Lübnan’da bulunan Kilikya Ermeni Katolikosluğu, Adana’nın Kozan ilçesindeki mülklerinin iadesi için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurmuştu. Bakanlık mahkemeye gönderdiği dilekçeyle başvuruyla ilgili ‘kabul edilmezlik’ kararı verilmesi yönünde görüş bildirdi. Şimdi AYM'nin kararı bekleniyor.
Kilikya Ermeni Katolikosluğu, 27 Nisan 2015’te Kozan’daki mülklerin iadesi için başvuru yaparak, ilk kez bir mülk gaspı davasını Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıdı. Ancak başvuruya yanıt gelmemesi üzerine, Katolikosluğun Türkiye’deki temsilcisi Avukat Cem Sofuoğlu aracılığıyla Mart 2016’da dosyayı öne alma dilekçesi verildi. Başvuruyu öne alan AYM, konuya dair Adalet Bakanlığı’nın görüşünü talep etti. Mayıs ayında 17 sayfalık bir dilekçeyle mahkemeye görüşlerini sunan Bakanlık, başvuruyla ilgili ‘kabul edilmezlik’ kararı verilmesini talep ediyor. AYM’nin bu aşamadan sonra başvuruyu kabul edip etmeme yönünde karar vermesi bekleniyor.
Merkezi Türkiye dışında olan bir Ermeni kurumunun açtığı ilk mülk davasında Adalet Bakanlığı’nın görüşü ortaya çıktı. Lübnan’da bulunan Kilikya Ermeni Katolikosluğu, Adana’nın Kozan ilçesindeki mülklerinin iadesi için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurmuştu. Bakanlık mahkemeye gönderdiği dilekçeyle başvuruyla ilgili ‘kabul edilmezlik’ kararı verilmesi yönünde görüş bildirdi. Katolikosluk yetkilileri, bunun bir ibadet özgürlüğü davası olduğunu, Türkiye’deki yargı sürecinden sonuç alınamazsa konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıyacaklarını ifade ediyor. Davada, manastır ve kilise binaları ile tespit edilen mülklerin iadesi, tespitin yapılamaması halindeyse 100 Milyon TL tazminat ödenmesini isteniyor.
1441’de bugünkü Kozan’da kurulan Kilikya Katolikosluğu, 1924 yılından itibaren Beyrut'un Antilyas bölgesinde faaliyetlerini sürdürüyor. Ermeni Apostolik Kilisesi’nin bu ikinci büyük merkezi, 1915 Tehcir Kanunu uyarınca içinde yer aldığı Ayasofya Manastırı’nı boşaltmak zorunda kalırken, Emval-i Metruke Kanunu’yla kurumun mülklerine el konulmuştu.
Katolikosluk, 27 Nisan 2015’te Kozan’daki mülklerin iadesi için başvuru yaparak, ilk kez bir mülk gaspı davasını AYM’ye taşıdı. Ancak başvuruya yanıt gelmemesi üzerine, Katolikosluğun Türkiye’deki temsilcisi Cem Sofuoğlu aracılığıyla Mart 2016’da dosyayı öne alma dilekçesi verildi.
Kararın nedenleri
Başvuruyu öne alan AYM, konuya dair Adalet Bakanlığı’nın görüşünü talep etti. Mayıs ayında 17 sayfalık bir dilekçeyle mahkemeye görüşlerini sunan Bakanlık, başvuruyla ilgili ‘kabul edilmezlik’ kararı verilmesini talep ediyor. AYM’ninse bu aşamadan sonra başvuruyu kabul edip etmeme yönünde karar vermesi bekleniyor. Adalet Bakanlığı talebini üç temel nedene dayandırıyor:
“Başvurunun,
* Anayasa Mahkemesi’nin zaman yönünden yetkisi kapsamında olmaması
* Konusuyla ilgili olarak iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması
* Anayasa Mahkemesi’nin konu bakımından yetkisi kapsamında olmaması”
Kilikya Ermeni Katolikosluğu’nun Türkiye’deki temsilcisi Avukat Cem Sofuoğlu, Adalet Bakanlığı’nın ‘kabul edilmezlik’ kararıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Adalet Bakanlığı dilekçesinde AYM’ye bireysel başvuruların 23 Eylül 2012 itibariyle başladığına dikkat çekerek, mahkemenin bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceleyebileceği hükmünden bahsedip AYM’nin zaman yönünden yetkisi kapsamında olmadığını ileri sürüyor. Avukat Sofuoğlu ise başvurunun 2015 yılında yapıldığını hatırlatırken, “Başvurumuzu ele aldığımızda, kamu gücü kullanılarak müvekkilin Anayasa’da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşme ve ek Protokollerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği su getirmez bir gerçek. Her ne kadar Adalet Bakanlığı, zaman bakımından AYM’nin yetkisiz olduğunu iddia etmiş olsa da, başvurumuz ile ilgili müvekkilin 2012 yılı öncesi hukuki ve idari başvurusu yahut sonuçlanmış bir davası bulunmuyor” diye konuştu.
‘Kabul edilmezlik’ talebiyle ilgili Bakanlığın öne sürdüğü ikinci gerekçeyse konuyla ilgili iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması... Avukat Sofuoğlu, iç hukuk yollarının tüketilmesi şartının istisnalarının bulunduğunu dile getiriyor. Bunlar, iç hukuk yollarının etkisiz olması, engelleyici bir yasanın bulunması, yerleşmiş bir yargı içtihadının bulunması, sözleşmeye aykırı yerleşmiş bir idari uygulamanın bulunması ve davanın sürüncemede kalması olarak sıralanıyor. AİHS’ye ve AİHM kararlarına göre tüketilecek iç hukuk yollarının, etkin, ulaşılabilir, normal usulün bir parçası ve makul bir başarı şansı sunması gerekir. Sofuoğlu’na göre Adalet Bakanlığı’nın 17 sayfalık görüşü incelendiğinde iç hukuk yollarının etkin, ulaşılabilir olmadığı ve makul bir başarı şansı sunmadığı görülebilir. Katolikosluk avukatı, “Adalet Bakanlığı görüşü dikkate alındığında idarenin ve bürokrasinin konuya bakışı net olarak görülüyor. Adalet Bakanlığı hiçbir belgeye dayanmaksızın tüm iddiaları reddediyor. Kaldı ki, 1983 ve 2001 tarihli genelgeler belgelere ulaşım hakkımız engelliyor. Bu durum iç hukuk yollarının etkin olmadığının göstergesi” diye konuştu.
AYM’nin yetkisi
Adalet Bakanlığı’nın son itiraz noktası ise ‘Anayasa Mahkemesi’nin konu bakımından yetkisi olmadığı’ iddiası… Sofuoğlu, Anayasa’da “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir” şeklinde bir maddenin bulunduğunu belirterek, “Bireysel başvurumuzun konu bakımından esaslı unsurlarının başında mülkiyet hakkı ve ibadet hakkı geliyor. Bireysel başvurumuz ele alındığında konu bakımından AYM’nin yetkisi tartışılamaz” dedi. Sofuoğlu’na göre Adalet Bakanlığı görüşünde, Katolikosluğun taleplerinin sadece mülkiyet hakkına değil, bunun ötesinde dini ibadet hakkına dayandığı göz ardı edilmiş durumda.