Miting için Ankara’da bulunan ve patlamadan çok kısa bir süre sonra alana ulaşan HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, günlerce, alan, hastane, adli tıp arasında mekik dokudu. Neler yaşandığına ilk elden tanıklık etti. Anlattıkları, nasıl bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzun özeti.
“Ben olayın hemen ardından, saat 10.30 sıralarında alana geldim. Sıhhiye tarafından, arabayla alana geldik. Geçtiğimiz polis noktaları, neredeyse tamamen boştu. İnsanlar panik halindeydi. Arabalarla yaralıları taşıdık. Çok korkunç bir manzaraydı. Yaklaşık bir buçuk saat boyunca savcıyı aradım. Savcı alanda olduğunu iddia etti, ama sorduğumuz emniyet görevlileri savcının gelmediğini söylediler. Biz olay yerine gittiğimizde, polisle aynı anda orada olması gereken savcıdır. İnsanlar zaten polise karşı duyarlı. Patlamanın hemen arkasından gaz sıkılmış. İnsanlar yaralıları tedavi etmeye uğraşırken, kendileri nefessiz kalmışlar. Öyle akut bir durumda, yaralı olanlar da hayatını kaybetmiş olabilir. Bütün bunları tespit edebilme imkânımız yok. En büyük sorunumuz, hiçbir şeyin şeffaf ve hesap verilebilir olmaması. Benim ilk gördüğüm devlet görüntüsü buydu. Bir milletvekili olarak savcıya ulaşamadım. Orada gördüğümüz, güvendiğimiz insanlar, Şebnem Korur Fincancı, Ümit Biçen ve adli tıp uzmanı arkadaşlarımızdı. Bu yüzden, en iyi cenaze taşıyan devlet demek istiyorum. Gördüğümüz devlet manzarası buydu.”
“Binlerce insanın geleceği yerin korumasını nasıl almazsınız”
Kerestecioğlu, patlama sonrasındaki manzarayı bu sözlerle anlattı. Patlama alanının miting alanı olmadığı ve bu yüzden güvenlik önemi alınmadığı açıklamalarına da tepkili:
“Günler öncesinde, mitingin orada olacağı söylenmiş. Türkiye’nin her yerinden binlerce insan oraya geliyor. Siz orası miting alanı değil diyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Ne önlem var, ne koruma... Kaldı ki, miting alanında da güvenlik olmadığı ifade edildi.”
Kerestecioğlu, nerelerde zaafiyet yaşandığını da şu sözlerle özetledi:
“Birincisi, önlem alınmamış. İkincisi, katliam olmuş ve ardından kitleye saldırılmış. Üçüncüsü, ambulans hızla gelememiş. Zaten ambulansın gelememesi değil mesele, o bölgenin civarında ambulansların hemen konuşlanmış olması gerekiyor. Yürüyüşçüleri izlemesi lazım. Dördüncüsü, vatandaş olsun, milletvekili olsun bilgi almaya çalışan insanlar savcıya ulaşamadı. Karşı karşıya kaldıkları emniyet görevlileri, doğru dürüst cevap vermemiş ve kötü muamele etmiş. Beşincisi, delillerin toplanması için uygun ortam sağlanmadı. Delillerin toplanması için bizler alanı çevirmeye çalıştık. Yardımcı olmaya çalıştık. Bütün polisleri ve adli tıpçıları kastetmiyorum. Bunları yapmaya çalışanlar vardı, ama donanımlı ve organize bir şey yoktu.”
“En büyük destek cenaze araçlarıydı”
Katliamın ardından, adli tıp çalışmalarına da katılan Kerestecioğlu, hayatını kaybedenlerin, yakınlarının karşı karşıya kaldığı tabloyu “korkunç” sözüyle nitelendirdi:
“İki gün kesintisiz morgdaydım. Korkunçtu. İnsanlar savunmasız, korumasız ve çaresizlik içinde bırakıldılar. İnsanlar dışarda bekletildi. Sosyal olması gereken devletin orada hemen sosyal uzman bulundurması gerekiyordu. İlk anda zaten kimsenin kimliği tespit edilmemişti. Vücut bütünlüğü bozulanlardan bahsetmiyorum. İnsanlar bilgi alamaz durumdaydı. Yakınlar için hemen bir çadır kurulup, psikolojik destek vermek gerekiyordu. Bütün bunlar, siyasi partilerin çabalarıyla oldu. Kızılay sonradan geldi. Orada olan en büyük destek, cenaze kaldırma araçlarının çok çabuk gelmesiydi”
“Sağlıklı otopsiden emin değiliz”
“İlk anda, cesetlerinin teşhisi sedyelerin üzerinde yapıldı. Biz müdahale ettikten sonra içeriye çadır kurdular ve teşhisler çadırlarda yapıldı. Her çıkan, feryat figandı. Her çıkan, ‘Erdoğan’ diye haykırarak çıktı. İkinci gece yağmur altında teşhis yapıldı. Ölüm kokusu, kan kokusu, o kadar ıstırap içinde yaşandı ki bunlar, ben burnumdaki kokudan günlerdir yemek yiyemiyorum. Her şeyin büyüklüğünden bahsediyorlar. Bir ülkede bu kadar büyük bir katliam yapıyorsan, morgunu da büyük yapacaksın. Altı tane masanın üzerinde otopsi yapamazsın. Ankara’nın başka morglarında birer tane masa varmış. Başkent Ankara burası. O yüzden ne kadar özenli yapılırsa yapılsın, sağlıklı şekilde yapıldığından emin değilim. Çok güvendiğimiz arkadaşlarımız vardı, doktorlar vardı. Hepsi büyük bir özveriyle çalıştılar. Ama orada yakınlara sağlanan destek, oradaki ortam yetersizdi. Korkunç bir şeydi.”
"İstihbarat nerede? Her şeyde olan istihbarat nerede? Diyarbakır bombacısını gözaltına alıp bırakmışsın. Dokumacılar grubu diyorlar. Sağır sultan duydu. Siz ne yaptınız? O zaman ‘Katil Devlet!’ diye bağırıldığında kızmayın."
“İstihbarat nerede?”
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katliamın ardından canlı bombalar için “Eyleme geçmeden yakalayamayız” açıklamalarını da değerlendiren Kerestecioğlu, “Zaytung’luk bir haber bu” dedi.
Kadıköy’de, düzenlenecek olan yürüyüşe katılmak için vapura binerken dört kişinin gözaltına alınmasına dikkat çeken Kerestecioğlu, “Kadıköy’de gözaltına aldıkları gencecik çocuklardı. O kadar güvenlikle, polisle, çocukları gözaltına alan devlet, bombacıyı mı tespit edip gözaltına alamıyor? Yakın takip yap. Herkese yakın takip yapıyorsun. İstihbarat nerede? Yani burada ilk sorulması gereken soru bu zaten. İstihbarat nerede? O zaman ‘Katil Devlet!’ diye bağırıldığında kızmayın. Bütün bunları yerine getirmezsen, insanlar seni sorgular. Şuursuzca konuşan devlet yetkilileriyle karşı karşıyayız. Bu ülkenin bu insanlar tarafından bu şekilde yönetildiğine inanamıyorum. Hiçbir devirde bu kadar zalimlik ve toplu katliam görmedik. Kimse bunları hak etmiyor” diye konuştu.
‘Ölümleri engelleyin artık’
“Ben hiçbir zaman kindar bir insan olmadım. Hep barıştan yana oldum. Kadın haklarını, insan haklarını savundum. Bir görüşten nefret edebilirsiniz, edin, önemli değil, küfür edin, hakaret edin. Bize de sövüp sayın, ama bu ülkede insanların ölmesini engelleyin artık. Bu yaralar hiçbir şekilde kapanmıyor.”