İfade özgürlüğü olmadan inanç özgürlüğü olmaz

‘İnanç Özgürlüğü Hakkını İzleme Raporu’, Türkiye’deki tüm inanç gruplarının sorunlarının ayrıntlı bir dökümünü yapıyor ve çözüm yollarını gösteriyor.

Norveç Helsinki Komitesi (NHC) İnanç Özgürlüğü Girişimi, Türkiye İnanç Özgürlüğü Hakkını İzleme Raporu’nu yayımladı. Temmuz 2014- Haziran 2015 dönemini kapsayan rapor, Türkiye’deki farklı inanç gruplarının yaşadığı sorunlara ve çözüm yollarına odaklanıyor. 

AİHM uyarısı

İnanç Özgürlüğü Girişimi yöneticisi Dr. Mine Yıldırım tarafından kaleme alınan raporda, gerek inanç grupları tarafından dile getirilen, gerekse ulusal ve uluslararası mahkemeler tarafından tespit edilen belli başlı sorunlar, zorunlu Din Kültürü Ahlak Bilgisi (DKAB) dersleri, vicdani ret hakkı, kimliklerde din hanesi, cemevlerinin ibadet yeri olarak tanınmaması ve devletin farklı inançlar karşısında tarafsızlığı olarak belirtiliyor. Raporda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) inanç özgürlüğü alanında verdiği kararların uygulanmadığının altı çiziliyor.

İnanç özgürlüğüne ilişkin yüksek düzey siyasi liderlerin verdikleri olumlu mesajlara rağmen, hakların somut olarak korunması söz konusu olduğunda, eskiden beri süregelen kısıtlayıcı zihniyetin temel bir siyasi problem olmaya devam ettiğine dikkat çekilen raporda, ibadet yeri statüsünün tanınması gibi idari konularda farklı inanç ve mezhepleri dışlayan pratiklerin sürdüğü de vurgulanıyor.

İfade özgürlüğü ve inanç özgürlüğü arasındaki ilişkiye de dikkat çekilen raporda, şu ifadeler yer alıyor: “İfade özgürlüğü ve inanç özgürlüğü hakkının kesişiminde ise özellikle Ateizm Derneği ve üyelerine yönelik kovuşturma süreçleri, Yahudi ve Hıristiyanlara yönelik nefret söylemi kaygı verici. Nefret söylemlerinin münferit olmadığı, uzun yıllara yayılan bir süreklilik ve kalıp içerdiği görülmektedir. Yargıya taşınan başvurularda, hâkim olan inancın veya hâkim inanca mensup bireylerin öncelikli olarak korunması yerine, Türk Ceza Kanunu’nun 216 (3) Maddesi, AİHM içtihadını sistematik biçimde uygulayacak bir şekilde yorumlanmalıdır. Ek olarak, ifade özgürlüğünü kısıtlayacak önlemlere, kesin olarak gerekmediği sürece, başvurmak yerine meseleler çok boyutlulukları göz önünde bulundurularak ele alınmalıdır.”

Vakıflar sorunu

İnanç gruplarının örgütlenme özgürlüğüyle ilgili sorunlarına da dikkat çekilen raporda, Türkiye Ermenileri Patrikliği, Ekümenik Patrikhane gibi dinî kurumların tüzel kişilikleri olmadığı için hiçbir hukuki işlem gerçekleştiremedikleri belirtiliyor. Cemaat vakıflarının sorunlarının dile getirildiği raporda, şu ifadeler yer alıyor: “Cemaat vakıflarında, 2013 yılından beri vakıf yönetim seçimi yapılamamaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü 19.01.2013 tarih ve 28533 sayılı Resmî Gazete’de yayımladığı değişiklik yönetmeliğiyle, mevcut yönetmelikteki seçimle ilgili maddeleri yürürlükten kaldırmış, yenilerinin hazırlanacağını duyurmuştur. Ne var ki, 11.02.2013’te yayımladığı bir genelgeyle yeni yönetmelik hükümleri yürürlüğe girinceye kadar seçim yapılmayacağı ve mevcut yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin devam edeceğini açıklamıştır. Tüm taleplere karşın, raporlama döneminde de, yeni yönetmelik çıkarılmadığı için cemaat vakıfları seçim yapamamaktadır. Bu genelgeyle birlikte cemaat vakıfları çerçevesinde, cemaat hayatına katılanların örgütlenme hakları askıya alınmıştır.”

Çözüm yolları

Raporda, Türkiye’de inanç özgürlüğü hakkının insan hakları standartlarıyla uyumlu bir şekilde korunması için atılması gereken somut adımların ana başlıkları şöyle sıralanıyor:

* Türkiye’nin eski ve yeni inanç özgürlüğü sorunları için köklü reformlar yapması gerekmektedir.

* Kurulacak olan yeni hükümet, reform ihtiyacını görerek kapsayıcı, şeffaf ve insan hakları normlarını merkeze alan bir süreç yürüterek yasa ve uygulamada değişiklik yapmalıdır.

* İfade özgürlüğü ve inanç özgürlüğünün kesişiminde yer alan Türk Ceza Kanunu 216 (3) maddesi, AİHS ile uyumlu bir şekilde yorumlanmalı ve inançsızları veya dine eleştirel yaklaşanları sindirme aracına dönüşmemelidir.

* İbadet yeri kurma ve yaşatma hakkı, herkes için sağlanmalı. Cemevleri, ibadet yeri olarak tanınmalı. İbadet yeri statüsü başvuruları, belediyeler ve valiliklerce kolaylaştırıcı bir şekilde ele alınıp karara bağlanmalıdır.

* Askerlik hizmetinde ‘vicdani ret hakkı’, uluslararası hukuk normlarıyla uyumlu olacak şekilde tanınmalı ve bunun için yasal düzenleme yapılmalıdır. Ayrımcı olmayan alternatif hizmet olanağı tanınmalıdır.

* İnanç gruplarının tüzel kişilik edinme hakkı korunmalı, ideal olarak bir ‘inanç kurumu tüzel kişi statüsü’ oluşturulmalıdır. Bu statü oluşturulana kadar, vakıf ve dernek kurma süreçleri kolaylaştırılmalıdır. Dinî toplulukları desteklemek amacıyla vakıf kurma yasağı (Medeni Kanun madde 101) kaldırılmalıdır. Tarikatlara ve tekke ve zaviyelere ilişkin düzenlemeler, uluslarası normlarla uyumlu hale getirilmelidir.

* Eğitim alanında çocuğun, ebeveynlerin ve öğretmenlerin ‘inanç özgürlüğü hakkı’na saygı gösterilmeli ve okullarda çoğulculuk güvende altına alınmalıdır

* Din hizmetlerine ayrılan kamu mali kaynaklarının adil paylaşımı sağlanmalıdır.

* Vakıflar Kanunu’nun geçici 11. maddesi ile iadesi mümkün olmamış taşınmazların iadesi için yeni yasal düzenleme yapılmalıdır.

Raporun tamamına ulaşmak için tıklayınız.



Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.