EMRE CAN DAĞLIOĞLU
Ermeni Soykırımı’na sivillerin neden iştirak ettiği konusu, maalesef henüz derinlemesine bir araştırmanın konusu olmadıysa da, Kürt nüfusunun katılımı üzerine daha fazla bilgiye sahibiz. Özellikle son yıllarda Kürt-Ermeni ilişkilerini soykırım ekseni üzerinde inceleyen çalışmalar bu bağlamda 1915’i anlamamız için yeni kapılar açıyor. Döneme dair tanıklıklar ve anlatıların yanı sıra, özellikle Namık Kemal Dinç, Adnan Çelik, Fırat Aydınkaya ve Ramazan Aras’ın araştırmaları, Kürt şeyhlerinin sivil nüfusun katliam ve talana katılımını sağlamak anlamında önemli roller oynadıklarını gösteriyor.
Bu çerçevede, 1915 öncesinde de etkili bir din alimi olan Said Nursi’nin soykırım sırasında aldığı tavır bir hayli tartışmalıdır. Şimdiye kadar elimizdeki literatür, genellikle soykırımda dahli olmadığı ve tersine özellikle Ermeni kadın ve çocukların savunulması için çaba harcadığını söylemekte. Bu tavrın kanıtları olarak da hususiyetle vurgu yapılan iki kaynaktan bahsediliyor. İlki, 1911 yılında kitaplaştırılan ve II. Meşrutiyet’in kazanımlarını Kürt aşiretlerine anlatmak için yaptığı konuşmaların toplandığı Münazarat kitabında yer alan Nursi’nin ‘(…) Şu memlekettin saadeti ve selameti, Ermenilerle ittifak ve dost olmaya bağlıdır’ ifadesi. İkincisi ise Nursi’nin hayatını kaleme alan talebelerinden Abdülkadir Badıllı’nın eserinde yer alan, Hizan’daki Ermeni kadın ve çocukları kastederek ‘Şer’an bunlara dokunmak caiz değildir’ diyerek, Ermeni fedailere teslim edilmesi için göndermesidir.
Araştırmacı Emrah Cilasun’un Patika Kitap’tan çıkan ‘Yeni Paradigmanın Eşiğinde ‘Bediüzzaman’ Efsanesi ve Said Nursî Gerçeği’ kitabı, bu konuda akıllarda güçlü soru işaretleri bırakacak önemli bilgiler içeriyor.
Nogales’in anıları
Öncelikle bizzat Said Nursi’nin yeğeni Abdurrahman Nursi’nin tanıklığından, Nursi’nin talebeleriyle birlikte ‘Harb-i Umumi’ye mecburiyetle iştirak ettiğini’ öğreniyoruz. Mayıs 1915’te Rus birliklerinin Van’a girmesinin ardından şehre gelen Nursi’nin aynı kaynakta ‘buradaki ihtilale karışmadığı’ ifade ediliyor. Fakat Cilasun, bu ifadenin aksine Nisan ve Mayıs 1915’te Van’daki Osmanlı jandarmasında görevli olan Venezuelalı Rafael de Nogales’in anılarında yer alan bir fotoğrafta Nursi’ye rastlıyor. Kürt süvarilerle birlikte poz veren Nogales, bu süvarilerin Laz Taburu’yla birlikte 4,500 Ermeni’nin katledilmesinden sorumlu olduğunu ifade ediyor. Cilasun, aynı zamanda Nogales’ın bahsettiği ‘300 Kürt süvarisi’nin Nursi’nin kumandasındaki ‘300 keçekülahlı’yla aynı sayıda olduğunu da ekliyor.
Nogales, Van’dan batıya doğru geri çekilen Van Valisi Cevdet Bey ve Halil (Kut) Paşa yönetimindeki Osmanlı birliklerinin 1915 Haziran’ından itibaren Siirt, Bitlis ve Muş’ta Ermenilere yönelik katliamları ‘büyük bir memnuniyet havasında’ yaptıklarını yazarken; Cilasun, bu kapsamda önemli bir detaya dikkat çekiyor. Raymond Kevorkian’ın Kudüs Ermeni Patrikhanesi arşivinde ‘Bitlis bölgesinde yaşanan katliamlar ve tehcirlerin sorumluları’ başlıklı belgede, birçok ismin yanı sıra Molla Said’in de adı geçmekte. O dönemde bu isimle anılan Nursi’nin Haziran 1915’te Rus ordusunun Bitlis’i işgal ettiği ve Rus birliklerine esir düşene kadar şehirde bulunduğu biliniyor. Nur talebeleri tarafından bu tarih Mart 1916 olarak kayda geçirilse de, Cilasun’un sunduğu Rus arşiv belgelerinde bu tarih Mayıs 1916.
Şerif Mardin’in Ermeni Soykırımı bahsine değinmekten dikkatle kaçındığı Said Nursi’yle ilgili ünlü kitabında belirttiğine göre de Nursi Bitlis’in kurtuluşu sırasında gösterdiği kahramanlıkla adından bir hayli söz ettirmiş. Fakat bu noktada Mardin’in hangi dönemden bahsettiği kafaları karıştıran bir husus. Çünkü Osmanlı birliklerinin Bitlis’i tekrar ele geçirmek için taarruza başladıkları Mayıs-Ağustos 1916 döneminde Nursi’nin kesin olarak Tiflis’te esir olduğu biliniyor. Bu anlamda, Mardin ya tarihleri karıştırıyor ya da Nursi’nin içinde yer almış olabileceği katliamları Bitlis’in kurtuluşu olarak yorumluyor.
Nihayetinde Cilasun’un topladığı bu bilgiler, Said Nursi’nin Ermeni Soykırımı’na iştiraki hakkında önemli şüpheler verse de, kesin olarak katliamlara doğrudan katıldığına yönelik net kanıtlar sunmuyor. Nogales’in anıları ve arşiv belgeleriyle Said Nursi hakkında yazılanlar önemli benzerlikler içerse de, bu benzerliklerin bir tesadüf veya isim benzerliğinden ibaret olması her daim mümkün. Zira Cilasun da kitapta Nursi’nin soykırıma bizzat katıldığından emin olamasa da, dolaylı veya dolaysız olarak yaşatılan faciada payı olduğunu belirtiyor.
‘Bediüzzaman’ Efsanesi ve Said Nursî Gerçeği
Emrah Cilasun
Patika Kitap
448 sayfa.