Kobanê’den göç etmek zorunda kalan Tovmasyan ailesi 9 aydır Urfa, Suruç’ta. Bunun son 5 ayını çadırkentte geçirdiler. Agos ekibinin çadırkente gelişiyle, aylar sonra ilk kez kendileri dışında Ermenilerle konuşmanın heyecanını yaşadılar. Feruz Tovmasyan:”Bize burada çok iyi davranıyorlar ama biz yine de bir an önce gitmek istiyoruz, nereye olursa olsun..”
(SURUÇ) Dört koca arazi, 30 bin çadır, 100 bine yakın insan. Burası, IŞİD’in Kobane saldırısının ardından bölgedeki halkın sığındığı çadırkent. Urfa’nın Suruç ilçesindeki çadırkentte bulunanların yarısı Arap, diğer yarısı da Kürt. Yaklaşık 100 bin insan arasında üç aileye özel bir hassasiyet gösteriliyor. Kobaneli Ermeni aile Tovmasyanlar dokuz aydır Suruç’ta. Önce yatılı bir okulda kalmış, kışı orada geçirmişler, daha sonra şu an bulundukları çadırkente yerleştirilmişler. Temmuz, onların çadırkentte geçirdikleri beşinci ay. Anlattıkları hayat hikâyeleri tarih boyu her gittikleri coğrafyada göç, savaş ve yıkımla sınanan Ermeni halkının ortak kaderi. Kendi ağızlarından dinliyoruz.
İsmim Hagop, Kobane’de araba tamirciliği yapıyordum. Kardeşlerim ve ailelerimizle birlikte savaştan kaçıp buraya sığındık. Toplam 15 kişiyiz. Bizi önce bir yatılı okula aldılar, şimdi de çadırkentteyiz işte... Sınırdan geçerken tel örgüleri bizim için açtılar, neyse ki orada bir sorun yaşamadık. Kışın çok kötü yağmur yağdı ama o zamanlar okulda kaldığımız için bir nebze olsun durumumuz iyiydi, ıslanmıyorduk. Bu kış ise nasıl geçecek, inanın hiç bilmiyoruz. Televizyondan buzdolabına her şeyimiz mevcut, bize burada çok iyi davranıyorlar ama yine de bir an önce gitmek istiyoruz, her nereye olursa olsun...
Eşim Feruz’un bir bacağı protezli. Üç ay önce kestiler. Sağ olsun, kaymakam çok yardımcı oldu, o dönem onun arabasıyla hastaneye gidip geldik. Öyle olunca yetkililer de destek verdi. Sağ olsunlar burada herkes hassas, bize iyi davranıyor.
Adım Serop. Abim, Kobane’deki son saldırılar gerçekleştiğinde küçük oğluyla birlikte oradaydı. Oğlunun gözü önünde öldürüldü. Yeğenim, yaşadığı travmadan sonra halen kendine gelemedi. Bütün gün çadırda, ağzını bıçak açmıyor.
Dokuz aydır Suruç’ta, beş aydır da bu çadırkentteyiz. Bizim dışımızda tek bir Ermeni’yle tanışmadık, görüşmedik. Dışarıda hep Arapça ve ya Kürtçe konuşsak da kendi aramızda hep Ermenice konuşuyoruz ki dilimizi kaybetmeyelim. Bizim için sizinle yemek yemek çok değerli, dokuz aydır soframızı bir Ermeni’yle paylaşamıyorduk.
Ermenistan’a gitmek ilk tercihimiz değil açıkçası, zaten birçoğumuzun bırakın pasaportu, nüfus cüzdanı dahi bulunmuyor. Pasaport çıkartmak nereden baksanız 1000 dolar; 15 kişiyiz, 15 bin dolar parayı nereden bulalım biz? Kobane’ye dönün deseniz, Kobaneli mi kalmış ki Kobane kalsın... Bize burada çok iyi davranıyorlar ama biz yine de bir an önce gitmek istiyoruz, her nereye olursa olsun...
‘Çocukların İstanbul’da okula devam etmelerini istiyorum’
Başepiskopos Aram Ateşyan da Tovmasyan Ailesi’ni yalnız bırakmadı. 7 Temmuz Salı günü kampta aileyi ziyaret eden Ateşyan, Tovmasyan Ailesi üyeleriyle tek tek ilgilendi. Ateşyan, Agos’a yaptığı açıklamada Tovmasyan ailesine ellerinden gelen yardımı yapacaklarını belirtti. Ailedeki çocukları İstanbul’a getirtip eğitimlerine devam etmesini istediğini ifade eden Ateşyan, şöyle konuştu: “Onları orada o durumda görünce açıkçası sevindim çünkü diğer mülteciler biliyoruz ki çok daha kötü durumdalar. Gidip hepsiyle teker teker konuştum, dertlerini, isteklerini dinledim. Kıyafet, ayakkabı, ilaç gibi bazı temel ihtiyaçları var, onları gidereceğiz. Maddi destekte de bulunduk, zaten kamp görevlileri alışveriş yapabilmeleri için hepsine aylık bir miktar para veriyor. Dediğim gibi, açıkçası onlar şu anda kıyasla iyi durumda. Çocukları İstanbul’a getirip okutmak istiyoruz ancak büyüklerin burada kalması kendileri için daha iyi olacak diye düşünüyorum. Henüz okul yöneticileriyle konuşma fırsatım olmadı ancak çocukları İstanbul’a getirtmek gibi bir düşüncem var. Hiç değilse eğitimden uzak kalmasınlar istiyorum.”