrafyası’ başlıklı makalesinde, antik Pağeş (Bitlis) ve Daron’un (Muş), Ortaçağ’da ‘Duruperan’ın ve modern çağda Bitlis ve Muş’un coğrafi ve tarihi arka planını anlatıyor. Yazar bu yer adlarının kökenlerini de araştırıyor.
Nina Garsoïan, ‘Erken Dönem Ermeni Hıristiyanlığının Merkezi Olarak Daron’ başlıklı makalesinde, Daron’un, Eçmiadzin ile ilişkilendirilen ve Surp Krikor Lusavoriç aracılığıyla Kapadokya’daki Kaisereia (Kayseri) ile bağlantısı olan resmi hiyerarşik kiliseye kıyasla, Hıristiyanlığın ‘güneyli’ (ve daha demokratik) bir akımının odak noktası olduğunu, birincil kaynakları inceleyerek öne sürüyor.
Levon Avdoyan ‘Feodal Tarihler: Daronlu Mamigonyanlara ve Pakradunilere Saygı Duruşu’ adlı makalesinde, Ermeni tarihinde Daron/Duruperan’ın yerinin altını çizmenin bir yöntemi olarak Daron’un iki önemli ‘nakharar’ (soylu) sülalesi olan Mamigonyan ve Pakraduni sülalelerine odaklanıyor.
Bizans’ta durum
Speros Vryonis Jr., ‘Bizans Egemenliğindeki Daron’da Ermeniler ve Yunanlar’ başlıklı makalesinde Bizans ve Daron ile kentin Ermeni seçkinleri arasındaki ilişkileri değerlendiriyor. Yazar, özellikle 10. yüzyıldan sonra Ermeni-Bizans ilişkilerini etkileyen coğrafi ve tarihi faktörleri sunuyor. Daronlu ya da Ermenistan’ın çeşitli yerlerinden bazı önde gelen kişiler, daha sonra Bizans’ta vali, general, hatta imparator ve patrik oldular. Bizans’a entegre olan bu seçkinlerin Ermeni kültürel özelliklerini ne derece korudukları, bu bölümde sorulan sorulardan biri olarak önce çıkıyor.
Robert Thomson, ‘Bitlis ve Ermeni Tarihleri’ adlı makalesinde, Bitlis’in, elyazmalarının kopyalanması bakımından önemli bir hattatlık merkezi olduğuna işaret ediyor.
Christina Maranci, ‘Pağeş/Bitlis ve Daron/Muş’un Sanat ve Mimarisi’ adlı makalesinde, Pağeş ve Daron’un sanat ve mimarisini inceliyor, özellikle de Surp Arakelots (Havariler) ve Surp Garabed manastırları üstünde duruyor.
Halkın nabzı olarak kolofonlar
Nona Manoukian, ‘Yaşamsal Bilgi Kaynakları Olarak Duruperan’ın Ermeni Kolofonları’ başlıklı makalesinde Pağeş ve Daron da dahil olmak üzere Duruperan’da üretilen elyazmalarının kolofonlarını inceliyor. Kolofon; yazmaların ya da erken dönem basımların sonunda yer alan, kitaba ilişkin bilgiler
içeren bölüm anlamına geliyor. Yazar, kâtiplerin kopya ettikleri elyazmalarına eklenen kolofonları ‘yazıldıkları tarihteki koşullara ilişkin, bize uzanan bilgi dalgaları’ olarak tanımlıyor. Kolofonlar, okuyucunun kâtiplerin bıraktıkları izlerden yola çıkarak geçmişin parçalarını birleştirmesine olanak sağlar. Yazar, kolofonun, bir elyazmasının nabzı, ‘nüfus kâğıdı’ olduğunu ve parça parça olarak verdiği hayati bilgilerin ‘bir halkın kalbinin çarpışı’ haline geldiğini söylüyor.
Thomas Sinclair, ‘Karakoyunlular Döneminde Ermeniler ve Bitlis’in Kürt Emirleri’ başlıklı makalesinde, Kürt aşiretlerinin yapısını, bunların devletle, birbirleriyle ve nüfusun en büyük unsurunu oluşturan Ermenilerle ilişkilerini yorumluyor.
Vahram Shemmassian da, ‘19. Yüzyılda Halep’te Sasunlu Bantukhdlar’ başlıklı makalesinde, 19. yüzyılda Bitlis vilayetinin dağlık Sasun bölgesindeki köylerinden gelmiş Halep’teki göçmenleri üstünde yoğunlaşıyor. Yazar onların köklerinden acıklı ayrılışlarını, zorlu yolculuklarını, yaşadıkları yerleri, mesleklerini ve yaşam biçimlerini anlatıyor.
‘1914-16’
Ermeni Bitlis ve Muş’un yok edilmesi, Christopher Walker’ın birincil belgelere ve anılara dayanan ‘Ermeni Daron ve Pağeş’in Sonu: 1914-1916’ makalesinin konusunu oluşturuyor. Walker, suçluları, kurbanları ve tanıkları anlatıyor.
‘Pağeş’in Dut Kokulu Havası: Saroyan’ın Bitlis Arayışı’ adlı makalesindeyse David Calonne, William Saroyan’ın zihninde ve kaleminde Bitlis’in hangi biçimlerde göründüğünü inceliyor.
‘Tarihi Kentler ve Ermeniler’ dizisinin Türkçe yayımlanan ilk kitabı ‘Bitlis ve Muş’, Ermenilerin sadece siyasi tarihine değil, sosyal ve kültürel tarihine dair de çok zengin bir bilgi dağarcığı sunuyor. Seride Kasım’da yine Aras Yayınları’ndan çıkacak ‘Van ve Ermenilerin yanı sıra şu kitaplar yer alıyor: ‘Harput’, ‘Erzurum’, ‘Sivas’, ‘Diyarbakır ve Urfa’, ‘Kilikya’, ‘Pontus’, ‘İstanbul’, ‘Kars ve Ani’, ‘İzmir’, ‘Kayseri ve Kapadokya’, ‘Küçük Asya’ve ‘Musa Dağ’.
Kitaptan
İki bölge, iki sülale
Büyük Ermenistan’ın güneybatı kesiminin, en erken Ermeni yerleşim merkezlerinden biri olduğu öne sürülür. Yabancı yazıtlarda, Hıristiyanlığın ortaya çıkışından birkaç yüzyıl öncesinde, bilinen ilk Ermeni krallığı henüz ufukta belirmemişken, bu bölgede proto-Ermeni ve Ermeni nüfusların varlığına değinilir. Toros Dağları’nın kuzey yamaçlarındaki, Fırat Nehri’nin aşağı kollarıyla kesilen bu sarp, güzel topraklarda, biri stratejik bir dağ geçidi boyunca uzanan, öteki bereketli bir yaylada konumlanmış Pağeş (Bitlis) ve Daron (Muş) doğmuştur. İki bölge, Ortaçağ’da Duruperan’da, akabinde Kürt emirliklerinde ve daha da sonra, önce Muş, ardından Bitlis vilayetlerinde olduğu gibi çoğu kez aynı eyalete dahil edilmiştir; ancak zaman zaman kendi soylu nakharar sülaleleri ya da beyliklerinin yönetiminde ayrı birimler olmuşlardır. MS 5. yüzyıla gelindiğinde bölgenin hemen tümü, Ermeni silahlı kuvvetlerinin komutanları (ısbarabed) ve Ermeni Hıristiyanlığının savunucuları olan yiğit Mamigonyanlar yönetiminde birleşmişti. Bu sülalenin yüzyıllar içinde savaşlar nedeniyle zayıflaması, becerikli ve anlayışlı Pakradunilerin önünü açtı. Bunlar Bağdat’taki halife, yerel Müslüman emirler ve Konstantinopolis’teki imparator ile eş zamanlı olarak müzakere eden, Büyük Ermenistan’daki son Ermeni krallığının hükümdarlarıydılar. Ama sonra, 11. yüzyılda, yabancıların –Bizans, Selçuklu, Moğol, Kürt, Türkmen ve Osmanlı– yüzyıllar boyunca kesintisiz sürecek, genelde baskıcı idaresi başladı. Gene de Sasun gibi birkaç dağlık, ücra yerde Ermeni özgürlük ruhu yaşadı ve zaman zaman alevlendi.
(Richard G. Hovhannisian, ‘Ermeni Pağeş/Bitlis ve Daron/Muş’)
1910’dan günümüze
Ermeni Kilisesi, Bitlis vilayetini üç piskoposluk bölgesine ayırmıştı: Muş’ta bir başpiskopos, Bitlis ve Siirt’te piskoposlar vardı. Ermeni Patrikliği’ne göre 1910’da vilayette 462 kilise bölgesi ile 361kilise bulunuyordu. Buna göre, 100 küsur bölgenin ibadethanesinin olmadığı, alışılmadık bir manzara ortaya çıkar. Ermeni Katolik Kilisesi bünyesinde Van ve Bitlis vilayetleri birlikte tek bir kilise bölgesi oluşturuyor, piskopos Muş’ta ikamet ediyordu. Ancak, 200 yılı aşkın bir süre sonra bölgede Ermeni Katolikliği’nin yitip gitmek üzere olduğu açıktı. 1914’te Muş Ovası, Muş’taki 125 Ermeni Katolik
hanenin yanı sıra, tüm çevrede yalnızca üç Ermeni Katolik köyü barındırıyordu. Bir zamanlar Cizvitlerin misyonerlik çabalarının merkezlerinden olan Bitlis’teki Katolik cemaat 1913’e varıldığında
dağılmış, Cizvitler çoktan misyonlarını Mezopotamya düzlüklerinin çok daha güneyine, Musul’un daha sağlıklı iklimine taşımışlardı. Amerikan misyonerlik faaliyetleri sonucu Bitlis’te Protestanlar vardı ama Muş’ta bunların sayısı azdı. Daha önce belirtildiği gibi çok sayıda Keldani Katoliğin yaşadığı Siirt kazasında Keldanilerin en az üç piskoposluğu bulunuyordu. Bitlis’in de kendi Keldani Katolik piskoposu vardı.
Bitlis vilayeti Ermeni Soykırımı’nda ağır bir darbe yedi. Sasun, çok önceden, daha 1894’te kıyımlara sahne oldu; 1895’te ise Muş ve Bitlis katliama uğradı ve yalnızca Bitlis’te 600 ila 800 Ermeni öldürüldü, köylerde çok daha fazlası İslam’ı benimsemeye zorlandı. Ancak 1915 yazında vilayetin tüm Ermeni nüfusu öldürüldü ya da Mezopotamya’ya sürüldü. Bitlis’in Ermeni piskoposu Yeğişe ile
Keldani Katolik Piskopos Monsenyör Adday Şer diri diri yakıldılar.
Bundan kısa süre sonra Muş’un Ermeni Katolik Piskoposu Monsenyör Hagop Topuzyan öldürüldü. Dünya savaşından sonra Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde, Türk eyaletlerinin idaresinde büyük değişiklik yapıldı. Eski Osmanlı vilayetleri dağıtıldı ve bunların
altındaki sancaklar, bazı küçük değişikliklerle yeni Türkiye’nin ‘il’leri oldu. Böylece, eski Daron beyliği bugün Muş ili olarak varlığını sürdürmektedir, ama Büyük Ermenistan’ın eski Daron yöresi ile
Osmanlı’nın Bitlis vilayeti artık mevcut değildir.
Günümüzde Muş Ovası her zamanki kadar zengin ve bereketlidir ama nüfusu hâlâ çok azdır. Öte yandan Muş, iyi bir oteli ve birkaç Batı tarzı dükkânı olan, hareketli bir kent haline gelerek bazı eski Ermeni köylerini içine alacak kadar büyümüştür, şimdi bu köyler kentin banliyöleri olmuşlardır. Bunların birinde yardımsever bir Müslüman bir ambarın kapısını açıp, üstünde haçlar çizili ve mum dumanından kararmış bir nişi gösteriyor. Çocukluğunda yaşlı kadınların buraya gelip dua ettiklerini anlatıyor. Modern Daron’da dikkati çeken en hüzünlü şey ova köylerinin Ermenice adlarının toptan değiştirilmesidir – Tıvnig (Durugöze), Khoronk (Harman), Nor Şen (Sungu), Marnig (Gökyazı), Vartenis (Altınova), Hatsig (Güven), Til (Korkut), Oğagan (Mercimekkale), Meğdi (Yaygın), Tsıronk (Kırköy), Arnist (Kapılı), Koms (Bozbulutlar) bu köyler durmaktadır ama isimleri yok olmuştur. Öte yandan, en dokunaklı deneyim, Muşluların, büyükannesi Ermeni olduğu için kenti ziyaret eden Ermenilerle karşılaştıklarında onlara gösterdikleri yakınlıktır; daha önce başka bir Ermeni’yle asla karşılaşmamışlardır. Yerli ile ziyaretçi birlikte oturup sohbet ederler ama acılı geçmişe ilişkin fazla bir şey konuştukları kuşkuludur.
(Robert H. Hewsen, ‘Pağeş/Bitlis ve Daron/Muş’un Tarihi Coğrafyası’)