Soy kodu uygulaması İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın talimatıyla Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü’nün sisteminden kaldırıldı ancak kaldırılma şekliyle ilgili soru işaretleri varlığını koruyor.
Karar geçen hafta Meclis’te HDP Milletvekili Garo Paylan’a şifahen açıklanmış, resmi bir açıklama yapılmamıştı. Bu konuda bu hafta da bir gelişme olmaması uygulamanın gerçekten kaldırılıp kaldırılmadığı konusunda akıllarda soru işareti yaratıyor.
Uygulamanın kaldırıldığını geçen hafta HDP Milletvekili Garo Paylan, kendisine doğrudan Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürü Ahmet Sarıcan’ın söylediğini, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın da bu durumu onayladığını belirtmişti. Paylan, herhangi bir resmî açıklamanın yapılmamasını şu sözlerle değerlendirdi: “Soy kodunun okul kayıtlarında dikkate alınması uygulaması geçen yıl Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kaldırıldığında, MEB yetkilileri bunu bir genelgeyle yayınlamışlardı. Aslında bu genelge, devletin açığa çıktığı bir duruma vesile oldu çünkü soy kodu uygulaması gayri resmi işliyordu. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürü Ahmet Sarıcan’a bana MEB’in soy kodu uygulamasının gayri resmi olduğunu bilmediğini, kendilerinin de bu yüzden herhangi bir açıklama yapmadıklarını söyledi.”
‘Eşitsizlik tescillendi’
CHP Milletvekili Selina Doğan da kısa bir süre önce Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’ne Türkiye’deki azınlıkların sayısını sormuştu. Henüz kendisine bir cevap verilmediğini belirten Doğan, soy kodu uygulamasının kaldırılmasının ardından Agos’a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Bizler bu uygulamanın varlığından haberdardık, yalnızca gayrımüslimlere değil, tüm vatandaşlara uygulandığı söylendi, ki bu daha da vahim. Fiilen eşit olmadığımız bilinen bir gerçekti, böylece kâğıt üstünde eşitiz deniyordu, şimdi kâğıt üstünde de eşit olmadığımız en yetkili ağızca tescillendi. Yani daha doğmadan kanun önünde eşitsiziz. Biliyorsunuz yeni kimlik kartlarımız çıkacak, içinde biometrik verilerimiz olacak. İlgili komisyonlardaki arkadaşlarımızın tüm ısrarlarına rağmen din hanesi isteğe bağlı boş bırakılmak kaydıyla hâlâ muhafaza ediliyor ve bu bir yenilikmiş gibi sunuluyor. Oysa ki şimdi de zaten Nüfus Müdürlüğü’ne verilen bir dilekçeyle bu hane boş bırakılabiliyor. Şu an Meclis’te devam eden bütçe görüşmelerinden sonra ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kanunu ile kişisel verilerin korunmasına dair kanunlar meclis gündemine gelecek. Bu kanunlar Schengen vizesinin kaldırılması için AB’nin talep ettiği 72 kriter arasında. Ancak eşitlik kurumu da kişisel verilerimizin depolanacağı kurum da, bakanlar kurulu ve cumhurbaşkanının atayacağı kişiler tarafından yönetilecek. Dolayısıyla artık yalnızca soy kodu değil kılık kıyafetimizden cinsel geçmişimize kadar her türlü bilgi, idarenin erişiminde ve kullanımında olacak. Biz parti olarak yasalaştıktan sonra kişisel verilerin korunmasına dair kanunu AYM’ye taşımayı planlıyoruz. Sonuç olarak yapılan bu düzenlemeler günümüz ‘modern’ toplum ihtiyaçlarına cevap vermek üzere yapılsa da, kapı ardında soy kodu gibi uygulamalar devam ettiği ve kamusal işlemlerin bu denli tarafsızlığının ayaklar altına alındığı bir dönemde vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin sağlanması fazlasıyla sorgulanır hale geliyor. Ben bu soy kodu meselesini hiçbir şekilde tasvip etmemekle birlikte, madem yapılıyor, bari olumlu bir amaca hizmet etsin diye değerlendirdim ve bir soru önergesiyle azınlık cemaatlerimizin nüfusunu sordum. Çünkü malum eğitim kurumlarımız, sağlık kurumlarımız ve vakıflarımız için hizmet planlaması yaparken yine vakıf yönetim seçimlerinde ve patriklik seçimlerinde delege belirlerken bu bilgiye net olarak ihtiyaç var. Demografik yapımız sürekli değişiyor. En son ne zaman ve hangi yöntemle sağlıklı bir nüfus sayımı yapabildik kendi içimizde, net bir bilgi alamadım...”
‘Azınlık Tali Komisyonu’na benziyor’
Prof. Dr. Baskın Oran da Agos’a değerlendirmelerde bulundu. Oran, soy kodu uygulamasını, Azınlık Tali Komisyonu’na benzetti: “Bu soy kodu meselesi aynen o kötü şöhretli Azınlık Tali Komisyonu meselesine benziyor. Dolayısıyla, o nasıl halledildiyse bu da en azından öyle halledilebilir. Azınlık Tali Komisyonu, malum, Türkiye Cumhuriyeti’nin, kendi Gayrimüslim yurttaşlarını ‘ülke güvenliği açısından’ kontrol etmek için resmen kurduğu bir devlet müessesesiydi. Ama devlet örgüt şemasında yoktu. Ne olduğu konusunda da bilgi bulunmuyordu. Fakat haberi ve emri olmadan Gayrimüslimler konusunda kuş bile uçmazdı. Mütalaaları, mahkeme kararlarına bile dayanak olmaktaydı. Bunları nereden biliyoruz? 24 Şubat 2004 tarihli Hürriyet gazetesinde şu haber çıktı: Azınlık Tali Komisyonu 7 Aralık 1962’de bir Başbakanlık talimatıyla (herhalde, genelge) kurulmuştu. 5 Ocak 2004 tarihinde ‘Gizli’ damgalı bir Başbakanlık genelgesiyle kaldırılmıştı. Yeni genelge, kaldırılan komisyonun yerine, ‘Azınlık Sorunlarını Değerlendirme Kurulu’nun oluşturulmasını öngörüyor ve artık burada Milli Güvenlik Kurulu, MİT ve Genelkurmay temsilcilerine yer vermiyordu. Hürriyet’in haberi böyle. Kısaca yorumlarsak; Dönem, AKP’nin doludizgin AB Uyum Paketleri çıkararak demokratik reformlar yaptığı, ayrıca, askerleri kışlaya geri sürmeye çalıştığı hayırlı bir dönem. Yine de, Gayrimüslimleri ‘başıboş’ bırakmıyor devletimiz. Devlet, gizli bir Başbakanlık genelgesiyle kurduğu bu utanç verici kurulu yine bir gizli Başbakanlık genelgesiyle kaldırıyor. Bu genelge Resmî Gazete’de yayınlanmayacağı için de basına sızdırılıyor ki, iktidarın reform yaptığı görülsün; özellikle de Batılı ülkeler tarafından. Buradan kalkarak şu yine utanç verici soy kodu meselesine dönelim. Soy kodu da besbelli ki gizli bir Başbakanlık genelgesiyle getirilmiş. Şimdi eğer bu uygulamadan vazgeçildiyse, nasıl kaldırıldığı belli değil. Şifahen, ‘kaldırdık’ deniyor. ‘Sütüne kalmış’ yani. Askerin etkili olduğu dönemde, kötü de olsa, hiç olmazsa ‘şifahen’ diye bir ciddiyetsizlik yoktu. Yapılan kötülükler kitabına uygun yapılıyordu. Umarız, 2016’nın AKP’si hiç olmazsa 2004’ün AKP’si kadar ciddi olmaya çalışır. Bu soy kodu rezaletini hiç olmazsa yine gizli bir Başbakanlık genelgesiyle kaldırıp basına sızdırır da, hiç olmazsa öyle öğreniriz. Tabii, artık sızdırılan yer Hürriyet olmaz. Yeni Şafak, Star, hatta Akit falan olur. Olsun varsın. ‘Şifahen’ olmasın da, ona da razıyız.”