"Gelmedik, çünkü hep buradaydık"

Yabancı bir isimle yabancısı olunmayan yerlerde yaşamak ve isimlerimiz üzerine, Teodora Hacudi’yle söyleştik.

‘‘Ruha gelince,
tanıyacaksa kendini,
bir başka ruhun
derinliklerine bakması gerek:
hem yabancı, hem düşman, aynada gördük onu.’‘

Yorgo Seferis

  

‘Teodora’ ne demek?

Tanrı’nın hediyesi... Antik Yunan’da da var, Bizans’ta da var. Bizans’ta çok ünlü tanrıçaların da adı Teodora. Türkçe karşılığı Hüdaverdi.

Size bu ismin verilmesinin bir hikâyesi, özel bir nedeni var mı?

Teodora, annemin anneannesinin ismi. Bir neden daha var: Biz iki kardeşiz, ağabeyim benden sekiz yaş büyük. Annem, ağabeyimden sonra beş doğum yapıyor ve beş bebeğini de kaybediyor. Ve sonra, ileri yaşlarda bana hamile kalıyor. Doktorlar “Bebeğin yaşama ihtimali yok, senin de hayatın çok ciddi tehlikede” demişler. Ben yaşayınca, ailem beni Tanrı’nın hediyesi olarak görmüş. Annem hep böyle anlatırdı... Benim kızımın isminin de hikâyesi oldu. Kızımın iki ismi var: Annemin ismi Eleni idi, başka bir isim düşünemezdim, otomatikman onu verdim. Bir de, çok zor çocuk sahibi olduğum ve kızım altı aylık doğduğu için onu Meryem’e, Meryem Ana’ya adadım, ‘Maria’ dedim. Yani benim kızım iki annemin ismini de taşıyor; kendi annemin ve Meryem annenin... 

Aileden birinin ismini çocuğa verirken, uyulması gereken bir kural veya öncelik sırası var mı?

Bizdeki âdete göre çocuğa, anne ve babaların isimleri verilir. Geleneğe göre, önce erkeğin annesinin, babasının ismi konur. Bir arkadaşım, annesiyle aynı ismi taşıyordu ve babaannesinin ismi de aynıydı. Yani babasının hayatında üç tane kadın vardı, üçü de Anastasia... Birçok ailede bu konuda sorun yaşanıyor; yok “Benim annemin adı olacak”, yok “Senin annenin olacak” diye. Bir de, yine geleneğe göre, vaftiz oluncaya kadar çocuklara isimleriyle hitap edilmez. Kızlara ‘beba’, oğlanlara ‘bebi’ yani ‘bebek’ denir. Vaftiz olduktan sonra, çocuk ismiyle anılmaya başlar. Tören sırasında, çocuk suya batırılıp çıkardıktan sonra, “Tanrı’nın kulu Teodora vaftiz edildi” denir.

Tanrı’nın kulu olarak vaftiz edilen Ortodoks çocukları için isim günleri de özel, değil mi?

Tabii... Hıristiyan isimleri, aziz ve azizelerin isimleridir. Kişiyi ismini taşıdığı azizin-azizenin koruduğuna da inanılır ve Yunanlılarda, Ortodokslarda doğum gününden çok isim günleri kutlanır. Kosta’nın doğum gününü bilmezsin belki ama isim gününü mutlaka kutlarsın. İsim gününde bir parti olur, ev açık olur, yemek verilir, ikramlar, hediyeler... Yani bizler için isim günleri, doğum günlerinden daha önemlidir. Benim isim günüm, büyük oruç döneminin ilk cumartesisidir. Bazı isim günleri, Paskalya’ya göre, her yıl değişir, bazıları sabittir. Kızımın Maria isminin günü 15 Ağustos, Eleni isminin günü ise 24 Mayıs. 

Konu komşu da isim gününüzü kutlar mı?

İsim gününün ne olduğunu bilmiyorlar... 

Türkiye’de, İzmir’de Teodora ismiyle yaşamak nasıl bir şey?

Türkiye’de yabancı bir isimle yaşamak çok zor. İnsanlar bir türlü anlayamıyorlar. Öncelikle söyledikleri şey şu oluyor: “Aa, siz ne kadar güzel Türkçe konuşuyorsunuz.” Pardon?! “Ben Türk vatandaşıyım ve Türkiye’de doğdum” diyorum, bu sefer şunu soruyor: “E sizinkiler ne zaman gelmiş?” Hiçbir zaman gelmediler, çünkü hep buradaydık. Annem, babam, dedem, hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. “E ondan önce?”, “Ondan önce Osmanlı.” “Ondan önce?”, “Bizans”... Bizim bu topraklarda olduğumuzu bir türlü anlayamıyorlar. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı nasıl İslam dışından bir dinden olur, hâlâ onu da algılayamıyorlar. Bunu Türkiye geneli için söyleyebilirim ama İzmir’de daha farklı. Böyle değil. Hele benim doğup büyüdüğüm, yaşadığım bölgede; Alsancak’ta farklı kimliklerden o kadar çok gayrimüslim vardı ki... Musevi, Levanten, Ortodoks... Burada daha doğal karşılanıyordu. Fakat bence İzmir dışında bir yerde bunu anlatmak çok zor. 

Bu zorluk çalışma hayatınıza nasıl yansıyor?

Ben Kültür Müdürlüğü’ne bağlı ‘Kent Tarihi’ biriminde çalışıyorum. Azınlıklarla ilgili araştırmalar, projeler üzerine çalışıyorum. Bu projeleri yaparken bu ismi taşımak keyifli. Şunu fark ediyorum ki, Türk-Yunan ilişkileri acı bir olayla, 17 Ağustos 1999 depremiyle değişti. Deprem, iki halka da düşmanlığın ne kadar saçma olduğunu ve birbirine çok yakın ve komşu halklar olduklarını kanıtladı. Fakat biz Rumlar, bugün Türkiye genelinde çok azız. Anadolu’nun en kadim toplumlarından biri olsak da, ciddi medeniyetlerin mirasçısı olsak da, şu anda 2300 civarında bir nüfusumuz olduğu söyleniyor. Kelaynak kuşları gibiyiz, nesli tükenmekte olan bir kültür... Bu yüzden şimdilerde insanların yaklaşımı, bakışı çok farklı. Öncelikle, bizi tehlike olarak görmüyorlar. Belki sayımızın az olduğu için, belki artık tehlike olmadığımızı anladıkları için... Hatta, hiç tahmin edemeyeceğim iltifatlar alıyorum. Sadece Rum olduğum için yaklaşanlar, Yunanca konuşanlar, bildikleri kelimelerle seninle iletişim kurmaya çalışanlar... Ama bu yeni bir süreç ve tabii, değişmeyenler var. Birçok insan için sen diğerisin, başkasın, başkasısın. İlkokul çağından itibaren isminle dalga geçiliyor. Bunu ben de yaşadım, kızım da yaşıyor. O ismi taşıyan kişi olarak senin bir mirasın, bir kültürün, bir kimliğin var. Bu tür sıkıntılar yaşamamak, korumak ve korunmak için kendimize yabancı isimler koymayı veya isimlerimizi Türkçeleştirmeyi ben kabul etmiyorum. Türkçe isim koymanın bir ‘koruma’ meselesi olduğunu şuradan biliyorum: Selçuk’ta çalışırken, orada Yugoslavya göçmeni, çok sevdiğim bir Ümmet amcam vardı. Onunla sözlü tarih çalışmaları yapmıştık. Bana “kızım” diye hitap ederdi. Bir süre sonra ‘Selda’ demeye başladı. ‘‘Niye bana Selda diyorsun Ümmet Amca?’‘ dedim, “Teodora’yı yanlış anlarlar, seni üzerler, sana kimse zarar vermesin” diye yanıt verdi. Onun benim kimliğimle hiçbir sorunu yoktu; aksine, Hıristiyan olmam bizi bir şekilde birbirimize yakınlaştırmıştı. Ve beni korumak için, bana bir Türk ismi vermişti –kendi torunun ismi... Niye? Benden ‘Teodora’ olarak bahsederse, diğerlerinin bana zarar verebileceği düşüncesiyle. Onlar da farkındalar, hele eski nesil... Farklı bir kimlikten, farklı bir inançtan olanın dışlandığının, hakarete uğrayacağının, zarar görebileceğinin farkındalar. 

Bu farkındalık ve isminizle ilişkili bir tehlike sezinliyor olmak sizin için ne ifade ediyor?

Alıştım. Evet, bazen bir şeyleri savunmak zorunda kalıyorsunuz ama bazen de komik durumlar oluyor. Mesela birini arıyorum, “Filanca beyle görüşebilir miyim? İsmim Teodora” diyorum; “Adınızı alabilir miyim?” diyor. ‘‘İsmim Teodora” diyorum; “Hanımefendi, nereden aradığınızı sormuyorum, isminizi öğrenebilir miyim?” diyor. Bir de, Teodora uzun bir isim olduğu için, birçok arkadaşım bana “Teo” diye hitap ediyor fakat Teo, Teoman’ın da kısaltması olduğu, için beni erkek zanneden çok oluyor. “Teo Bey’le görüşebilir miyim?” diyor, “Buyurun, benim ama bey değilim” diyorum. Orada da bir kopukluk oluyor.

Kategoriler

Toplum

Etiketler

İsimler Hikayeler


Yazar Hakkında