Reçel Blog’un kurucularından Rümeysa Çamdereli ile Reçel’in bu bir yılını konuştuk.
Kurulduğu günden bu yana Müslüman kadınların kendini ifade edeceği bir platform haline gelen ve birçok yazısıyla da İslami camiadan, özellikle de erkeklerden gelen yoğun eleştirilere maruz kalan Reçel Blog, birinci yılını doldurdu. Bu bir yılda çok sayıda Müslüman kadın, yazdığı yazılarla yer aldı Reçel’de ve sesini duyurma imkânı buldu. Blog yazarlarının katılımıyla iki toplantı düzenlendi ve fikir alışverişinde bulunuldu. Öte yandan, erkekler tarafından da bloga karşı “Turşu” adında bir blog da açıldı. Reçel Blog’un kurucularından Rümeysa Çamdereli ile Reçel’in bu bir yılını konuştuk.
Kısaca Reçel’in sürecinden bahsedebilir misiniz?
Reçel Blog, Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi’nde aktif olarak veya gönüllü çalışanların bir araya gelerek ortaya çıkardığı bir oluşum. İnisiyatifle herhagi bir ‘kurumsal’ bağı yok ama orada çalışırken aklımıza gelen bir fikirdi Reçel. İnsanların kendi hikâyelerini anlatması ve o hikâyeler üzerinden konuşulması gerektiğine dair bir fikir ortaya atmıştım. Zişan diye bir arkadaşımız da işin organizasyon yükünü üstlendi ve kısa bir süre sonra altı kişi, Reçel’i kurma aşamasına geldik. Sitesiyle, tanıtımıyla, her şeyini biz üstlendik; Müslüman kadınların ayrı bir mecraya ihtiyaç duyacaklarını düşünerek kurduk Reçel’i. Hâlihazırda “5 Harfliler” gibi iyi işleyen, nitelikli siteler de vardı, ama bir yandan da bu niteliklilik ve kadın gündemini her yanıyla ele alma, benim gibi yazı yazma konusunda tedirgin olan bir sürü kadını, bir adım geriye itiyordu. Biz de bu blog’la onlara da yazma imkânı sağladık. Reçel, böyle böyle bir yılını doldurdu neredeyse.
Blog, ismini tam olarak ne zaman duyurmaya başladı?
Bir arkadaşımızın sosyal medyadaki başarısıyla ismimizi duyurduk diyebilirim. Aslında tam olarak nasıl ve ne zaman yaygınlaştığı konusunda net bir fikrimiz yok, çünkü biz bu blog’u kurarken altı kişi yazı yazacağız ve muhtemelen 20 kişi okuyacak bu yazıları diye düşünüyorduk. Sonra birden insanlar böyle bir mecranın varlığından haberdar oldu ve iki-üç hafta gibi bir sürede, yazılar akmaya başladı siteye. Biz bile yazı yazmaya çekinirken, bu kadar yazı geleceğini tahmin etmiyorduk. Öyle ki, dördüncü ayımızda, televizyon ve gazetelerden röportaj teklifleri gelmeye başladı. Demek ki bu alanda büyük bir ihtiyaç varmış ki bu kadar yaygınlaştı. Tabii ki suçlayanlar da var blogu ama ihtiyaç olmasaydı bu kadar yaygınlaşmazdı diye düşünüyorum.
Neyle suçlanıyordunuz?
En başta feministlikle suçlandık. Her ne kadar feminizmin suçlanacak bir ideoloji olmadığını anlatmaya çalışsak da başarılı olamadık. Kaldı ki biz bu yola ‘feminist bir blog’ olarak da çıkmadık. Blogun altı editörü varsa, bunların üçü feminist, diğer üçü değil. Feministliği suç olarak addeden bir kitleye karşı kendini feminist diye tanımlamaya çalışan biri olarak birçok kafa karışıklığı yaşayabilir insan. Biz sadece kadınlarla ilgili bir blog oluşturmuştuk ama fazla seküler ve feminist olmakla suçlandık, özellikle de İslami camiadan ve özelde erkeklerden. Tabii benzer şekilde eleştiren kadınlar da var, mesela kadınları yoldan çıkarmakla suçlanmıştık bir keresinde. Öte yandan sosyal medyada da birçok ‘stalker’ımız mevcut diyebilirim. Bunlardan biri de Turşu. Turşu, Reçel’e karşı açılmış bir blog. Turşu’nun kurucularının erkek olduğunu biliyoruz, ancak içerikleri kimin hazırladığına dair bir bilgimiz yok, zaten en son içeriği de sanıyorum Mayıs’ta girdiler. Sonrasında barış talepleriyle ilgili son dönemde pek çok yazı girdik Reçel’e, bu defa bizi taraf tutmakla eleştirmeye başladılar. Zaten feministlikle suçlanıyorduk, şimdi bir de üstüne bir şeyin yanında olmak, onu desteklemekle suçlanıyoruz.
Blog bir yılını doldurdu. Bu bir yılda hem sizin, hem de dışarıdan yazanların blog sayesinde ne gibi kazanımları oldu?
En temelde yazı yazmayı öğrendik diyebilirim. Onun dışında Reçel, internetle sınırlı bir yer olmasın istedik ve Stüdyo X’in tavsiyesiyle bazı buluşmalar yaptık. Şimdiye dek iki buluşma düzenledik ve yazarlarla okurlar tanışma fırsatı buldu. İnsanları fiziki olarak görmek çok farklı, bu toplantıların en önemli artılarından biri de insanın kendini yalnız hissetmemesi oldu. Kendine benzer başkalarını da görünce, ‘yalnız değilmişim’ demeye başladı herkes, bu bizim en büyük kazanımımız diye düşünüyorum.
Reçel, her geçen gün adını daha sık duyurmaya başlıyor, ilerisi için ne düşünüyorsunuz?
Öngörümüz, yüz yüze yaptığımız buluşmaların sayısını arttırmak. Böylece, Reçel’de tartışılan konuları yüz yüze de konuşabileceğiz. Elbette yazıların da artmasını istiyoruz. Stüdyodaki buluşmalara da ilginin fazla olması, açıkçası bizi mutlu ediyor. Her iki buluşmaya da 100’er kişi katıldı ve bu bizim için çok önemliydi. Yazarların neredeyse hemen hepsi buluşmalara katılarak birbirleriyle tanıştılar.