‘Türkiye’de ve Dünyada Vatandaşlık’ raporuna göre, Türkiye toplumunun yüzde 86’sı insanları güvenilir bulmuyor, yüzde 75’i ise diğer insanların kendisinden yararlanmaya çalıştığını düşünüyor. Bu tablodan en çok etkilenen grupların başında, farklı din ve inanç gruplarından azınlıklar geliyor.
Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nden Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu, Uluslararası Sosyal Saha Çalışmaları Programı (International Social Survey Program-ISSP) kapsamında, ‘Türkiye’de ve Dünyada Vatandaşlık’ başlıklı bir rapor hazırladılar. Uluslararası Sosyal Saha Çalışmaları Programı’nın (ISSP) 2014 yılı alan taramasına dayalı araştırması, 58 ilde 1.509 denek ile yapılan yüz yüze görüşmeler, 13 Şubat – 6 Nisan 2015 tarihleri arasında tamamlandı.
43 ülkede gerçekleştirilen araştırmanın dikkat çeken sonuçlarından biri, Türkiye’de yaşayanların yüzde 75’inin diğer insanların kendisinden yararlanmaya çalıştığını düşünmesi. Bu oranla Türkiye, 43 ülke arasında birinci sırada geliyor. Yine Türkiye’de yaşayanların yüzde 86’sı, insanları güvenilir bulmadığını söylüyor. Bu oranla Türkiye, Şili’den sonra dünyada ikinci sırada yer alıyor. Bununla bağlantılı olarak Türkiye’de yaşayanların sadece yüzde 5’i bir gönüllü kuruluşa, yüzde 6’sı bir spor ya da kültür kulübüne, yüzde 6’sı sendikaya, yüzde 12’si de bir siyasi partiye üye. Bu oranlarla da Türkiye, sıralamada sonuncu sırada yer alıyor.
Raporun kamuoyuna sunulduğu basın toplantısında, Agos’un “Bu yaygın güvensizliğin farklı din ve inanç gruplarını nasıl etkilediği” yönündeki sorusuna, Prof. Ersin Kalaycıoğlu şöyle cevap verdi: “İnsanların çoğunluğu kendisi gibi olanlarla ilişki kurmak, kendisi gibi olanlardan alışveriş yapmak istiyor. Bu da özellikle Ermeni, Rum gibi gayrimüslimleri, ticari ve sosyal hayatta zor durumda bırakıyor. Araştırmamıza göre, toplumun yüzde 94’ü devletin azınlıklara haklarını tanıması gerektiğini düşünüyor; ancak aynı azınlıkları, kendi yakın çevresinde görmek de çok istemiyor. Ayrıca Hıristiyanların kendi kiliselerinde ibadet etmesini gayet doğal karşılıyorlar; ancak örneğin, Noel döneminde sokakta İncil dağıtılması gibi faaliyetlerden de hiç hoşlanmıyorlar.”
Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ise, Türkiyelilerin sokaktaki insana güvenmediğini, sadece kan, toprak, din vb. üzerinden tanıdıklarına güvendiğini; ancak tam da bu sebeple demokrasinin gelişimini sağlayacak her türlü toplumsal örgütlenmenin mümkün olamadığını şu sözlerle açıkladı: “Türkiye’de aile, komşu vb. kapalı gruplara güven yüksek, sadece kendine benzer kişilere güveniliyor. Tanımadığı insan ve gruplara güven duymayanlar çok olduğu için de her türlü ortaklık, gönüllülük, dernekleşme, siyasete katılım azalıyor. Barack Obama’nın seçilmesi, birbirini tanımayan insanların örgütlülüğü sayesinde oldu. Bu da Türkiye demokrasisinin başarılı olamamasının nedenlerinden biri. Bunu iktisadi hayatta da görüyoruz. Ancak kendi toprağından insanlarla iş yapıyorsun. Oysa bir İsveçli, sadece para üzerinden bir pazarlığa girer.”
Rapora göre, sivil toplum etkinliklerini oluşturmakta kritik rol oynayan dernekleşme, Türkiye’de yerleşik demokrasilere oranla son derecede düşük düzeyde seyrediyor. Örneğin, Türkiye’de toplumsal ve siyasal birliklere, gönüllü kuruluş ve derneklere üye olup onlarda faal olan seçmen yaşı nüfus ortalaması yüzde 4-8 arasındayken, hiçbir gönüllü kuruluşa üye olmayanların oranı ise yüzde 90 civarında.