‘Koşullar iyileşmedikçe suç artar’

Şişli’de meydana gelen cinayetin ardından Türkiye’de yaşamak zorunda kalan Ermenistanlılar ve karşı karşıya kaldığı sorunlar yeniden tartışma konusu oldu. Bu konu üzerine çalışan Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümü öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Lülüfer Körükmez, Agos’un sorularını yanıtladı.

Türkiye’de yaşayan Ermenistanlıların, diğer mültecilerden farklı olarak ne gibi sorunlarla karşılaşıyor? 

Türkiye’de Ermeni ve Ermenistanlılar biliyoruz ki, son yıllardaki umut verici gelişmelere rağmen, yüksek derecede olumsuz atıflarla yüklü. Sadece 1915 değil ama sonrasında devam eden ayrımcı uygulama ve politikalar, aynı zamanda sıradan insanın zihniyet dünyasına sinmiş durumda, maalesef. Dolayısıyla Ermenistanlı göçmenler, düzensiz göçmen olmanın getirdiği zorluklara ek olarak, Türkiye’de Ermenistanlı olmanın da problemleriyle de yüzleşmek ve baş etmek zorundadırlar.

Ermenistanlıların iş gücüne katılımı konusunda nasıl sıkıntılarla karşılaşıyorlar? Koşulları diğerlerinden farklı mı?

İş bulma konusunda, diğer düzensiz göçmenlerden çok farklılık göstermiyor. Bildiğiniz üzere göçmenlerin çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor ve ev içi hizmetler ve bakıcılık işlerde çalışıyorlar. Az bir kısmı mağazalarda iş bulabiliyor. Özellikle ev içi hizmetlerde, diğer göçmenlerde olduğu gibi, sömürü yüksek. Yine, taciz ve aşağılama olayları yaşanıyor. Elbette çocukların eğitim alması konusunda yaşanan problemler var. Basında genişçe tartışıldı, çeşitli adımlar atıldı ancak tam olarak çözüm sağlanamadı.

Görülmemiş olaylar değil’

İstanbullu Ermeniler ile Ermenistanlılar arasındaki ilişkiler. Nasıl bir ilişki düzeni var?

Karmaşık ve çok katmanlı bir ilişki var diyebiliriz. Temelde ortak etnik aidiyet var ancak bu etnik ortaklı içinde pek çok farklılığı ve ayrışmayı da içinde barındırıyor. Etnik aidiyet, tek biçimli, katı, değişmez değildir. Tersine deneyimle, içinde yaşanılan toplumla ilişki içinde her bir yerde kendi tikel kurgusu vardır. Ermenistanlılar ve Türkiye vatandaşı Ermeniler ise nerdeyse 80 yıl yok denecek kadar az ilişkisi olmuş ve her bir toplum kendi kimliğini oluşturmuş. Dolaysıyla, iki Ermeni grup ilk karşılaştıklarında heyecan, şaşkınlık ve tedirginlik aynı anda deneyimlenmiş. Bir yandan Türkiyeli Ermeniler için, Ermeni etnisitesinin adını taşıyan ülkeden Ermeniler geliyor, heyecan verici ancak tanımadıkları insanlar. Farklılar. Göçmenler için ise bir yandan korktukları, acı anılarla yüklü bir ülkeye geliyorlar ancak aynı zamanda bir zamanlar bazıları için “ev” olan ülkeye geliyorlar ve oradan hiç ayrılmamış Ermeniler var. Sorun şu ki bu iki grup birbirinden farklı. Zihin dünyası, ilişkiler, pratikler içinde yaşadıkları toplumla ilişkili olarak bir diğerinden farklılaşmış. O sebeple bir tanıma süreci yaşandı. Tüm bunlar olurken elbette bir yandan Türkiyeli Ermeniler, göçmen Ermenileri destekledi. Ayni ve maddi ihtiyaçlara cevap vermeye çalıştılar, bazı kiliseler özellikle Kumkapı’da bulunanlar yardımların organize edilmesi, yardıma ihtiyacı olanların ve yardım etmek isteyenlerin bir buluşma noktası oldu. Ancak diğer yandan, bazı işverenler düzensiz göçmenlerin kırılgan durumundan dolayı göçmenleri sömürdüler. Sömürü, tüm dünyada göç akışlarında ortak etnik gruptaki kişiler arasında görülür. Yani, buradaki sömürü özellikle işveren ve çalışan arasındaki sömürü de diğer göç akışlarında gördüğümüzle benzer. Yine, göçmenlerin de Türkiyeli Ermenileri dolandırma olayları yaşandı. Bunlar, normalin dışında görülmemiş olaylar değildir. Tüm göç akışlarında gözlemlenebilir.

İstanbul’da bir Ermeni toplumunun varlığı Ermenistanlılar için bir avantaj mı? Ermenistanlılar böyle görüyorlar mı? Birbirlerine karşı bir aidiyet hissiyatı var mı? Son yaşanan hırsızlık ve cinayet olaylarıyla beraber bundan sonra nasıl bir seyir alabilir bu ilişkiler.

Her iki grup için de avantaj olarak adlandırılabilecek yönleri varken, aynı zamanda çekince yaratan tarafları da var. Türkiyeli Ermeniler için, dildeki farklılıklara rağmen Ermenice konuşan işgücü var. Bu özellikle çocuk ve yaşlı bakımı için avantaj. Göçmenler için ise, yine dil ortaklığından ötürü göçün ilk döneminde iş bulma olanağı var. Öte yandan az önce söylediğim gibi kiliseler, enformel destek ve dayanışma ağı var. Ancak ayrılıklar ve farklılıklar da var. Din, dil, toplumsal cinsiyet ilişkileri, sınıf vb.

Diğer yandan ne Türkiyeli Ermenileri ne Ermenistanlı göçmenleri homojen bir bütün olarak göremeyiz. Hem birbirleriyle hem de kendi aralarında benzerlikler ve farklılıklar var. Bazıları “ayrılsak da beraberiz” derken bazıları tamamen farklı olduklarını düşünüyorlar.

Göçmenleri destekleyici politikalar gerekiyor’

Cinayet konusuna gelince. Bu ne Ermenistanlı göçmenlerin karıştığı ilk olay ne de sonuncu olacak. Göçmen olmayan herkes ve göçmen olan tüm toplumsal gruplar içinde suça karışan kişiler her zaman her yerde vardır, olacaktır. Dolaysıyla Ermenistanlı göçmenleri toptan suçla ilişkilendirmek tamamen hatalı. Garo Paylan’ın dediği kısmen doğru; suç işleyen, uyuşturucu kullanan Ermenistanlı göçmenler var. Ancak bu sadece Ermenistanlı göçmenlere özel bir durum değil. Tüm göçmenler bunlara karışıyor ve sadece Ermenistanlı değil ama tüm göçmenler için bunu önleyici, göçmenleri destekleyici politikalar geliştirilmelidir. Göçmenlerin yaşama ve çalışma koşulları iyileştirilmedikçe, “yasa dışı” kalmaya zorlandıkça suçlar da artar.

Türkiyeli Ermeniler için, bu olayın sorumlularının Ermenistanlı olması daha üzücü olabilir. Ancak bunu bir Ermenilik meselesi olarak görmemek gerekiyor. Diğer pek çok göçmen olmayan ve göçmen olan her etnik gruptan insanlar suç işliyor ve bu da onlardan bir tanesi. Bir etnisite içi tartışmaya dönüştürmemek gerekir.

İstanbullu Ermeniler ile Ermenistanlılar arasındaki ilişkilerin kötü olduğunu varsayımını yapıyoruz. İlişkilerin düzelmesi için nasıl mekanizmalara ihtiyaç vardır? Ya da ilişkilerin düzelmesi gerekli midir? Bu konuda nasıl bir tartışma yürümeli.

Bu ilişkilerin toptan kötü olduğunu düşünmüyorum. Kötü olan ilişkiler ve iyi olanlar var. Elbette, burada Türkiyeli Ermenilerin kaygılarını da anlamak gerekiyor. Türkiyeli Ermeniler on yıllarca sessiz ve görünmez kalmaya çalıştı. Kendilerini zaten kırılgan olarak görüyorlar ki haklı sebepleri de var. Dolayısıyla bir yandan kendi etnik gruplarının adını taşıyan kimselerin negatif biçimde gündem olmasını istemiyorlar ve bir yandan da iç dayanışma ve güvenin sarsıldığını düşünüyorlar. Ancak öbür yandan zaten göçmenler zaten toplumsal hiyerarşide en altta olan grup. Onlar da kendileri açısından, yer yer Türkiyeli Ermenilerle aralarına mesafe koyuyor.

Buradaki problem şu, bunu bir Ermeni olma ya da ortak etnik kökenden olma meselesi gibi görmemeli. Bunun bir göç ve dolaysıyla hukuksal ve sınıfsal bir mesele olduğunu görmek gerekiyor. Yani, hukuk karşısında yok sayılan bir gruptan bahsediyoruz. Ermenistan Dışişlerinden yapılan açıklamada şöyle deniliyor: “Diplomatik ilişkilerimiz olmadığı için konsolosluk yardımı sağlama imkanları sınırlıdır.” Düşünün ki bu tür bir kriz durumunda dahi hukuksal mekanizmalar işletilemiyor. Burada bir yandan göç ve entegrasyon politikalarıyla ilgili tartışma yürütülmeli bir yandan da neden Şişli’deki cinayet gibi olayları bir etnik mesele olarak ele alma hatasına düştüğümüzü tartışmalıyız.

Kategoriler

Güncel Türkiye Gündem



Yazar Hakkında

1985 doğumlu. Güncel politika, insan hakları, azınlık mülkleri ve Kürt meselesi üzerine haberler yapıyor. Musa Anter Gazetecilik Ödülleri 2008 yılı en iyi haber ödülü sahibi.