Türkiye’nin cumhuriyet tarihinin en utanç verici sayfalarından biri olarak kabul edilen 6-7 Eylül Pogromu’na ait bugüne dek pek çok fotoğraf yayımlandı, sergilendi, basıldı. 6-7 Eylül’e dair bugüne dek sır gibi saklanan bir arşiv de kamuoyuna sunuluyor. Olaylar yaşandığında Ekümenik Patrikhane’de fotoğrafçı olarak görev yapan Dimitrios Kalumenos, 7 Eylül günü ve gecesi yağmalanan tüm Rum okul, kilise, mezarlık ve dükkânlarına giderek yaşanan vahşeti görüntüledi. Yaklaşık 1.500 fotoğraflık arşiv, halen Atina’da yaşayan, Dimitrios Kalumenos’un kızı Marina Kalumenos’un evinde bulunuyor. Görüntülerin 400’ü, 1966’da Kalumenos tarafından Yunanistan’da kitap haline getirilirken, bu kitap Türkiye’de yasaklandı. Gazeteci Serdar Korucu, yayımlanmayan fotoğrafları Türkiye’de ilk kez kitap olarak basmaya hazırlanıyor.
Türkiye’nin cumhuriyet tarihinin en utanç verici sayfalarından biri olarak kabul edilen 6-7 Eylül Pogromu’na ait bugüne dek pek çok fotoğraf yayımlandı, sergilendi, basıldı. 6-7 Eylül’e dair bugüne dek sır gibi saklanan bir arşiv de kamuoyuna sunuluyor. Olaylar yaşandığında Ekümenik Patrikhane’de fotoğrafçı olarak görev yapan Dimitrios Kalumenos, 7 Eylül günü ve gecesi yağmalanan tüm Rum okul, kilise, mezarlık ve dükkânlarına giderek yaşanan vahşeti görüntüledi. Yaklaşık 1.500 fotoğraflık arşiv, halen Atina’da yaşayan, Dimitrios Kalumenos’un kızı Marina Kalumenos’un evinde bulunuyor. Görüntülerin 400’ü, 1966’da Kalumenos tarafından Yunanistan’da kitap haline getirilirken, bu kitap Türkiye’de yasaklandı. Gazeteci Serdar Korucu, yayımlanmayan fotoğrafları Türkiye’de ilk kez kitap olarak basmaya hazırlanıyor. Patrikhane’nin fotoğrafçısı Niko Manginas’ın fotoğraflara ulaştığını ve kullanılması için Marina Kalumenos’tan izin aldığını, bu vesileyle kitabı önümüzdeki hafta, 6-7 Eylül’ün 60. yıldönümüne denk getireceklerini ve kitabın İstos Yayınevi’nden çıkacağını söyleyen Korucu’yla, ‘Dimitrios Kalumenos’un Objektifinden 6-7 Eylül 1955’ kitabını konuştuk.
*Kitabın içeriğinden söz edebilir misiniz?
6-7 Eylül fotoğraflarında hep eksik bir parça vardı. Ben o fotoğrafların peşindeydim çünkü fotoğraf bugünkü kadar yoğun kullanılmasa da o günlerde de fotoğraf makinesi vardı ve İstanbul gibi bir şehirde fotoğraf makinesi kullananlar için çok büyük bir olaydı bu. Bunu ıskalamayacaklarını tahmin ediyorum çünkü biz bugüne kadar hep tek bir kadrajdan çıkan fotoğrafları gördük.
Ancak o dönem Patrikhane’de fotoğrafçılık yapan Dimitrios Kalumenos, 6 Eylül günü ve gecesi, yağmalanan yerlerin fotoğraflarını çekmiş ve bir arşiv oluşturmuş. Bu arşiv, bugün Atina’da yaşayan kızı Marina Kalumenos’un evinde bulunuyor. Yaklaşık 1.500 fotoğrafın bulunduğu arşivin 400 fotoğraflık bir kısmını Dimitrios Kalumenos, 1966’da Yunanistan’da kitap haline getirdi. Bakanlar Kurulu, 1966’da bir karar verdi ve kitabın Türkiye’de basımını yasakladı. Biz önümüzdeki hafta hem orada kullanılan, hem de ilk kez bu kitapta yer alacak fotoğrafları basacağız. Kitapta ilk etapta 60 fotoğraf ve o dönem pogroma tanıklık edenlerin anlatıları olacak. Hem mağdur, hem fail, hem de nötr olanların anlatıları da görüntülere eşlik edecek. Daha sonra ikinci cildi de yayımlamayı düşünüyoruz.
Biz daha çok İstiklal Caddesi’nde tahrip edilen dükkânların fotoğraflarını biliyoruz.
*Bu kitapta başka neler olacak?
Sadece Beyoğlu değil elbette, o dönem Rumlar birçok semtte yaşıyorlardı. Kurtuluş’ta da çok kötü şeyler yaşanmış. Orada birçok Rum kilisesi var. Küçük bir bölgede çok görkemli kiliseler var, o kiliselerin nasıl yağmalandığını, görüntülerin yanı sıra tanıklıklarla da gösterdik. Özellikle Balıklı’daki Rum Mezarlığı çok önemli. Balıklı’da Ekümenik patriklerin mezarlarının olduğunu çoğu İstanbullu bilmez, ama hedef alınan yerler arasında orası da var. Bu hedef almalar sistemli, saldırganlar neyin nerede olduğunu biliyorlar. Mezarların yağmalanmaya çalışılması, bunu ispatlıyor.
*Kitaptaki alıntılardan bahsedebilir misin?
Rıfat Bali’nin bununla ilgili çok önemli bir çalışması bulunuyor, kitapta ona referans vererek bazı alıntılara yer verdik. Benim için en ilginç olanlardan biri de, 6-7 Eylül’ü Türklerin Rumlardan daha keskin anlatıyor olmasıydı. 6-7 Eylül’ün zararlarını tazmin etmek için kurulan mali bir komisyonda uzman olarak çalışan Nejat Gülen’in anlattıklarını bir Rum anlatsa, abartıyor dersin. Rumlarsa daha çok isimlerini saklayarak o gece yaşananları anlatabiliyor. Mesela bir Rum tanı, yeni gömülmüş bir kişinin Şişli’deki mezarından çıkarılarak karnına mızrağın ucuna takılmış Türk bayrağı saplandığını adını gizleyerek anlatabiliyor... 6-7 Eylül’ün devlet tarafından resmen kınanmasa da hem toplum, hem de iktidarlar tarafından kötü bir olay olduğu kabul ediliyor. Bu kitabın ne gibi bir önemi olacak?
Fotoğrafları gördüğümde yaşadığım en büyük şaşkınlık, kitlenin Rum kiliselerine, mezarlarına yaptığı saldırıların boyutu oldu. Çünkü bu saldırılar, Rum toplumuna açıkça “Ben senin kiliseni, mezarını, geçmişini ve bugününü istemiyorum” anlamına geliyordu. Bu saldırılarla verilmek istenen mesajın insanlar tarafından açıkça görülmesini istiyorum; yaşananlar aniden ortaya çıkan bir infial değildi. 6-7 Eylül, çok büyük bir korku bıraktı arkasında. Öyle ki, Türkiye Ermeni Patriği Mutafyan, 1990’lı yıllarda ‘Ermeni PKK’lı’ haberleri çıktığında, “6-7 Eylül’ün ayak seslerini duyuyoruz” demişti. Veya bazı yetkililerin, şehit cenazeleri sırasında “Buna toplumsal karşılık verilmeli” dendiğinde, akla ilk olarak 6-7 Eylül geliyor.
*Görsel belgeler, yazılı olanlara göre daha çok ilgi çekiyor. Sizce bu kitap için de öyle olacak mı? Bazen uzun uzun anlatıları okumak zor ve sıkıcı olabiliyor, şimdi elimizde bu fotoğraflar var, kanıt niteliğinde.
Görsel belgeler daha çarpıcı oluyor, evet. Mesela bugün insanlar İstiklal Caddesi’ne çıktıklarında hemen sollarında gördükleri kilisenin bir zamanlar nasıl yakıldığını görebilecekler ve ondan empati kurbilecekler. Çan kulesine doğru bakıp, “Buradan çıkan dumanlar vardı” diyecekler. Bu çok üzücü ve trajik bir şey ama belki insanlar empati kuracaksa, fotoğraflarla kuracak çünkü hayalinde ne kadar canlandırsan da fotoğraf etkisi yok anlatılarda. Anlatıları zaten o nedenle de kısa tuttuk, görsel ağırlıklı bir kitap oldu. İnsanlar bir zamanlar Rum nüfusunun ağırlıklı olduğu bölgelerden geçerken kafalarını kaldırsınlar, yeter.
ANLATILAR
Maliye Bakanı Hesap Uzmanı Nejat Gülen:
Halil o sırada Selimiye Kışlası’nda yedek subay, evi de Büyükdere’de. Olaylar nedeniyle geç kalmış. Taksim’den otomobile binmiş Büyükdere’ye gidecek. Şişli’yi geçmişler,
Sinema oyuncusu Nubar Terziyan:
Mecidiyeköy’e doğru soltarafta bir Hıristiyan mezarlığı var. (...) Bir de mezarlığa baktım ki diyordu, mezarlıkta ateş yakmışlar, tahta haçları devirip yakıyorlar. Alevlerin ışığında sanki Kızılderili dansı yapıyorlarmış gibi geldi bana diyordu, dehşet içinde kaldım, mezarlıkta birtakım adamlar putları kırıyorlar, yakıyorlar, zıplayarak raks ediyorlar… (Nejat Gülen, ‘Anılarımda 27 Mayıs ve Yassıada’, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005, s. 87.)
Taksim Meydanı’na geldiğim zaman büyük bir insan topluluğuyla karşılaştım. Bunlar bizden evvel gelen grupların birikmesi olmalıydı. Yan tarafımdaki kalabalığa bakınca ellerindeki tenekeleri gördüm. Ne idi bu tenekelerin içindeki? Bağrışmalar giderek artarken, grubun ön tarafındaki bazı kişilerin “Şu karşıdaki ibadet yerini yakalım” diye bağırdıklarını duydum. Her şeyi anlamıştım. Ellerindeki tenekelerde dükkânlardan aldıkları gazlar vardı. Tenekelerin içindeki gazlarla bu binayı tutuşturmaktı istedikleri... (Nubar Terziyan, ‘Ne İdim Ne Oldum’, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014, s. 107.)
Alkis Karasavas:
Kıyımdan yaklaşık bir ay sonra bir Pazar sabahı, babam beni Panagia Vlaherna Kilisesi’ne götürdü. Kilisenin bahçesinde bir süre patrik mezarlarını, parçalanmış mezar taşlarını ve toprağın üzerinde bisküvileri andırır şekilde dağılmış kar beyazlığında kemikleri gördüm. Sadece altı yaşımdaydım. Elimi tutan babam kulağıma yavaşça ve çok açık bir şekilde şu sözleri fısıldadı: “Şu anda görmekte olduğunu, hayatın boyunca hatırlamanı istiyorum!” (Rıfat Bali, ‘6-7 Eylül 1955 Olayları-Tanıklar-Hatıralar’, Libra, İstanbul, 2013, s. 302-303. / Patrik mezarları, Ayvansaray’daki Panagia Vlaherna Kilisesi’nde değil, Balıklı Meryem Ana Manastırı’nın bahçesinde bulunuyor)
Serdar Korucu
(Fotoğraf: Berge Arabian)