Kağıtsız Afrikalı göçmen kadınların yaşadıkları zorluklar sokakta başlayıp iş hayatına uzanıyor. Sivil toplum örgütlerine göreyse ayrımcılığın çözümü için ilk adım, yasalarda belirtilen hakların herkes için geçerli olması.
Okul projem için hazırladığım, Afrikalı kadın göçmenleri konu alan belgesel vesilesiyle, yedi ay boyunca birçok Afrikalı göçmenle tanışma fırsatım oldu. Afrikalı göçmenlerin Türkiye’ye geliş sebepleri çok çeşitli ve her göçmenin ayrı bir hikayesi var. Türkiye, Afrika ülkelerinden Avrupa ülkelerine geçmek isteyen insanların transit olarak kullandığı bir ülke konumunda. Savaşlardan, çatışmalardan kaçan, iklim koşulları nedeniyle suya ve gıdaya erişim imkanlarının kısıtlı olması nedeniyle hareket halinde olan yüzbinlerce insandan bazılarının yolu buraya düşüyor.
Uluslararası Af Örgütü Mülteci Hakları Koordinatörü Volkan Görendağ, Türkiye’de ‘resmi olarak’ ikamet eden 2,5 milyona yakın mülteci bulunduğunu ama bunların dışında bir de kayıt altına alınmayan, düzensiz olarak yaşayan bir mülteci nüfusunun da olduğunu söylüyor.
Göçmen kadın, emeğinin daha kolay sömürülebileceğine inanılıyor
Afrikalı kadınlar, el işi, tekstil, metal, evlerde bakıcılık,kuaförlük gibi birçok sektörde çalışıyor. İş dünyasına katılımlarının erkeklere nazaran daha kolay olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi ya kadınların daha az tehlike teşkil edeceği konusunda önyargıları, ya da kadın emeğinin daha kolay sömürülebiliyor olması. İş dünyasında yaşanan sorunların başında sosyal sigortalarının olmaması; sağlık, eğitim gibi hizmetlere çok zor ulaşabiliyor olmaları geliyor.
“Göçmenler polise gitmekten korkuyor”
Volkan Görendağ sosyal güvencenin yapısını durumunu şöyle açıklıyor: “Mülteciler Türkiye’de ‘düzensiz’ duruma düştükleri zaman bir çok problemle karşı karşıya kalıyorlar. Öncelikle kendi haklarına sahip çıkma konusunda dezavantajlı konumdalar. Herhangi bir şekilde polisle ya da resmi bir kurumla karşılaşmamaya özen gösteriyorlar. Bu da elbette hem çalışma hem de toplumsal hayatta göçmenleri zor duruma düşürecek, istismar edecek birçok faaliyete zemin hazırlıyor. Göçmenler polise gittiğinde sınırdışı edilme veya cezalarla karşı karşıya kalma riskleri var.”
“Ev sahibimin ve patronumun cinsel ilişki tekliflerini reddedince hem evimden hem işinden kovuldum”
Dolapdere’de bir çocuğuyla ikamet eden Ghana’lı Joshepine (45) uzun süre hem ev sahibinin hem de iş verenin cinsel tacizlerine maruz kalmış.Yaşadığı durumu şöyle açıklıyor: “Her ay 400 lira ev kirası veriyordum.Ev sahibimin ve patronumun cinsel ilişki tekliflerini reddedince hem evimden hem de uzun süre maaş alamadığım işinden kovuldum.” Sınır Tanımayan Kadınlar Platformu’ndan Emel Coşkun, kağıtsız göçmen kadınların yaşadıkları zorlukları şöyle anlatıyor: “Kiralık ev bulmakta zorlanıyorlar. Emlakçı, iş veren ve ev sahiplerinin cinsel şiddetiyle karşı karşıyalar. Bu durumu yoğun olarak Aksaray’da, Kurtuluş’ta, Okmeydanı’nda, yani özellikle Afrikalıların yoğun olarak yaşadığı yerlerde görüyoruz. Keyfi olarak kiralarını arttırıyorlar, aşırı fahiş kiralar istiyorlar. Bir odaya kişi başı 300 lira vererek 6 kişinin kaldığı yerler var. Üç odalı bir eve 3 bin- 4 bin liraya kadar kira ödeyebiliyolar.
“Vize sürem bittiği için doktor tedavi etmedi”
İş yerlerinde, sosyal hayatta her türlü ayrımcılıkla karşı karşıya kalan Afrikalı göçmen kadınlar asgari ücretin altında maaşla, mesai saatlerinin üzerinde çalışıyor. Aksi halde işverenin onları çalıştırmayacağını biliyorlar. Görendağ sınır dışı edilme korkusunun göçmen kadınların karşılaşacağı birçok haksızlığa zemin hazırladığını söylüyor: “Türkiye’de tecavüze,tacize, hırsızlığa herhangi bir suça mağdur olarak karıştığı zaman hakkını savunamıyor. Çalıştığı iş yerinden parasını alamadığı zaman,bir iş kazası yaşadığı zaman gidip hakkını savunamıyor. Gelecek kaygısı, sınır dışı edilme, bir daha Türkiye’ye alınmama kaygısı gibi bütün bu engelleri düşünerek çoğu zaman şikayetten vazgeçebiliyorlar.Darp edildikleri,hakarete uğradıkları zaman,paralarını alamadıkları zaman herhangi bir yere gidip şikayetçi olmaktan imtina edebiliyorlar.Birçok haklı kaygıları var.Düzensiz durumdalar,düzenli duruma geçebilecek nedenleri de yok.Uluslararası Korunma başvurusunda bulunma nedenleri de olmayabiliyor.”
Bütün bu durumların göçmenleri en temel insan haklarından mahrum bıraktığını görüyoruz. Osmanbey’de bir tekstil atölyesinde çalışan Nijeryalı Tina(43) gözüyle ilgili bir rahatsızlığı için doktora gittiğinde vize süresi bittiği için tedavi edilemediğini söylüyor.
“Zenci, pis, şeytan”
Afrikalı göçmenler hem kültürel farklılıklar hem ten renginden dolayı toplumda daha görünürler, bu da daha fazla saldırı,daha fazla ayrımcılık demek. Özellikle Afrikalı LGBTİ bireyler ve kadınlar nefret söylemine ve nefret suçlarına hedef oluyor. Görüştüğümüz Afrikalı göçmen kadınların çoğu neredeyse her gün “zenci,pis,şeytan” gibi hakaretlere maruz kaldıklarını anlatıyor.
“İlk öğrendiğim kelime ‘Ne kadar?’ oldu”
Osmanbey’de bir kıyafet dükkanında çalışan Ugandalı Patience (27) Türkiye’de öğrendiği ilk kelimenin “Ne kadar?” olduğunu söylüyor: ”Yolda yürürken erkekler tarafından takip ediliyorum,sürekli ‘ne kadar?seks,seks?’diye soruyorlar.” Bu durumu görüştüğümüz bütün Afrikalı kadınlar deneyimlemiş. Her gün sokakta, iş yerlerinde erkeklerin cinsel tacizlerine maruz kalıyorlar.
1980’lerden beri bir çok göç dalgasına ev sahipliği yapmış olan Türkiye, 1951 tarihli Cenevre sözleşmesi Mülteciler Hukuki Statüsüne Dair Sözleşmeye taraf oldu. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Türkiye’de yaşayan bütün kadınlar için geçerli bir kanun.Bu kanun hükümlerinden mülteciler de faydalanma hakkına sahip.Türkiye’nin 2013 yılında kabul ettiği Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 3. maddesinde sınır dışı edilemeyecekler tanımlanmış. Bunların arasında cinsel şiddete maruz kalmış kişiler, refakatçiler, çocuklar, yaşlılar, hastalar bulunuyor. 2013 yılından önce bütün göçmenlere, mültecilere dair işlemlerini Emniyet Genel Müdürlüğü yürütüyorken iki sene önce göç politikalalarının yürütülmesi Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kurdu.Olumlu sayılacak adımlar varsa da Görendağ yeterli,planlı bir göç politikasından, kurumsal bir yapının varlığından söz edilemeyeceğini, büyük eksikliklerin olduğunu söylüyor.
“Çözüm için devlete ve sivil toplum örgütlerine görev düşüyor”
Göçmenlerin hayatlarını kolaylaştıracak, daha insanca koşulların oluşması için çözümü şöyle açıklıyor Görendağ:” Çözüm için devlete ve sivil toplum örgütlerine bir çok görev düşüyor.Öncelikle yasalarda belirtilen hakların herkes için geçerli olması gerekiyor. Düzensiz duruma düşmüş kişileri düzenli hale getirecek mekanizmalar, yasal düzenlemeler yapılması gerekiyor. İnsanların Türkiye’de neden düzensiz hale geldiklerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması gerekiyor.Çünkü düzensiz halde yaşadığı zaman hiçbir haktan faydalanamıyor ve başına bir iş geldiği zaman hakkını koruyamıyor.Bunların ortadan kaldırılması için öncelikle devletin, birçok hukuk kurumunun, idari kurumların önlem alması gerekiyor.Sivil toplum örgütlerine de düşen birçok rol var.”