Balıkçı barınakları marina mı olacak?

Çoğunlukla İstanbul’un en değerli bölgelerinde yer alan barınaklara giderek daha fazla sayıda özel tekne bağlanıyor. Geleneksel balıkçılıkla uğraşanların sayısı azaldıkça da barınakları bir rant alanı olarak görenlerin sayısı artıyor. Meselenin boyutlarını daha iyi anlamak için Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği’nden (GELBALDER) Kenan Kedikli’yle konuştuk.

İstanbul’un ve Türkiye’nin en değerli kültürel değerlerinden geleneksel kıyı balıkçılığı son yıllarda büyük bir yara aldı. Ülke gündeminin de ağır basmasıyla çevre sorunları sivil toplumun günlük hayatında yer bulmakta zorlanırken deniz ve balıkçılık da bundan nasibini alıyor. Geleneksel balıkçılığı yitirdiğimiz ölçüde kıyı balıklarının sürdürülebilir avcılığını da yitiriyoruz. Sinarit, Barbunya, Kalamar, Mercan, Karagöz ve benzeri birçok balığı ithal eder konuma geldik. Bugün ise sıranın geleneksel balıkçı barınaklarına geldiği anlaşılıyor. Çoğunlukla İstanbul’un belki de en değerli bölgelerinde yer alan barınaklara giderek daha fazla sayıda özel tekne bağlanıyor. Geleneksel balıkçılıkla uğraşanların sayısı azaldıkça da barınakları bir rant alanı olarak görenlerin sayısı artıyor. Barınaklara ilişkin bu yönde haberleri de basında görmeye başladık. Belki de yakın gelecekte kıyılarımızda küçük küçük birçok marina göreceğiz. Meselenin boyutlarını daha iyi anlamak için Geleneksel Balıkçılığı Yaşatma Derneği’nden (GELBALDER) Kenan Kedikli’yle konuştuk.

Barınakların bu şekilde gündeme getirilmesinin arkasındaki sebep nedir?

Kenan Kedikli FOTOĞRAF: Berge Arabian

Balıkçı barınakları kaçınılmaz olarak yerleşim alanlarının en değerli bölgelerinde, yani kıyı alanlarında kuruluyor. Uzunca bir dönemdir yapılan bu tartışmaların arkasında bu alanlarda kurulu barınakların kooperatiflerden alınarak, belediyeler, tüzel ve gerçek kişiler tarafından işletilmesi talepleri yatıyor. Bu doğrultuda bir kamuoyu oluşturulup siyaset ve bürokrasi üzerinde baskı yaratmak amaçlanıyor. Denizle ve ekolojik balıkçıyla kültürel bağ kuramayan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Kıyıları bir rant alanı olarak görüyorlar. Üstelik bu ranta ulaşmak için mevzuatların balıkçılık ve balıkçılar için sağladığı istisnalardan faydalanmak gibi ucuz bir düşünceyle hareket ediyorlar. Kıyı kanununa göre bazı istisnai yapılar hariç kıyılar yapılaşmaya kapalıdır. Limanlar, deniz fenerleri, balıkçı barınakları ve çekek yerleri bu istisnalar içerisinde. İşte bu yapıları balıkçı barınağı statüsünden çıkartmadan, kooperatiflerin elinden alıp buralarda yeni gelir alanları oluşturmak isteyen kişi ya da kurumlar bu tartışmaların arkasındaki asıl unsurlar...

Barınakların marinalara dönüştüğü ve balıkçı teknesinden fazla özel tekne ve yatların olduğuna dair iddialar var. Bu iddialar için ne diyorsunuz?

Balıkçı barınaklarında çok sayıda özel teknenin bağlandığı doğru…  Bu durumun sorumlusu ne balıkçı ne de kooperatifler. Barınaklar balıkçı kooperatiflerine devredilirken, esasen küçük balıkçıların ekonomik ve demokratik örgütleri olan kooperatiflerin sübvanse edilmesi hem de bir bağlama yeri bulunmayan bölgelerde özel tekneler için bağlama yerleri ihtiyaçlarının giderilmesi düşünüldü. İnsanların denize olan ilgilerinin artması ve özel tekne sayısının artışı ile birlikte balıkçı barınaklarında özel tekne sayısında ciddi bir artış oldu. Yine bu süreçte bir diğer faktörse varlığı kıyı ekosisteminin varlığına bağlı olan küçük ölçekli balıkçılığın ekosistemin tahribatına bağlı olarak küçülmesidir. Şöyle özetleyebiliriz: Mevcut durum aşırı yüksek marina fiyatları nedeniyle balıkçı barınaklarına yönelen özel tekneler ve kıyı ekosistemini korumadığımız için günden güne küçülen kıyı balıkçılığı nedeniyle doğdu. Balıkçılar ve kooperatifleri bu durumun sorumlusu değil mağdurlarıdır.

Balıkçılık ekonomik önemini kaybetmiş ve balıkçı sayısı azalmışsa barınakların farklı amaçlarla değerlendirilmek istenmesinde bir haklılık yok mu?
Kesin bir ifade ile cevaplayayım; bu girişimlerin hiçbir haklılık payı yok. Ekosistemin en dinamik alanları olan kıyılara piyasa mantığı ile yaklaşamazsınız. Bu vahim bir hatadır. Zaten kıyı kanunu bu nedenle var. Bu şekilde ifade etmek hoş olmasa da bu çok ucuz bir kurnazlık.  Eğer bu yapılara ihtiyaç kalmamışsa yapılması gereken bu yapıların kaldırılmasıdır. Sizin sorunuzun somut cevabına gelirsek; kıyı alanlarında rekreasyonel birimlere ihtiyaç varsa yapılması gereken kanunlar çerçevesinde planlar oluşturmak, mesela ÇED raporu çıkarmak ve kentin ihtiyaçlarına göre doğal yapıya ve canlılarına zarar vermeyecek yapılar inşa etmektir.

Peki, bizi bu noktaya getiren temel sorun nedir? 
Şüphesiz bu konuda söylenmesi gereken çok şey var. Ben işin amentüsü sayılacak birkaç şey söylemek isterim. Bizim ülkemizde en temel sorun deniz, balıkçılık ve balıkçı ile doğru içeriğe sahip bir bağ kuramamaktır. Denizi dinlence, eğlence ve spor alanı olarak gören bu anlayış kaçınılmaz olarak deniz canlı yaşamının önem ve değerini kavrayamıyor. Bu temel gerçeği kavrayamayan zihniyetin bu ülkenin en değerli kültürel kaynaklarından biri olan geleneksel balıkçılığı ve onun tarihsel kültürünü de kavrayamıyor. Üstelik küçük ölçekli balıkçılık sadece kültürel bir değer de değil. Günümüzde neredeyse kimse üzerine kelam etmese de biz geleneksel balıkçılığı yitirdiğimiz ölçüde en değerli deniz canlıları olan kıyı balıklarının sürdürülebilir avcılığını da yitirdik. Sinarit, Barbunya, Kalamar, Mercan, Karagöz ve benzeri birçok balığı ithal ediyor ve büyük miktarlarda dövizin yurt dışına çıkışına sebep oluyoruz. Ne devlet ne yerel yönetimler ve hatta ne de akademik camia bu gerçeğin farkında değil ya da görmezden geliyorlar.

Kıyı balıkçılığını nasıl koruma altına alabiliriz?

Şimdi bu anlattığım işin ekonomik yönü ve altına imza attığımız AB balıkçılık politikalarının bir gereği olarak da geleneksel balıkçılığı korumak zorundayız. Geleneksel balıkçılığı korumanın ise iki temel yolu var ve ikisi birlikte sağlanmak zorunda. Kıyı eko sisteminin korunması ve küçük balıkçılık ekonomisinin güvence altına alınması gerekiyor. Küçük balıkçının barınaklarını elinden alarak, balık satış yeri açmasını engelleyerek, balık satış yeri olanların balıklarının balık haline yollanmasını zorunlu hale getirerek balıkçıyı koruyamazsınız. Özel teknelerin gelirlerinde gözünüz varsa yapmanız gereken özel bağlama yerleri inşa etmek, kıyılarda yeni gelir alanlarına ihtiyaç duyuyorsanız yapmanız gereken ise yasalar çerçevesinde planlanmış alanlardır. Balıkçı barınakları balıkçılar tarafından işletilir ve üyesi olmaya çalıştığımız AB’de ve başka yerlerde de bu böyledir. Ben bu girişimlerin en tehlikeli unsuru olan belediyelere bir söz söyleyerek bitirmek istiyorum. Deniz, balık ve balıkçılıkla ilgili bir iş yapmak istiyorsanız kanuni sorumluluğunuz olan Su Ürünleri Kanunu’nun size yüklediği görevleri yaparak başlayın. Barınakların peşinde koşmak yerine başta İstanbul Balık Hali olmak üzere pazar ve dükkânlardaki yasa dışı su ürünleri satışını engelleyin. Siz görevinizi yapmış olursunuz, bizlerde bu nedenle sizi alkışlarız.

Kategoriler

Güncel Türkiye



Yazar Hakkında