Dostlar, kuşlar ve teknoloji üzerine

BÜRKEM CEVHER 

Çağdaş Amerikan Edebiyatı’nın en iyi yazarlarından biri olan Jonathan Franzen’ın son kitabı ‘Uzaktaki’ Franzen’in çeşitli denemelerini, yaptığı konuşmaları ve edebiyat eleştirilerini bir araya getiriyor. İlk yazıdan itibaren yazarın teknoloji ile ilişkisinin oldukça problemli olduğunu görüyoruz. Sosyal medyaya yoğun eleştiri getiren yazar, yine de akıllı telefonundan vazgeçemediğini belirterek ilk ikilemini okura sunuyor.

Kitap ile aynı adı taşıyan yazısında, hem son yayınlanan kitabının tanıtım çalışmalarının verdiği yorgunluktan kurtulmak hem de 2008’de hayatına son veren yakın dostu David Foster Wallace’ın ölümünün etkilerini de üzerinden atmak üzere uzaktaki bir adaya yaptığı seyahatini anlatmaktadır. Franzen adada ender rastlanan bir kuş türü olan ‘rayadito’ gözlemlemek istemektedir. Aynı zamanda da dostunun intiharı ile yüzleşir. Wallace’ın tek bir eserini dahi okumamış, onu hiç tanımamış insanların Wallace’ın ölümünden sonra onu keşfetmeleri, onun hakkında ahkâm kesmeleri canını sıkar Franzen’ın. Bu insanların Wallace’ı metalaştırdıklarını düşünür. Ancak aynı şeyi kendisi yapmaktan çekinmez. Franzen’a göre onunla dostluğu ona bu hakkı verir. İlk başlarda intihar ettiği ve bunu evinde yaparak sevdiklerini bu acıya ortak ettiği için Wallace’a öfke duyar. Ancak zaman geçtikçe bu intiharın altında yatan nedenleri daha iyi anlar ve dostunun ölümünü kabullenir. Görmeyi çok istediği o kuşu ise göremez. Sonunda uzaktaki bu adada ‘rayadito’ görememenin çok büyük bir sorun olmadığını kabul eder. Wallace’ın karısının verdiği külleri adaya serper ve adadan ayrılır.

İnsanların özel hayatlarını paylaşmalarına tümden karşı değildir yazar. Aksi halde yazarın biten ilk evliliğinin ayrıntılarını kitapta okuyamazdık. Franzen kendisinin, ailesinin ya da, Wallace örneğinde gördüğümüz gibi, dostlarının özel hayatlarını paylaşmaktan hiç çekinmiyor. Bir yazar olarak bunları anlatmanın onun hakkı olduğuna sahip olduğunu düşünüyor.

‘Otobiyografik Kurmaca’ isimli yazısında hayatındaki kişileri ve onların hikayelerini kullanıp kullanmama hakkındaki çelişkilerini anlattıktan sonra, olması gerektiği gibi bir yazar olabilmek için ne yapması gerekiyorsa onu yapmaya karar verdiğini anlatır. Sonunda hayatındaki herkes ve her olay Franzen için yazılabilir, açıklanabilir ve tüm gerçekliği ile kamuoyunun bilgisine sunulabilir bir malzemeye dönüşür. Franzen yabancıların özel hayatlarına kulak misafiri dahi olmak istemez ancak kendi hayatını ya da yakınlarının hayatını yazma özgürlüğüne sahiptir. Yazar olması ona bu izni verir, bu konuda çevresindekilerin söz hakkı yok gibidir.

Kitabın ilk yarısındaki yazılar hem çeviri açısından hem de yok denecek kadar az yazım hataları ile özenilerek hazırlanmış; ancak ikinci yarıdan itibaren artarak devam eden cümle bozukluğu ve yazım yanlışları çok rahatsız edici. Anlaşılan, en kısa zamanda yayına hazırlama baskısıyla kitabın özellikle son yazısı aceleye gelmiş. Franzen gibi titiz bir yazarın kitabının basımındaki hatalar ne yazık ki son denemeyi okumayı oldukça zorlaştırıyor. Ancak tüm bu sorunlar bile kitabın güzelliğini sadece gölgeleyebiliyor, onu bozamıyor. Kitaptaki pek çok yazı hem yazara, hem de bilmediğimiz yazarlara ve hayatlara tuttuğu ışıkla şu kapkara gündemde hayatımızı bir nebze aydınlatıyor. 

Uzaktaki
Jonathan Franzen
Çeviri: Zarife Biliz
Sel Yayıncılık
287 sayfa.