İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Travma Çalışmaları Direktörü Doç. Dr. Ayten Zara’ya bir türlü tam olarak ifade edilemeyen ruh halimizi ve ruh sağlığımızı korumak için neler yapmamız gerektiğini sorduk.
Aylardır korku dalgalarıyla sarsılıyoruz. Suruç, Diyarbakır, Ankara, İstanbul belli aralıklarla ‘canlı bombalar’la sınandı. Cumartesi günü İstanbul Taksim’deki patlamadan sonra neredeyse şehir boşaldı, herkes birbirine endişeyle bakıyor, insanlar bomba patlar korkusuyla evlerinden çıkmıyor. Elbette normal günlerden geçmiyoruz. Uzmanlar bu tip saldırılardan sonra toplumun yatışmasının dört hafta sürdüğünü söylüyor. Ne yazık ki bu kadar süremiz olamıyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Travma Çalışmaları Direktörü Doç. Dr. Ayten Zara’ya bir türlü tam olarak ifade edilemeyen ruh halimizi ve ruh sağlığımızı korumak için neler yapmamız gerektiğini sorduk.
Suruç, Ankara garı, İstanbul Sultanahmet, iki defa daha Ankara ve son olarak yine İstanbul’da bombalar patladı, insanlar öldü. Daha önce yaşamadığımız bir süreci yaşıyoruz. Bu süreci nasıl tarif edersiniz?
Bu coğrafyada yaşayan insanların algı alanında katliam, şiddet ve ölüm gibi kavramlar daha da derinleşti artık. Hepimiz için dışarıda yabancısı olduğumuz bir düşman, bir cellat var ve bu ölümsever cellat hedefine ulaşmak için sivil, masum insanlara karşı her türlü terörü uygulayabilir. Bu korku bazı insanların kendilerini dış dünyaya kapatmasına ya da kendini güvene almak için politik bir gruba körü körüne bağlanmasına neden olabilir. Her şey bir tarafa birbirimizden kopmaya başladık, ötekileştik, bölündük. Yoğun kaygı ve korkular yaşıyoruz. İnsanlar şimdi daha yalnız, daha kaygılı, daha depresif ve asosyal bir sürecin içinde.
Ülkemizde çatışma hep vardı ama ‘canlı bomba saldırıları’ çok yeni bir olgu, insanların üzerinde nasıl bir tahribat yaratıyor ya da ileride nasıl bir tahribat yaratacak?
Canlı bombaların sivil, masum insanlara karşı İstanbul ve Ankara'nın merkezinde yaptığı katliamlar, bir ulusun canını acıtmaya yönelikti. Gerçekten de canımız yanıyor. Hepimiz bu ülkedeki yaşam algısında katillerin, zalimlerin, ölümlerin hiç bitmeyeceğini, dışarıda hiç ummadık birilerinin halkın geleceğini tehlikeye atan katliam planları yaptığını düşünerek hayattan ve insanlardan kaçacağız. Çünkü insana ve hayata olan inanç ve güvenimiz fena zedelendi. Korkarım ki sonunda birbirimize hem çok yabancılaşacak hem de daha çok düşman olacağız.
Canlı bombaların önemli bir özelliği “tahmin edilemez olması”. Bu toplumun psikolojisini nasıl etkiliyor?
Paranoid eğilimlere sahip bir toplum olabiliriz. Herkes birbirinden şüphe etmeye ve korkmaya başlayabilir. Kuşku beynimizi kemirmeye, ruhumuzu daraltmaya ve hayatımızı esir almaya başlayabilir. Ama en çok da insan ilişkilerimiz zedelenir.
Siyasilerin açıklamaları, ‘canlı bombalarla’ sınanan ülkede sizce nasıl bir etki yaratıyor?
Türkiye’de toplumsal ruh sağlığımızı toparlayacak tek devrim var: Kolektif– tarihi çatışmaların çözümlenmesi. Bu da ancak barış yoluyla olur. Sadece şiddet dili ve eylemiyle çözüm önerileri, halkın güvenini çok zedeler. Örneğin, “dışarı çıkın, normal hayatınızı yaşayın” diyorlar, ancak ne tür önlem alındı söylemiyorlar. Sorumlu, işini bilir bir siyasi iradenin, halkını tehlike için uyarması, güvenliğini sağlaması ve bunları anlatması gerekir. Ama bunların hiçbiri olmuyor.
Sadece siyasi partiler arası zaafiyet arama ve zaafiyet tartışması var. Kürt halkıyla çatışmaların sonuçlanması, kayıplarımızın yasını tutup iyileşmemiz için önemli bir fırsattır. Aksi takdirde patojen dediğimiz hastalık üreten ilişkilerimiz devam edecektir.
Herkes teröre teslim olmayalım diye açıklamalar yapıyor, ama bunun nasıl olacağını söylemiyor. Böyle zamanlarda ‘ruh sağlığımızı ve sosyal hayatımızı korumak için’ kişisel ve toplumsal olarak neler yapabiliriz?
Ruh sağlığımızı böylesine tehdit eden bir süreçte yapılması gereken üç şey var. Birincisi temkinli davranmak ve hayat bütünlüğümüzü tehdit oluşturacak riskli yerlerden, kalabalıklardan uzak durmak. İkincisi, iş, okul ve sosyal hayat başta normal hayatımıza olabildiğince devam etmeye çalışmak. Ve üçüncüsü bize iyi gelen, güvendiğimiz aile üyeleri ya da arkadaşlarımızla zaman geçirmek ve kendimizi iyi hissettiren faaliyetler yapmak. Çünkü ölümü çok görüyor ve yaşıyorsak, yaşama tutunacak sevgiler, bağlar biriktirmeye ihtiyacımız olur.
Bir tek Türkiye’de değil, Paris’ten sonra Salı günü Brüksel’de patlamalar oldu. Bir insan kendini nasıl patlatabilir?
Canlı bomba olmaya karar vermiş kişi bir grup-azınlık ve o azınlığın ideolojisiyle çok özdeşleşmiştir. Kişinin doğuştan ve deneyimlerle kazandığı kişisel özellikleri, o azınlığın sosyopolitik kimliğinin özellikleri altında kaybolur. Canlı bomba, artık o azınlığın kendisi ya da her özelliğini taşıyan bir üyesi olur. Azınlığın dilini konuşur, onun gibi düşünür, onun gibi yaşar. Yani kolektif bir ego geliştirir. O grubun nihai kutsal bir hedefi vardır. Bu hedefe ulaşmak için seçilir. Seçildiği için ve yapacağı eylem dehşet uyandıran ölümlerle sonuçlansa da o bir kahramanlık destanı yazacağına inanır, çünkü buna inandırılır.