TGS Kadın Komisyonu’nun dün açıkladığı “Namlunun Ucundaki Gazeteciler/Savaş bölgelerinde görev yapan kadın gazeteciler anlatıyor” raporundan: Sen de namlunun ucundasın. Bu işi yapmaya çalışıyorsun, bir şeyleri koparıp dünyaya duyurmaya çalışıyorsun.” “Kamerayı onu bunu saklıyorsun. Kurşunlar sana gelmesin diye. Sen gazetecisin ya da şusun busun diye kimse gözetmiyor. Ayağımın dibine denk geldi kurşun. Kameraman bana dur demeseydi ben koşuyor olacaktım ve vurulacaktım.”
“Abluka alanlarını takip ettiğim sırada darp edildim. Silahlar eşliğinde ölüm ile tehdit edildim. Gözaltına alındığımda sözlü ve fiziki şiddete maruz kaldım. Ablukaların başlamasıyla birlikte daha fazla baskı, şiddet ve ölüm tehdidi almaya başladım...” Van’da haber takip ederken gözaltına alınan ve tutuklanan Vildan Atmaca.
“Mesela biz yazıyoruz haberi, terörist ibaresi kullanmıyoruz, ama medya organları böyle yansıtıyor. Senin imzanla çıktığı zaman hayatını tehlikeye atıyor bu durum. … Çok fazla kirli bilgi var burada. İnsan insanlığından utanıyor. Polisler öldürdüklerine ‘leş’, diğer taraf ‘telef’ diyor.” Dört yıllık gazeteci bir genç kadın.
“Artık en fazla duyduğum laf, kendine dikkat et. Ama bu senin dikkatinle ilgili değil. Ne kadar çok dikkat etsen dahi evine roket mermisi isabet ediyor, kahvaltıda ölebiliyorsun. Balkonda çamaşır toplarken kafasından vuruluyor kadın öğretmen. Dikkatimizi aşan, irademiz dışında gelişen bir şey.” 13 yıllık gazeteci bir kadın.
“Birçok kez özel harekât adına açılan hesaptan bana tehdit mesajları geldi. Öleceksin, sen de gebereceksin gibi saçma mesajlar ve küfürler yazıyorlar. Çatışmaların çok yoğun olduğu bir gece çok sayıda yaralı ve iki de yaşamını yitiren vardı bizim bulunduğumuz sokakta. O nedenle gazeteciliği bir kenara bırakıp saatlerce ambulansı aradık. Tek yanıt gelemiyoruz oldu. Ama aramaktan vazgeçmedik. Gazeteci olduğumuzu söyledik. Sonra bize bir numara verdiler. Biz de o numarayı aradık. Aradığımız kişi polisti. Ağır hakaretlerde bulundu, ölümle tehdit etti. ‘Yerinizi biliyoruz, sizin de sonunuz gelecek’dedi. Biz telefonu kapattık ama o aramaya devam etti. Sürekli ağır hakaret etmeye devam ettiler. Bulunduğumuz evin ev sahibini de tehdit ettiler. Polislerin yüzü kar maskesi, sadece size nefretle bakan iki göz görüyorsunuz. ‘Makineyi getir diyor. ‘Ne oluyoruz’diyorsun. Bir taraftan psikolojilerini anlıyorsun, onlar da hedef…” Kadın meslektaş, dört yıldır meslekte.
“Beni en çok etkileyen gördüklerim oluyor. Her geçen gün tablonun ağırlaşması bende sıkıntıya yol açıyor. Travma yaşıyorsun. Rüyalarına girmeye başlıyor, bomba sesleri ile uyanıyorsun. O insanların çaresizliklerini yalnızlıklarını görüyorsun. Bazen çok soğukkanlı olmak zorundasın. En acıtan durum belki de bu. Çok soğukkanlısın. Orada mesela duygusal tablolar yaşanıyor ama sen taş gibi olmak zorundasın. Beni bu çok acıtıyor. Bu kadar taşlaşmak zorunda mısın? Ama onu vermek zorundasın, duygusal olunca veremiyorsun. Kendini taşlaştırmak hissizleştirmek zorunda kalıyorsun. Gazeteciler burada artık tarihi kültürel miras haberleri yapmak istiyor, silah bomba değil. Ben artık cenaze görmek istemiyorum. Çınar saldırısından sonra İrem’den geriye sadece 200 gram kemik kalmıştı. Cizre’de öldürülen Miray’dan da öyle. Bu çocukların öksüz yetim kalması iyi değil, psikolojimiz de iyi değil. Burada çalışan bütün gazetecilerin psikolojik destek alması gerek. Her gün ölüm, her gün kan. Burada bundan başka bir şey yok.” 18 yıldır gazetecilik yapan bir kadın.
Bölgeden 10 kadın gazeteci
Bu tanıklıklar, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ Komisyonu, çatışmaların ve sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü bölgelerde gazetecilik yapan kadınlar hakkında hazırlanan ve bugün yayınlanan “Namlunun Ucundaki Gazeteciler/Savaş bölgelerinde görev yapan kadın gazeteciler anlatıyor” raporundan. RaporŞırnak’ın Cizre, Silopi, Beytüşşebap; Mardin’in Nusaybin, Derik, Dargeçit; Muş’un Varto; Diyarbakır’ın Sur ve Bismil, Hakkari’nin Yüksekova ilçeleri ve Van’da yaşanan çatışmaları, abluka ve sokağa çıkma yasaklarını başından bu yana takip eden 10 kadın gazeteci ile Ocak ayında telefonla veya yazılı olarak birebir yapılan görüşmeler sonucunda hazırlandı.
Raporda kadınların can güvenlikleri nedeniyle haber yaparken tutuklanan ve bir süre sonra serbest bırakılan Vildan Atmaca ve halen tutuklu bulunan Beritan Canözer dışındaki kadınların isimleri verilmiyor.
Can pazarında güvenlik
Rapora göre en kritik durum, can güvenliği yani ölümle burun buruna çalışmak. Haber takibi sırasında ya da anons çekerken vurulmak vaka-i adiye. Öte yandan kadın gazeteciler, ciddi tehditlere maruz kalıyorlar. Tehditlerin bir kısmı güvenlik güçlerinden bir kısmı da çatışmanın diğer tarafındaki silahlı güçlerden. Rapora göre kadın gazetecilerin yaşadığı sıkıntıların en önemlilerinden biri de bilgi kirliliği. Özellikle de Kürt basınından olmak ya da tam tersi “ana akım, AA, İHA dışındaki”lerden olmak tehdit ve hepsi hedef olmak için yeterli gerekçe. Raporda kadınlar, artık cinsiyet ayrımının bile yapılmadığını, gazeteci olmanın hedef olmak için yeterli olduğunun da altını çiziyor.
Psikolojik destek gerek
Öte yandan raporda kadın gazetecilerin bölgede yaşananları haberleştirirken, ‘yalnızlık duygusu’yla da başa çıkmak durumunda kaldığı vurgulanıyor. Batıdan ses gelmemesi, meslektaşlarımızın acaba haberime yeterince anlatamıyor muyum diye umutsuzluğa düşmesine neden oluyor. Genelde kesin çalışma saatleri olmayan mesleği bir de çatışmalı bölgede yapıyor olmak kadın gazetecilerin iş yükünü ve saatini daha da arttırıyor. Yaşadıkları, gördükleri, şahit oldukları nedeniyle çoğu psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğunu da belirtiyor. Kürt kadını sağlamdır, dik durur ama belki de gün bugündür deyip iki günlüğüne de olsa yanlarına gitmek meslektaş olarak bütün kadın gazetecilerin borcu sanki. Kadın gazetecilerden biri “gülmeyi unuttuk” diyor, belki söyleyeceğimiz bir şey iki saniye de olsa yüzlerini güldürür. Az şey değil.
Beritan’e selam
Raporda, geçen Aralık ayında Diyarbakır Sur’da haber takip ederken ‘heyecanlı’ olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan ve halen Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde tutuklu JINHA muhabiri Beritan Canözer’le, avukatları aracılığıyla yapılan görüşmenin tam metni de var. Beritan’ın ilk duruşması 29 Mart’ta Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde.