Türkiye’de azınlık vakıflarının seçim yapabilmesi için yasa hazırlığı açıklamaları kulislerde konuşulurken, çıkarılacak yasadan ne beklemek gerektiğini Laki Vingas, Sait Susin ve Mine Yıldırım'a sorduk.
Türkiye’de azınlık vakıflarının seçim yapmasını sağlayan yönetmeliğin kaldırılmasının üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen, yeni yönetmelik halen yayımlanmadı. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, geçtiğimiz hafta yönetmelik yerine yasa hazırlığı içinde olduklarını açıkladı. Yasa hazırlığı için Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın azınlık vakfı temsilcileriyle bu haftasonu İstanbul’da bir araya gelmesi planlanıyor. Görüşmede, söz konusu yasanın nasıl olması gerektiği konusunda görüş alışverişinde bulunulacak. Görüşmeye, azınlık okullarından vergi alınması tartışmasıyla ilgili olarak, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın da katılması bekleniyor.
Yapılacak yasal düzenlemenin içeriği ve kapsamına ilişkin olarak, hükümet yetkililerinden henüz bir açıklama gelmiş değil. Düzenlemenin ne zaman Meclis’in gündemine geleceği de belirsiz. Ancak yasaya ilişkin beklentiler ve öneriler ortaya çıkmaya başladı. Ortak beklenti, yasanın bir an önce çıkarılması ve mülkiyet sorunlarının da yasanın kapsamına girmesi.
Laki Vingas:‘Siyasi ilişkilere bağlı olmamalı’
Yeniköy Rum Panayia Kilisesi Vakfı Başkanı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Azınlık Vakıfları eski Temsilcisi Laki Vingas, yasanın bir önce çıkarılması gerektiğine dikkat çekti. “Azınlık cemaatlerinin karşı karşıya kaldığı sorunların çözümünün yönetmelik olmadığını, daha önce ilgili bakanlara ve bürokratlara anlattım. Sorunlar yönetmelikle çözülmüyor” diyen Vingas, şunları dile getirdi: “Seçim yapma hakkı, siyasi ilişkilere bağlı olarak dönem dönem elimizden alındı ve sonra geri verildi. 1940’tan bu yana bu sorunları yaşadık. Rum toplumu olarak bunun en büyük mağduruyuz. Mağduriyet alanları daraltılacağına, giderek genişletildi. Şu anda bütün cemaat vakıfları bu sorunla karşı karşıya.”
Vingas’ın, çıkarılması gereken yasanın içeriğine ilişkin önerileri şöyle: “Bu kanun vakfiye ve tüzük gibi sorunları, devam eden tapu sorunlarını çözmeli. Bu kanunun açıkları olmamalı. Artık bu sorunları geride bırakmalıyız. Mevcut durum ne vakıf mantığına, ne cemaatlerimizin gelenek-göreneklerine, ne insan hakları sözleşmesine, ne de AİHM kararına uyuyor. Bu sorunlar geride bırakılırsa, toplumlarımız önüne bakabilir.”
Sait Susin: ‘Her cemaate kendi sistemini yaratabilmeli’
Beyoğlu Süryani Kadim Meryem Ana Kilisesi Vakfı Başkanı Sait Susin de yönetmelik sorununun bir an önce çözülmesi gerektiğini söyledi. Susin, yasanın temel esaslar belirlenerek, her cemaatin kendi ihtiyacına uygun olarak çalışmasını sağlayacak bir sistem yaratması gerektiğine dikkat çekerek “Öyle ya da böyle, bu yasa bir an önce çıkarılmalı” dedi.
Özellikle Güneydoğu Anadolu’da bulunan Süryani Vvkıflarının halen mülkiyet sorunlarıyla boğuştuğunu söyleyen Susin, yasanın bu sorunları da çözecek kapsamda olması gerektiğinin altını çizdi.
Mine Yıldırım: ‘Din veya inanç topluluklarına özerklik sağlanmalı’
Türkiye’deki inanç gruplarının sorunları üzerine çalışma yapan Norveç Helsinki Komitesi İnanç Özgürlüğü Girişimi’nin proje yöneticisi Mine Yıldırım, yönetmeliğin iptal edilmesinin ve yeni yönetmeliğin yürürlüğe girmemesinin, örgütlenme özgürlüğünün askıya alınması sonucunu doğurduğunu belirtti.
Tüzel kişilik hakkının din ve inanç özgürlüğü açısından can alıcı bir öneme sahip olduğuna vurgu yapan Yıldırım, “Cemaat vakıfları da, doğrudan olmasa da dolaylı olarak bir tür tüzel kişi statüsü sağlamaktadır; din veya inanç topluluklarının bunları kendi özerklikleri doğrultusunda yönetebilmeleri gerekir. Tüzel kişiliğe erişim veya bu tüzel yapıyı doğrudan yönetme olanağı olmadan, bu alanda örgütlü cemaat yaşamının birçok kilit unsuru imkânsız veya son derece güç hale gelmektedir” diye konuştu.
‘Daha fazla gecikme olmamalı’
Yasa hazırlığı konusundaki açıklamaları temkinli bir iyimserlikle karşılamak gerektiğini belirten Yıldırım, yasanın içeriğinin ve zamanlamasının kilit önem taşıdığını, halihazırda büyük bir mağduriyet yaşandığını, daha fazla gecikme olmaması gerektiğini söyledi.
Yıldırım, yasanın içeriğine dair ise şunları söyledi: “Yasa, ağır bürokratik koşullar, din veya inancın esasına ve iç örgütlenmesine yönelik kısıtlamalar içermemeli. En önemlisi, farklı toplulukların, kendi gelenek ve kuralları gereğince, seçim de dahil olmak üzere, farklı örgütlenme biçimlerini tercih edebileceğini göz önünde bulundurmalı ve buna imkân tanımalı. Bu noktada, cemaat vakıfları özelinde, akla ilk olarak, üst yönetim kurabilme ve yönetimleri birleştirebilme gibi imkânlar geliyor. Dolayısıyla, yasanın, ilkeleri ortaya koyan ancak iç yönetimin tercihe göre kurulabileceği bir çerçeve oluşturması gerekir.”
‘Somut kriterler var’
Mine Yıldırım, konuya ilişkin uluslararası standartları da hatırlattı. Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları sözleşmeleri ve bunları temel alan kılavuz ilkelerin, din veya inanç topluluklarının örgütlenme özgürlüğüyle ilgili somut kriterler ortaya koyduğuna ifade eden Yıldırım, AGİT/ Venedik Komisyonu tarafından hazırlanan Din veya İnanç Topluluklarının Tüzel Kişiliği Hakkında Kılavuz İlkelerine dikkat çekti.
“Din veya inanç topluluklarının özerk varlığı demokratik bir toplumda çoğulculuk açısından elzemdir. Din veya inanç özgürlüğünün sağladığı korumanın tam merkezinde yer alır. Sadece bu toplulukların örgütlenmesiyle değil, tüm aktif üyelerinin ifade özgürlüğü hakkını etkili bir şekilde kullanılabilmesiyle de doğrudan bağlantılıdır. Karşılıklı menfaat içeren bir alanda topluca hareket edebilmek amacıyla bir tüzel kişilik tesis edilmesi, örgütlenme özgürlüğünün en önemli öğelerinden biridir; o olmazsa bu hakkın bir anlamı kalmaz.”
Din veya inanç topluluklarının özerkliğine saygı gösterilmesi gerektiğini söyleyen Yıldırım, “Din veya inanç topluluklarının uygulamada benimseyebileceği çok farklı örgütlenme biçimleri olabileceği düşünülerek, ulusal mevzuatta bu konuda geniş bir esneklik sağlanmalıdır” diye konuştu.