Nadya Gülmezgil, başkalarını çoğaltan insanlardandı. Huzur içinde, ardından okunan dualar eksik olmadan yatsın. Onu çok özleyeceğiz.
Bazı yazıları yazmak çok zordur; hele ki çok sevdiğiniz, çok özel ve güzel anları birlikte yaşadığınız, iyiliğinden, neşesinden ve sahiciliğinden nasiplendiğiniz birinin ardından yazıyorsanız...
Çok acı bir yokluk yaşıyoruz günlerdir. ‘Acı kaybımız’ ifadesi anlamsız geliyor, “Biz onu kaybetmedik” diyorum. Her kaybetme bir unutmayı barındırır neticesinde, kaybettiğini bulma ihtimalin de vardır hep ama bu öyle bir durum değil ki...
22 Ağustos Pazartesi sabahı, Ermeni toplumunun sevilen ismi Nadya Gülmezgil, kanser hastalığıyla uzun mücadelesinin ardından hayata veda etti. Aramızdan ayrıldı ve ‘acı yokluğumuz’ oldu artık. Dünyadan belki bir kişi eksildi ama ailesi, sevenleri ve onu tanıyanlardan, hayatına değdiği kim varsa, onların hayatından çok şey eksildi.
Sevgili Nadya Gülmezgil, ya da benim biricik Nadya tantiğim, 1952 yılında İstanbul’da doğdu. Anarad Hığutyun Taksim İlkokulu’nu bitirdikten sonra öğrenimine Esayan Lisesi'nde devam etti. Ardından Florance Nightingale'de hemşirelik okudu ve başarıyla mezun oldu. Yıllarca Surp Agop Hastanesi’nde ameliyathane hemşiresi olarak çalıştı. 1977 yılında Karagözyan Ermeni Yetimhanesi Vakfı Başkanı Dikran Gülmezgil’le evlendi; 1979’da kızları Melissa dünyaya geldi. Eşinin toplumdaki faaliyetlerine her zaman destek oldu, hasta zamanlarında dahi onu yalnız bırakmamaya gayret etti.
O sadece bir hayırsever ve ‘Vakıf Başkanı Dikran Gülmezgil'in eşi’ değildi. Başarılı bir iş kadınıydı; Ermeni toplumu içinde birçok alanda aktif rol aldı. Toplumunu çok önemserdi. Sorunları çok iyi biliyordu ve duyarlıydı. Kim bilir daha bilmediğimiz, yokluğunda keşfedeceğimiz kaç hikâyenin gizli kahramanı oldu.
Kerabaydzar Hovannes Çolakyan’ın yeğeni olan Nadya Gülmezgil, inançlı, inançtan yol soran bir insandı. Noel, Paskalya gibi özel günlere büyük önem verirdi. Kalabalığı, misafiri, lezzetine doyum olmayan yemekler pişirmeyi, sofranın bolluğunu ve neşesini çok severdi.
Yaşamdan keyif almayı, hayatı ve yaşamı kutlamayı önemserdi, hep şükrederdi. Kalbi çok genişti, kötü gün dostuydu, en yoğun kemoterapi gördüğü dönemde bile hastalandınız diye size zencefiller yollamayı ihmal etmeyen biriydi. Bazı insanlar iyiliğiyle mahcup eder bazen, o öyleydi işte.
Hemşireliğe devam etmese de ailesinin, sevdiklerinin hemşireliğini yapmayı hiç bırakmadı. Sevdiklerinin iyi olması onun için çok önemliydi, sevdiklerine önem verdiğini her fırsatta gösterir, hissettirirdi.
Sonra kanser geldi; üzülmesinler diye hastalığını bir süre sakındı sevdiklerinden. Çok mücadele etti. Mücadele etmesi için, canından çok sevdiği, ilk göz ağrısı torunu Patil ve kendi elleriyle doğurttuğu Derun gibi iki kocaman neden vardı. Ağır tedavilerden geçti, çok direndi ama olmadı. O kötü hastalık onu bizden aldı, geride doldurulamayacak bir boşluk bırakarak...
Bu satırları yazarken, ömür boyu bende kalacak olan yüzlerce sahneden bir anı paylaşmak istiyorum. Son yılbaşımız; 2016’ya girmeye sayılı saatler kalmış. Kemerburgaz’da abim Aleks ve eşi Helen’in evindeyiz. O her yılbaşı olduğu gibi yine bir arada olmamız için onca bitkinliğine rağmen kalkıp gelmişti. Şükrediyoruz varlığına... Bir ara evin balkonunda ikimiz oturuyoruz, hava karlı ve mis gibi. Çok sevdiği sigarasını tüttürüyor, birden ‘Hayr Mer ‘söylemeye başlıyor. O kadar güzel ve hakikatli okuyor ki, zaman âdeta duruyor. Duasını bitirdikten sonra “Şükürler olsun Asdvadz’ıma (Allah’ıma)” diyor. Acı çekmesine rağmen içten şükrediyor. Bir taraftan içim yangın yeri, bir yandan da büyüleniyorum. Hayattan an çalıyoruz ikimiz de, bende baki kalacak olan... Aynen sevgili eşi Dikran Gülmezgil’e, kızı Melissa’ya, torunları Patil ve Derun’a, kardeşleri Margrit Atinizian ve Vartuhi Gürsoy’a, tüm sevdiklerine hediye ettiği binlerce özel an gibi. Şimdi üzüntüden içimiz kavrulurken, o dua ânını düşünerek onu tanıdığımıza şükrediyorum, aynen yüzlerce seveninin şükrettiği gibi.
Nadya Gülmezgil, başkalarını çoğaltan insanlardandı. Huzur içinde, ardından okunan dualar eksik olmadan yatsın. Onu çok özleyeceğiz.