ABD’nin önde gelen avukatlarından ve Ermeni Avukatlar Birliği Eski Başkanı Edvin Minassian, ABD’de başkanlık seçimleri öncesinde esen havayı, Hillary Clinton ve Donald Trump’ın farklı konularda savundukları görüşleri yorumladı.
Donald Trump, tanınmış ve tecrübeli Cumhuriyetçi Parti danışmanlarından Keith Nahigian’i ekibine kattı. Ermeni olmasına rağmen, Ermeni kimliğiyle fazla tanınmayan Nahigian’in Trump’ın üstünde ne kadar etkili olacağı henüz belli değil.
Amerika Birleşik Devletleri gelecek haftadan itibaren tamamen başkanlık seçimlerine odaklanacak. Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerin genel kurultaylarının resmen Donald Trump ve Hillary Clinton’u başkan adayları olarak tescil edecekleri kesin gibi. Ön seçimleri takip edenler zaten bu yılın ve seçimlerin olağanüstü olduğunun farkındalar. ‘İlkler’ bu seçimelerde oldukça fazla: Mesela, ilk kadın başkan adayı olan Hillary Clinton ve bugüne kadar hiçbir siyasi veya idari görev almamış, ilk girdiği seçim ‘2016 Başkanlık Seçimi’ olan Donald Trump. Anketlere göre ilk kez iki aday da bugüne kadar sevilmeme oranı en yüksek olan adaylar. İkisinin de aldığı desteğin en güçlü gerekçesi “Aman ötekisi olmasın da kim olursa olsun” dürtüsü.
Trump endişesi
Her ne kadar iki adaya da tepkili olan kesimler, özellikle Ortadoğu kökenli Amerikalılar, “Bunların hepsi danışıklı dövüş, entrika, komplo” deseler de seçimi kimin kazanacağı ABD’nin iç ve dış siyasetinde çok ciddi yön değişikliklerine neden olacak gibi görünüyor. Hillary Clinton, genel olarak kendi partisi Demokratların tabanında ve ayrıca kamu kurumları ve özel sektörün üst kademelerinde ciddi desteğe sahip. Cumhuriyetçilere göre solda tanımlanan Demokratlar, ilk kez iş ve finans dünyasında böyle güçlü bir desteğe sahip. Öte yandan Cumhuriyetçi Parti’nin büyük şirketler kanadı da Trump’tan endişeli. Asya ve Çin’den kazandıkları paraları kaybedecekler ve göçmen sayısında düşüş olursa ucuz işçi çalıştıramayacaklar. Bu iki faktör geleneksel olarak Cumhuriyetçileri destekleyen büyük iş çverelerini Trump’a mesafe almaya zorluyor. Hillary Clinton ise bu kesimin desteğini almak için verdiği tavizler yüzünden, parti içi rakibi, kendini ‘demokratik sosyalist’ olarak tanımlayan Bernie Sanders ve onun genelde 40 yaşın altında olan destekçilerinin sert eleştirilerini göğüslemek zorunda kaldı. Küreselleşmenin kazananları ve kaybedenleri, iki parti içinde de bölünmüş durumdalar. Bu tablo da farklı senaryoları ihtimal dahiline sokuyor.
Donald Trump, Hillary Clinton’ın tersine parti ve iş dünyasının önde gelenlerinin desteğiyle değil; orta ve alt orta sınıf, genelde beyaz, küreselleşme kurbanı, gelir ve hayat standartları son 20 senede iyice gerilemiş, umutlarını yitirmiş, bunu da sürekli yabancı göçmenler ve Çin’in haksız rekabetine bağlayan kitlenin desteğiyle Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı oldu. Ayrıca küçük ve orta ölçekli işletme sahibi işadamları, esnaf ve dindar Hıristiyanların bir kısmı da Trump’ı destekliyorlar. Trump’ın destekçilerini, oylarını Birleşik Krallık’ın AB’den çıkması yönünde oy kullanan seçmen topluluğuna benzetebiliriz.
Clinton ve Obama
Hillary Clinton seçilirse, buna ‘Obama’nın üçüncü dönemi’ diye bakabiliriz; bir iki ufak ayar, ve Bill Clinton’un daha gerçekçi ve iş dünyasına yakın politikasının ağır bastığı bir başkanlık dönemi olur. ABD dış politikasında büyük bir değişiklik olmaz. Suudi Arabistan, Hillary Clinton’a büyük maddi destek veriyor. İran ve Suudiler arasındaki rekabette Clinton’ın genel olarak nerede duracağı şimdiden belli. Japonya, Güney Kore ve Çin’le dengeli siyaset de eskisi gibi devam eder.
Baş düşman: Çin
Donald Trump’ın dış politikası ise en azından üslubuyla ABD Dışişleri Bakanlığı’nda büyük bir deprem yaratacağa benziyor. Türkiye’de ‘derin devlet’ olarak tanımlanan, güçlü ve ‘tecrübeli’ yüksek bürokratlar da mevki ve nüfuzlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyalar. Bu bağlamda, Trump’ın bazı sözlerini hatırlayalım:
“Bütün sorunlar Dışişleri Bakanlığı’ndan kaynaklanıyor. Kariyer yapmış diplomatların hepsini kızağa çekeceğim. Onların tecrübeleri bizim için en büyük zarar.”
“Bizim ne işimiz var Suriye bataklığında. Irak için 2 trilyon dolar, Afganistan için 1 trilyon dolar harcadık. Neredeyse iflas edeceğiz, şimdi bir de Suriye mi?”
“Esad düşmanlarına milyarlar harcadık. Kim bunlar? Esad belki iyi adam degil ama ben düşmanlarının ılımlı filan olduğuna inanmıyorum. Putin zaten bunlara kızgın, IŞİD’i bombalasın, yok etsin; yüzde yüz arkasındayım.”
“Putin ile diplomasi ve karşılıklı saygı üzerinden bir ilişkimiz olacak… NATO’yu destekliyorum fakat Rusya dusmanligi bitmeli. Ukrayna konusunda Almanya önder olmalı; herşeyi bizden beklemesinler.”
“Obama’dan daha fazla İsrail destekçisiyim ama saygı gören bir lider olarak Filistin sorununu da çözeceğim.”
“Suudi Arabistan daha çok para harcamalı. Biz Suudileri koruyoruz, üstüne para harcıyoruz, bu bitecek.”
“Bizim ana düşmanımız, bizi soyan, milyarlarımızı kapan Çin.”
Trump bu tür sözlerini Amerikalıların ekonomik endişelerine bağlıyor ve sık sık şu ifadeleri kullanıyor: “Benim işim Amerika’yı yeniden en büyük yapmak, ekonomiyi kalkındıracağım, Hillary Clinton ve benzerleri hep devletten geçinmiş kişiler, ben işadamıyım. Pazarlık yapma ustalığımı kullanarak ABD’yi ve Amerikalıları ihya edeceğim. Çin’den gelen, haksız rekabet ürünü, ucuz mallar için, işinizden oldunuz. Meksika’ya büyük bir duvar çekeceğim; öyle elini kolunu sallayarak buraya gelmek, sizin işlerinizi çalmak bundan sonra bitecek.” Bu sözler sık sık alkışlarla kesiliyor. Şayet Başkan seçilir ve bu gibi popülist söylemlerini uygulamaya koyarsa, 2017’de çok farklı bir ABD ve dolayısıyla dünyaya sahne olacak gibi görünüyor. Bu bağlamda, dünyada çok yankı uyandıran; “Müslümanları ABD’ye sokmayacağım söyleminden Trump çark etti. Eğer Trump bu söylemde ısrar etseydi, dini ayrımcılık olarak anaysa suçu işlemiş olacak ve başı Yüksek Mahkeme ile belaya girecekti. Fakat Trump, tüm tepkilere rağmen Cumhuriyetçi Parti’deki 17 rakibini ön seçimlerde yenmeyi başardı.
Ermeni politikası
Türk-Ermeni ilişkilerine değinecek olursak, Hillary Clinton zaten Obama’nın dışişleri bakanıyken, daha önce senatör olarak sahip olduğu tutum ve görüşlerini değiştirmişti. Senatörlük döneminde Ermeni Soykırımı’nın tanınmasının destekçisiyken, dışileri bakanı olarak “Soykırım olup olmadığı, tarihçilerin tartışabileceği bir meseledir” demişti. Bu tutumuyla Clinton, Türkiye’ye Obama’dan daha yakın. Obama, başkanlığı döneminde her 24 Nisan’da “Ben kişisel görüşlerimi değiştirmedim ama ABD Başkanı olarak ‘Büyük Felaket’ terimini tercih ediyorum” imasinda bulundu. Fakat Obama hiçbir zaman “Mesele tartışmaya açıktır” demedi.
1915 suskunluğu
Trump ise Ermeni meselesi konusunda şu anda tam bir muamma. Bu konuyla ilgili Trump bugüne kadar hiçbir şey söylemedi. “Türkiye’de iş yaptım, severim…” gibi ifadeler kullanıyor. Ancak öte yandan “Türkiye petrol parası için IŞİD’I destekliyor” gibi ifadeler kullanmaktan da çekinmiyor. Tabii Trump’ın İslam karşıtı söylemleri de herkesin malumu. Eğer başkan seçilirse Trump, 24 Nisan 2017’de “Soykırımı tanıyorum” şeklinde bir açıklama da yapabilir, kendisinden önceki başkanlardan farklı olarak, “Bu bizim sorunumuz değil” de diyebilir. Seçim kampanyası ekibinde, kısa süre önce önemli değişiklikler yapan Trump, tanınmış ve tecrübeli Cumhuriyetçi Parti danışmanlarından Keith Nahigian’i ekibine kattı. Ermeni olmasına rağmen, Ermeni kimliğiyle fazla tanınmayan Nahigian’in ne kadar Trump’ın üstünde ne kadar etkin olacağı henüz belli değil.
Seçim sürecinde çok karmaşık hesaplar ve dengeler söz konusu. Halen Temsilciler Meclisi ve Senatoyu kontrol altında tutan Cumhuriyetçiler, Trump’a karşı büyük bir tepki olursa Kongre’yi de kaybedecekleri kaygısını taşıyorlar. Bush kanadı, “Hillary Clinton kazansın, dört sene sonra şansımızı daha iyi bir adayla yeniden deneriz” diyor. Buna karşılık, Demokrat Parti’nin sol kanadında da “Bırakalım Trump kazansın. O zaten çok kötü bir başkan olur ve böylelikle dört yıl sonra daha halkçı, solcu bir başkan seçeriz” düşüncesi hakim. ABD’nin seçim sistemi halktan en çok oyu alanın değil, seçiciler kurulunun çoğunluğunu kazananın başkan olmasını sağladığı için, seçimlere katılım ve eyaletlerdeki dengeler büyük önem taşıyor.
Geçen Mayıs’taki kamuoyu anketlerinde Trump’ın yakaladığı çıkışın ardından halen anketlerde Hillary Clinton önde gidiyor. Fakat elbette bu durum önümüzdeki aylarda değişebilir. İki partinin gelecek hafta yapılacak kurultaylarında, Başkan Yardımcısı adayları belli olacak. Her iki adayın da başkan yardımcı adayları belli olduktan sonra durum daha farklı olabilir.