YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

24 Nisan soruları

 

1915 ve sonrasında icra edilen Ermeni Soykırımı’nın 101. yılını da idrak ettik. Bu yıl da her yıl olduğu gibi, devletin, hükümetin ne diyeceğine baktık, ne diyeceğinden bağımsız, uygulamalara baktık. Gördüğümüz, Türkiye’deki Ermeni toplumunun,geçen yıla kıyasla kendini daha fazla baskı altında hissettiği ve kamulaştırmalar, medya ve iktidar çevrelerindeki düşmanca dil de hesaba katıldığında bir tür geriyegidişin yaşandığı idi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Patrikhane’deki 24 Nisan ayinine gönderdiği mesaj belki ayrı bir kategoriye konabilir, ancak mesajın da içeriğine dikkatle bakmakta fayda var.Geleceğiz o konuya da.

Doğrusu, bu 24 Nisan’ı da aklıma takılan pek çok soruyla geçirdim. Bu soruları sizlerle de paylaşmak ve Erdoğan’ın 24 Nisan değil de 22 Nisan’da söylediği sözlerle başlamak isterim. Antalya’da katıldığı bir açılış töreninde şöyle konuştu Erdoğan:“Toprak, uğrunda ölen varsa vatan. Ölen yoksa tarladı tarla. Ölen varsa vatandır. Rabiamızda gençler hep beraber, ne var? Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet.”

Bu sözler söylendiğinde tarihler 22 Nisan’ı gösteriyordu. 24 Nisan’a iki gün vardı. Ve ister istemez düşündüm; toprak, uğrunda katliamlara uğrayan varsa neydi peki?Diyelim, nereden baksan iki bin yıldır orada yaşayan koca bir halk katliama uğramışsa ve ülkesinden kovulmuşsa, o toprağa ne demek gerekirdi? Daha da önemlisi, tarla olmak kötü bir şey miydi? Daha daha önemlisi, o tarlalar 101 yıl önce sahipsiz kalmışsa, bırakılmışsa, çoraklaştırılmışsa,o tarlalara ne demek gerekirdi? Bunların yanıtı var mıydı? Varsa kimdeydi?

Bir gün sonra 23 Nisan’dı. Çocuk bayramı. Hükümet bu yıl bayramı ‘terör’ gerekçesiyle kutlamadı. Ama 24 Nisan’a bu kez bir gün kala benim yine aklıma sorular takılmaktaydı. 1915’ten sonrayetim kalan binlerce çocuğu da bu bayramda anabilecek miydik? Çok mu münasebetsiz bir soru olacaktı bu? Olursa olsun. Saçları sıfır numara tıraşlanmış, yetimhanelerde biraraya getirilip fotoğraf karelerine sığdırılmış binlerce çocuk için kimse bir şey demeyecek miydi, herhangi bir 23 Nisan’da? Evet, belki ‘bayram’ çok uygun bir kelime olmayacaktı anmak için ama nihayetinde,nasıl kutlarsak kutlayalım, çocuk bayramımızda eksik kalan bir şey yok muydu,?Onlar bu toprakların çocukları değil miydi?

Geliyorduk 24 Nisan’a. Bu yıl anma Taksim yerine Tünel Meydanı’nda yapılacaktı. Çünkü güvenlik endişeleri vardı. Zaten Paskalya’yı da güvenlik endişeleri altında idrak etmiştik, kilise kapılarında onlarca polisle. IŞİD tehdidi vardı zira. Belki bu yüzden, Tünel Meydanı’ndaki katılım önceki yıllara göre düşüktü. Yapacak bir şey yoktu ama bir yandan da sadece Ermenilerin değil, tüm toplumsal kesimlerin IŞİD tehdidiyle ‘terbiye edilmeye’ çalışıldığı yönünde bir soru işareti belirmekteydi zihinlerimizde.

24 Nisan sabahına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özel mesajıyla başlamıştık. Son iki yılın mesajlarıyla ilgili çok sayıda yazı yayımlandı bu gazetede. Tekrara girmeyelim. Elbette, bu mesaj, Cumhuriyet tarihiylaekıyaslarsak önemliydi ama bu mesajlarda sürekli olarak tekrarlanan ‘Osmanlı Ermenileri’ kimdi acaba? Dedelerimiz, ninelerimiz değil miydi onlar, başka tür insanlar mıydı?

Neyse, buna da takılmamaya karar verdim. Ancak mesajda yine, Ermeniler savaş koşullarında hayatını kaybetmiş insanlar olarak tanımlanmaktaydı. Şöylebaşlıyordu mesaj:“Birinci Dünya Savaşı’nın trajik koşullarında hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini anmak için toplananları selamlıyorum.” Teşekkür ederiz bu duyarlılık için, ama 101 yıl geçtikten sonra bile Ermenilerin nasıl öldüğünü konuşamayacak mıydık? Bu insanlar savaş koşullarında kendi kendilerine mi ölmüşlerdi? Onları ölüme gönderen uğursuz bir plan yok muydu? Bu, 101 yıl sonra bile hâlâ konuşulamayacak bir konu muydu?

Mesajda şöyle bir bölüm de vardı:“Ortak tarihi ve benzer gelenekleri olan iki komşu halkı, nefret ve düşmanlık söylemleriyle birbirinden uzaklaştırmak isteyenlere ve tarihi siyasileştirenlere karşı dostluk ve barış hedefiyle çalışmaktan vazgeçmeyeceğiz.”

Pekâlâ, bu da çok güzeldi ama meşhur boksör fıkrasındaki gibi sürekli bize yumruk atan kimdi o zaman? Polis araçlarından abluka altındaki Kürtlere yapılan “Hepiniz Ermeni’siniz” anonsları kimin eseriydi o vakit? Diyarbakır SurpGiragos Kilisesi’ne girip bozkurt işaretiyle poz veren özel tim polisleri hakkında herhangi bir takibat yapılmış mıydı? Şu mesajdan birkaç gün sonra internete düşen ve Sur’un girilmesi yasak sokaklarında çekilen klipteki,Ermenileri hedef alan düşmanca sözler ne olacaktı ya da? Geride bıraktığımız günlerde Karabağ’daki çatışmalar nedeniyle Ermenilere nefret kusulması seanslarını ne yapacaktık peki? Ya Başbakan Davutoğlu’nun HDP’yi kastederek söylediği, “Bunlar, Rus işgalcilerin içerideki işbirlikçisi olan o zamanki Ermeni çeteleri gibi bugün de Moskova’ya gidip Türkiye karşısında işbirliği yapıyorlar” sözlerini ne yapacaktık?

Erdoğan’ın mesajı yine ‘ortak acı’ formülüyle bitiyordu. Evet, ölenlerin acısı hep yüreklerde olacaktır ama 101 yıl önce bu topraklarda Ermenilere bir kötülük yapıldığını ve sonraki yıllarda da sürdüğünü duymak için kaç yıl daha bekleyecektik?

Ve bütün bu 24 Nisan’larda, bu topraklardaki sosyal demokratların ya da devasa demokratik kitle örgütlerinin söyleyecek bir çift sözü yok muydu?Ha, bir de geçen yılki 24 Nisan Çanakkale Anması bu yıl nereye buharlaşmıştı? Sorular, sorular...