79 günlük sokağa çıkma yasağında Cizre’de 259 kişi öldürüldü, 59 cenaze hala sahipsiz. Avukat, adli tabip, gazeteci ve milletvekili gözüyle Cizre’de “katliam” oldu. Cizre’nin yaralarının sarılması için gönüllülere ihtiyaç var.
“Oğlum Mehmet 26 yaşındaydı. Muavinlik yapıyordu. Sokağa çıkma yasağı başladığında evdeydik. Mahallemiz top atışına tutuldu. Bir iki güne elektrikler ve sular kesildi. Gıda sıkıntısı yaşıyorduk. 35 gün böyle yaşadık. Havan topları komşularımıza isabet edince, daha güvenli diye kızımın evine sığındık. Oğlum Sitar, Dilan adlı bir kızla nişanlıydı. Sokağa çıkma yasağı yaşanmasaydı bir ay sonra düğününü yapacaktık. Kızımın evine birlikte gideceğiz dediğimde, büyük oğlum Mehmet’le küçük oğlum Sitar biz bir gün sonra geleceğiz dediler. Sonraki gün geleceklerken onları aradım, cadde ateş altında, herkese ateş ediyorlar, geçemiyoruz dediler. 38. günden sonra çocuklarımdan bir daha haber alamadım. Bir hafta sonra Cizre’de çok sayıda insanın öldürüldüğünü ve kayıpların ailelerinin Mardin Devlet Hastanesi’nde kan örneği verip çocukları -ölü de olsa- bulunduğunu öğrendik. Mardin’e gidip kan örneği verdim. Beş gün sonra aradılar. Bana oğlum Mehmet’in olduğunu ve Urfa Balıklıgöl Hastanesi’nde olduğunu söylediler. Gittim. . Orada 7 kadın 14-15 erkek cenazesi vardı. Cenazelerin teşhis için yüzlerini teker teker gösterdiler. Dördüncü cenazeyi açtıklarında büyük oğlum Mehmet’i beklerken küçük oğlum Sitar’ın cenazesiyle karşılaştım. Oğlumun vücudunda üç kurşun vardı. Oğlum Mehmet’ten hala haber alamadık. Bize bu acıları yaşatanlardan ve oğullarımı öldürenlerden şikayetçi ve davacıyım.” Cizreli baba Selim Özkül böyle anlatıyor.
Beyaz bayraklı ölü Binevş
“12 yaşındaki Binevş Garan öldürüldü. Cudi mahallesindeki tank atışları nedeniyle evlerinden çıkmak istemişler ailece. 12 yaşında kızlarına da beyaz bayrağı sen tut demişler, hem çocuk ya. Beyaz bayrağı umut gibi gösterdiler orada ama değildi. Binevş evin önüne çıkar çıkmaz keskin nişancılar öldürdü. Aile orada kaldı ve bütün gece cesedini gözledi. Beyaz bayrak umut değildi.” Cizre’de 39. günde kendisi de yaralanan gazeteci Refik Tekin anlatıyor.
Bu iki hikaye, Pazar günü Cezayir’de yapılan “Cizre’de Ne Oldu?” panelinde anlatıldı. Cizre’de bunlara benzer tam 259 hikaye var. Cizre’de sokağa çıkma yasağının sürdüğü 79 günde öldürülen 259 kişinin hikayeleri, avukat Arın Gül Yeniaras’ın deyimiyle “kağıda kaleme sığmayan acılar, gözün gördüğünü akla tercüme edemediği acılar”dı.
İnsanlığa karşı suç kategorisinde
Cizre’de hukuksal çalışmalar yürüten Özgür Hukukçular’dan avukat İlyas Tarım, “Cizre’de ne oldu?” sorusuna şöyle bir yanıt veriyor: “Sürecin başında 90’lara mı dönüyoruz diye soruldu hep, her boyutuyla 90’ları aşan bir süreç bu. 38 Dersim’i andıran bir süreç. Hem AKP, hem devlet refleksi hem de Kürt düşmanlığı üzerinden bir araya geldi. Silahlı gruplara değil, herkese karşı halka karşı bir savaş yürütüldü. Her yönüyle katliamdı. Yapılan her şey insanlığa karşı suçlar kategorisinde değerlendirebilinir.” Devam ediyor: “İlk 30 gün tank, havanlar, keskin nişancılarla günde ortalama 3-4 kişi öldürülüyordu. Toplamda 84 kişi keskin nişancılar tarafından öldürüldü. Hediye Şen bunlardan biriydi. Kafasında 8 kurşun çıktı.” Ölü bedeni derin dondurucuda bekletilen 13 yaşındaki Cemile Çağırga’nın aile hikayesi ise sanki 90’lardan günümüze özet: “Cemile’nin ailesinden 93’te bir roket saldırısında yedi kişi ölmüş, anne babası da yaralanmış. 2015’te Cemile aynı akibeti yaşadı, ama onun bedeni buzdolabında saklandı.” 6 Şubat’ta tekrar gidiyorlar Cizre’ye, son sokağa çıkma yasağından sonra da. “Olay yerinde delil aramaya başladık. Hiçbir mühimmat bulamadık, her şey bilinçli bir şekilde temizlenmişti. Şu anda Cizre’de 59 cenaze sahipsiz.” Hala çalışmaya devam ediyorlar. Arada gösterilen kısa bir filmde, bir kadın, bağırıyor: “Hepsi mi teröristti! Çocuklar da mı? Çocuklarımızı boşu boşuna öldürdüler. Allah hakkımızı yerde bırakmasın.” “Ama hendekler” diyecekler için de söylenecek var. Devlet her ne olursa olsun, insanın yaşama hakkını korumak zorunda, yasalar böyle emrediyor. Gözaltına alabilirsin, tutuklayabilirsin, ceza verebilirsin, ama yaşam hakkını alamazsın.
Filistin-Cizre
TİHV Başkanı Prof. Dr. Ümit Biçer de Cizre’ye adli tıpçı olarak defalarca Cizre’ye gittiğini anlatıyor. İlk ziyaretleri 18 Eylül’de. Özellikle de muhafazakarların sürekli örnek verdiği Filistin’e 2003’te gittiğindeki gözlemleriyle 2015 Cizre’nin örtüştüğünü anlatıyor: “Filistin’de de her ne kadar İsrail savaş dese de, ölenler kadınlar ve çocuklardı, tıpkı Cizre’de olduğu gibi.” Adli Tıp açısından da bunun bir anlamı olduğunu ifade ediyor: “Ciddi bir hedef gözetilmiş ve o insanların öldürülmesi hedeflenmiştir.” Filistin’le benzerlikler bitmiyor: “2015’te Filistin’e gittiğinde bir katliamların yapıldığı bir semte gideceğimizi söylediler. Gittik, dümdüz bir arazi. Burası dediler. Cizre’de ikinci bodrumu değerlendirme için gittiğimizde neresi dedik, ayağınızın altı dediler. Dümdüz edilmişti. Filistin’le aynıydı.” Biçer’in de ne oldu sorusuna verdiği yanıt aynı: “Bodrumlarda yaşananlar katliama işaret ediyor.”
Gazeteci bile terörist oldu
Cizre ablukasının 39. gününde vurulan gazeteci Refik Tekin, “Obüsler, tanklar kullanıldı. En başta şehrin etrafını bombaladılar. Sonra her yere keskin nişancılar yerleştirildi. Ölen her sivilin terörist olduğu söyleniyordu. Beni de terörist diye kaydettiler. Hastane tam bir karargahtı” diye anlatıyor. Sonra net bir şekilde “Binevş, Miray, Taybet ana, bakınca Cizre’de ne oldu diye, katliam oldu Cizre’de” diye bitiriyor.
Devletin gözü hiçbir zaman bu kadar kararmamıştı
Toplantıya skype aracılığıyla katılan HDP Şırnak milletvekili Faysal Sarıyıldız da yaşanılanın sıradan bir şiddet olmadığını söylüyor: “Sistem bugüne kadar bu kadar çirkinleşmemişti, gözü bu kadar kararmamıştı. 259 insan öldürüldü, yüzde 50’si yakılarak öldürüldü. Dört beş cenaze bir tabuta sığıyordu. Bir kısmının cesetlerine dahi ulaşamadık. İnsanlarla telefonlarda konuşurken, bizi yakıyorlar diyorlardı. Sonra telefonlar kesildi.” Devam ediyor: “79. gün bodrumlara indik, bodrumlarda çocuklarımızın kemiklerini çuvallara doldururken, Cumhurbaşkanı TV’de, ‘O bodrumlara indik kimse yok, HDP yalandan yaygara çıkarıyor’ diyordu. Biz kemiklerini arıyorduk arkadaşlarımızın. Çocukların cenazeleri molozlarla nehir kenarına döküldü. Çocuklarımızın uzuvlarını gördük, haber verince, savcı geldi, sonra açıklama yaptılar, bunlar hayvan uzvu diye. Cizre’de en iğrenç katliamı yaptılar.” HDP Milas eski eşbaşkanı Derya Koç’un “25 arkadaşımızın üzerine benzin dökerek yaktılar” sözlerinin hala kulaklarında çınladığını söylüyor Sarıyıldız. Sarıyıldız aracında silah taşıdığı iddialarına ise komplo diyor. “İstedikleri bizi silahla anmak, öyle göstermek. Ama bilsinler ki, Cizre’deki onbinlerce insan çok öfkeli.”
Gönüllüler aranıyor
Cizre’de şimdi yaralar sarılmaya çalışılıyor. Diğer şehirler gibi. Cizre’ye yardım götürenlerden Rojava Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nden Fidan Kanlıbaş, yardımın da kolay olmadığını söylüyor. 10 bin kişiye sıcak yemek çıkarmaya ve kalan evlere erzak dağıtmaya çalışıyorlar. Tabii ki tüm engellemelere karşı. Öte yandan dernek olarak Cizre’ye Kardeş Aile kampanyasını da başlatmış durumdalar. Tıpkı İdil, Sur, Nusaybin, Yüksekova için başlattıkları gibi. Şimdiye kadar Avrupa’dan 2 bin, Türkiye’den 200 kişi Kardeş Ailesi’ni edinmiş durumda. Kanlıbaş bunun yeterli olmadığını söylüyor. Hala 4-5 bin civarında Kardeş Aile’ye ihtiyaçları olduğunu söylüyor. “Yüksekova’da çoğu kadın ve çocuk 20 bin aile var. Ama erzak dağıtmak için sadece 3 kişi var.” Elbette oradaki şartların çok da kolay olmayacağının farkında. “Bazen saatlerce polis tarafından tutuluyoruz ya da ‘araçlarımız gözaltına’ alınıyor.” Tuhaflıkların ise sonu yok: Cizre’de evleri yıkılınca çadır kuran insanlar vardı. Sonra o çadır kuranlara ceza kesildi, 2 bin lira. Görüntü kirliliği yaratıyormuş!” Kanlıbaş çağrısını tekrarlıyor: “Kobani’ye yardım kampanyası yaparken çok fazla insan geliyordu, şimdi Cizre için gelenler çok az. Ben orada ne yapabilirim ki demesin kimse, yemek ve erzak dağıtmak, çadır kuranlara yardım etmek ya da sadece insanlarla konuşmak için bile size ihtiyacımız var. Burada oturup kahrolmak yerine gelin orada bir iş yapın. Gönüllülere çağrımızdır.”
Rojava Derneği'nin telefon numarası: 0412 229 17 86
Derneğin internet sitesine ulaşmak için tıklayınız.