Ermeni Soykırımı üzerine çalışan dünyanın bu alanda önde gelen araştırmacılarından Hilmar Kaiser'le Alman Parlamentosu'nun kararını ve Almanların sorumluluğunu konuştuk. Kaiser: "“Ermenileri ‘Osmanlı İmparatorluğu’ veya ‘Türkiye’ veya ‘Türkler’ veya ‘Kürtler’ öldürmedi. Suçluları belirleyelim ve kurtarıcıları takdir edelim” diyor.
Alman Parlamentosu’nun 2 Haziran’da kabul ettiği Ermeni Soykırımı Tasarısı’na dair tartışmalar sürüyor. Ancak bu tartışmaların ne yazık ki çok küçük bir kısmı tasarı metninin esas içeriğiyle ilgili… Konu, Türkiye medyasında bir tür ülkeler arası restleşme bağlamında ele alınırken, tasarıyı okuyanlar, Bundestag üyelerinin kabul ettiği metnin Türkiye’ye yönelik bir suçlama tasarısından ziyade, Almanların Ermeni Soykırımı’ndaki sorumluluğunu kabul ederek, kendi tarihleriyle yüzleşmek amacıyla kaleme alındığını görüyordu. Peki, nedir Almanların Ermeni Soykırımı’ndaki sorumluluğu? Yaklaşık otuz senedir Ermeni Soykırımı üzerine çalışan dünyanın bu alanda önde gelen araştırmacılarından Hilmar Kaiser ile Bundestag’ın kararını ve Almanların sorumluluğunu konuştuk. Hilmar Kaiser’in İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’nca basılan kitabı ‘Diyarbakır’da Ermeni Kıyımı’ eseri bugüne dek kullanılmamış Osmanlı belgelerine dayalı olan ilk vaka çalışması olma özelliğine sahip.
Alman Parlamentosu'nun Ermeni Soykırımı kararı sizi şaşırttı mı?
Hiç şaşırtmadı. Geçen yıl Cumhurbaşkanı Gauck ve Parlamento Başkanı Norbert Lammert'in ve diğer önde gelen vekillerin açıklamalarından sonra tek mesele tasarının ne zaman geçeceğiydi. Neticede bu karar Alman tarihçiler arasındaki geniş çaplı fikir birliğini ve çok büyük ölçüde Alman kamuoyunun görüşünü de yansıtıyor.
Bu karar Ermeni Soykırımı’yla ilgili bir parlamentonun aldığı ilk karar değil Almanya’daki tasarının diğerlerinden ayrılan tarafı nedir?
Ermenilerin yok edilmesinde Almanların rolüne de değinmesi bakımından diğer kararlardan ayrılıyor. O dönemde Almanya'nın Osmanlı İmparatorluğu'yla önemli bir ilişkisi vardı. Almanya ve Osmanlı I. Dünya Savaşı'nda müttefikti. Bu nedenle Almanya Osmanlı Türkiye’sinde geniş çaplı diplomasi ve konsolosluk hizmetleri yapmanın yanı sıra askeri görevler de yürüttü. Ayrıca Almanların özel yatırımları ve misyonerlik faaliyetleri de bu ilişkileri derinleştirdi. Alman ordusunun Osmanlı silahlı kuvvetlerinin modernleşme sürecine yardımcı olmak gibi bir görevi de vardı. Bu nedenle Alman subaylar Osmanlı genelkurmayında ve tüm ordularda üst kademelerde görev yaptı. Dahası, 1914 yılının sonbaharında iki büyük Alman savaş gemisi mürettebatıyla birlikte Osmanlı hizmetine girdi. Osmanlı genelkurmay belgelerinin büyük bir kısmının iki dilli olması sizi şaşırtabilir. Emirler ve raporlar Almanca ve Türkçe olmak üzere iki dilde yazılırdı.
Peki, Türkiye’de görev alan bu Alman subaylar Ermenilere yönelik politikalara da dâhil oldu mu?
Hem evet hem hayır... Genel olarak Alman askeri güçleri Ermenilerin tehcir ve katline dâhil olmamaya çalıştı. Fakat bazı subaylar bireysel olarak buna farklı yaklaştı ve kendilerince sebeplerle bunlara katıldı. Örneğin Wolfskeel, Urfa kuşatması sırasında Ermenileri öldürdü. Elinde bir silahla Ermeni bölgesine saldırılmasını bizzat kumanda etti. Fakat bu Alman üstleri tarafından hoş görülmedi ve kendisi geri çağrıldı. Başka bir subay olan Böttrich de bir protokol hazırlayan askeri bir heyeti yönetiyordu. Bu belgenin, Anadolu ve Bağdat demiryolu şirketlerinde çalışan Ermeni demiryolu işçilerinin tehciri için bir temel olması tasarlanmıştı. Fakat bu tehcir emri hiçbir zaman verilmedi. Diğer subaylar tehcir edilen Ermenilere yardımcı oldu ve ayrıca Suriye çöllerinde de onlara yardımlar yaptı. Alman Ordu Arşivleri 1945'te bombalandığı için Almanya'nın askeri rolüne dair bilgimiz kısıtlı. Bu nedenle nihai bir değerlendirme yapmak şu an pek mümkün değil.
Böyle bir değerlendirme ne zaman mümkün olacak?
Bu Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bağlı… Eğer Almanlar da dâhil olmak üzere araştırmacılara Ankara'daki askeri arşivlere sınırsız erişim imkânı sağlarsa ne olduğunu daha iyi anlayabileceğimizden eminim. Nihayetinde Alman raporlarının asılları veya kopyaları orada bulunuyor. Bu arşivlere sınırlı bir erişimim vardı ve düşük öneme sahip birkaç belge elde ettim. Fakat orijinal dosyaların saklandığını gördüm. Çok iyi korunmuş bir koleksiyon bu.
Alman diplomatların Ermeniler konusundaki tavrı nasıldı?
Ordu gibi diplomatlar da esas olarak ittifakı istikrarlı hale getirmekle ilgileniyordu. Almanya'nın 1914'te ezici mağlubiyetler aldığını unutmamak gerekiyor. 1914'ün Ekim ayına gelindiğinde Almanya'nın savaşı çoktan kaybetmiş olduğunu söylemek mümkün. Bu nedenle Türklerle ittifak Almanlar için can simidi gibiydi. Osmanlı'ya karşı savaşan her İtilaf askeri Alman cephelerinde savaşamazdı. Bu kadar basitti. Durum böyle olunca tehcir ve katliamlar Almanlar için sadece nahoş bir rahatsızlıktı. Almanya bir yandan Osmanlı'nın mezalimi inkârını organize ederken, bir yandan da güçsüz tepkileri kayda geçiyordu. Büyük Elçilik Ermeni masasının başında olan Dr. Mordtmann, Osmanlı'nın inkârı için bir plan çizdi. Dahası, tarafsız devletlerdeki Alman konsoloslukları, çoğunlukla Almanya'da basılan Osmanlı propaganda malzemeleri dağıtıyordu. Gerçeği bal gibi biliyor olmalarına rağmen yapıyorlardı bunu.
Yani diplomatlar Ermenilere yardım etmedi.
Birçok konsolosluk görevlisi, kimi zaman aldıkları emirlere karşı gelerek Ermenilere yardım etmek için ellerinden geleni yaptı. Scheubner-Richter, Rössler, ve Büge gibi insanlar Dışişleri'nin ve Büyükelçiliğin politikalarına karşı çıkarak bir değişiklik yaratmaya çalıştı. Benzer şekilde Alman iş dünyası da uyarılar yaptı. Özellikle Deutsche Bank, Alman hükümetine müdahale etti. İş dünyası ile Katolik ve Protestan Kiliseleri'nin güçlü baskısı ve Dış İşleri'nin Almanya'nın itibarına yönelik duyduğu gitgide artan kaygılar birtakım ihtiyatlı değişiklikler getirdi. Yeni gelen Alman Büyükelçisi Metternich güçlü bir tepki verdi ve politikalarda esaslı bir değişim talep etti. Fakat Şansölye Bethmann Hollweg şu hükmü verdi: "Tek hedefimiz savaş bitene kadar Türkiye'yi yanımızda tutmaktır, bu arada Ermenilerin yok olup olmamasının bir önemi yok." Bu, kesin bir karardı.
Bu kararı tüm Almanlar kabul etti mi?
Etmedi. Deutsche Bank Ermeni çalışanları için mücadele etti ve personelinin çoğunu kurtardı. Sadece Ankara'da çalışanların büyük bir kısmı Atıf Bayındır'ın emriyle katledildi. Banka tehcir edilenlere gizlice yardım amaçlı para yollanmasına izin verip bu kişilere para ulaştırması için Demiryolu Şirketi’ne bankanın kendi kaynaklarını kullanması için izin verdi ve hatta çalışanlarına dokunulursa askeri teçhizat sevkiyatını engelleme tehdidinde bulundu. Ermeni Patrikliği savaş sonrasında bankaya desteği için teşekkür etti.
Misyonerler ne yaptı?
Osmanlı'da aktif olan iki büyük misyonerlik kuruluşu aslında oldukça uluslararası kurumlardı. Birçok İskandinav ve İsviçreli gönüllü okullarında, atölyelerinde ve yetimhanelerinde Ermeni personelle çalışıyordu. Bu kuruluşlar çoğunlukla Ermeni topluluklarına hizmet ediyordu. 1915'te bunlardan bazıları yok edildi veya kapatıldı. Diğerleri de öğrencilerinin çoğunu kaybetti. Yine de Alman konsolosluğu Ermeni personelin çoğunun hayatta kalmasını sağladı. Amerikalı misyonerlerle işbirliği de aynı ölçüde önemliydi. Bu nedenle Halep ve başka yerlerdeki Ermeniler tehcir edilenler için yardım çalışmaları düzenlerken bu uluslararası misyonerler ağına güvenebildi. Aslında daha sonra Yakın Doğu Yardım Heyeti olarak anılacak olan çalışmaların çoğu Ermeniler tarafından başlatılıp Alman ve Amerikalı konsoloslar tarafından korundu. Farklı aktörlerin kendilerine göre çıkarları ve gündemleri vardı. Fakat son tahlilde, Almanların Osmanlı Ermenilerinin yok edilmesindeki sorumluluğunu belirleyen Bethmann Hollweg'in kararı oldu.
Bu ne anlama geliyor?
Alman İmparatorluğu'nun yasal halefi olan modern Almanya, selefinin eylemlerinden ötürü yasal ve siyasi bir sorumluluk devraldı. Alman hükümetinin kendisi Ermenilerin öldürülmesinde yer almamış veya bunu hoş karşılamamış olsa da, Almanya'nın çıkarını gözettiğini düşünerek olanları görmezden geldi. Şimdi, 2016 yılında, Bundestag Alman tarihinin bu kapkaranlık sayfasına işaret etti ve bunun için özür diledi. Tasarı Türkiye'yi suçlama amacında değil. Almanya'nın kendi tarihiyle yüzleşmesiyle alakalı...
Türkiye açısından durum nedir?
Savaş zamanında Osmanlı müttefiki olan Almanya'nın Ermeni Soykırımı'nı tanıması, soykırımın inkârını destekleyecek inandırıcı iddialar öne sürmeyi zorlaştırıyor. Bu açıdan bakıldığında bu tasarı diğerlerinden son derece farklı… Bir sonraki adımı düşünecek olursak, şu an durum çok gergin ve bu gerginliğin biraz azalması gerekiyor. Aynı zamanda Erdoğan daha fazla araştırma yapılması için çağrıda bulundu. Eğer askeri arşivler açılacaksa bu çok olumlu bir öneri. Osmanlı arşivlerinde nitelikli çalışmaların sürmesi ve daha çok materyalin kullanıma açılması da önemli…
Bahsettiğiniz arşivlerin açılması genel resmi değiştirebilir mi?
Pek sanmıyorum. Arşiv kanıtları hâlihazırda kesin ve net. Fakat ne olduğunu ve bu olayın detaylarını daha iyi kavrayabiliriz. Kurbanları koruyan adamların ve kadınların kim olduğunu göreceğiz. Başta Cemal Paşa, Halep valileri Celal Bey ile Bekir Sami Bey, Musul vali vekili Haydar Bey, Zor Mutasarrıfı Ali Suad Bey, 5. kolordu komutan vekili Halil Recai Bey, Hasan Amca, Hüseyin Kazım Kadri, General Kazım Dirik olmak üzere pek çok Osmanlı görevlisi kendi hükümetlerinin emrine karşı geldi. Daha böyle biri sürü isim var. Özetle, Ermenileri ‘Osmanlı İmparatorluğu’ veya ‘Türkiye’ veya ‘Türkler’ veya ‘Kürtler’ öldürmedi. Suçluları belirleyelim ve kurtarıcıları takdir edelim. Türkiye'nin gurur duyabileceği pek çok insan var.