Güzelliğe İnanınca: Nükhet Duru

Fırat Demir'in portrelerinde bu hafta, yeni albümü 'Aşkın N Hali' çıkan Nükhet Duru var: Duru’nun hikayesi, biraz da kendisine pusula bellediği Edith Piaf ve Liza Minnelli gibi bir kabare hikayesiydi. Kabare dönemi bitip sahneler artık bir kadının epikleşmesiyle ilgilenmemeye başlayınca, onun hikayesi de bir başka yöne kayacaktı.

Karanlıktan yükselen sesi, ilk umuda çarpar. Sonra yankısı, bedene vurur. Bu aşık kadın mermer bir heykel gibidir fakat mermer tozunun altında, hep mücadele içerisinde, yorgundur. “Hastalanıp kimi zaman borçlanmışım bir doktora”, der, mesela. Bedeni özgürlük için bitmez bir kavga halindedir. Ama ses bir yere daha ulaşacak, güç toplayacaktır: Güneş Evi’ne. Güneşe okunan şarkıyla varolmak kutsanır, kaderle barışılır ve hastalığın, melankolinin, o iç çekilmelerinin yerine direnç duygusu belirir. Acısına hep büyük anlamlar arayan bu sesin kaynağı ise bir dizede özetlenmiştir. Ses, söz olur: 

“gerisi vız gelir bana, güzelliğe inanmışım”, der. 

Güzelliğe inanan ses, Nükhet Duru’nun sesidir. 

Onun için kötü okuduğu şarkı yoktur derler. Fakat ne yazık ki genelleyen bu yorumun arkasında Duru’nun şarkılarını pek iyi bilmemek de yatar. Hadi baştan söyleyelim, Duru, erken olgunlaşmasının karşılığında vefasızlık gördü. ‘Melankoli’, “Beni Benimle Bırak” ve ‘Ben Gene Sana Vurgunum’ dışında, onun ilk albümlerine hakim miyiz? Oysa Duru’nun mirası hala orada, tüketilemeyecek yoğunluğuyla bekliyor. 

Duru, Türkiye için yeni bir kimliği giyinmiş olarak şarkılarını okumaya başladı. O, pop müziğe sadece kendi hikayesini anlatan epik bir karakter olarak girdi. Ajda Pekkan vardı, evet, ama Ajda’nın “kendilik”le bile hep bir mesafesi de vardı. Duru ise her şeyin ortasında, farkında, teni her yana değen bir duyarlılıkla kuşanmıştı. Onun meselesi, trajediydi. Trajediye olan ilgisi, Duru’ya büyük anlamlara yaklaştırıyordu. 70’lerin sonlarında kendi adını taşıyan kabaresinde ünlenen Duru, genç yaşına rağmen derin, yoğun bir ifadeye sahipti. Ondaki klasiklik akla Apollon’un ışıklarını, Afrodit’in köpüklerini getirirdi fakat Duru, sarayı da kolaylıkla terk edebilirdi. Keza, bir arka sokağın gölgeleri arasından çıkıp gelmiş bir kadının da yüzüydü onun yüzü. Hastalıklar, yoksulluklar aşılmış, Brecht tiyatrolarına has aydınlanma, kendine inançla birlikte belirmişti. Brecht demişken, bir eli de kabaredeydi Duru’nun. Edith Piaf ya da Liza Minnelli gibi kabare ışığına bulanmış kadınlara benzerdi. Flörtözlüğü ve ağdalığı ise bizdendi. Flört: Kanto. Ağda: Türk Sanat Müziği.

Bu genç kadının böylesi ağır etkileşimleri nasıl pürüzsüz bir biçimde yansıtabildiğinin cevabıysa, müzikten önceki hayatta. Nükhet’in bir ilk ismi var, Müberra. Müberra: Tertemiz olan, aklanmış olan. Anne ve babanın ayrılmasından sonra, babanın velayetinde, anneden ayrı tutularak, bir çeşit ev hapsinde büyüyen bir çocuk. Ki baba, anneye, Müberra trafik kazasında öldü, demiş. Ölü çocuk Müberra da bir gün gerçekten ölmeye karar vermiş. Kibrit uçlarını suda eritmiş, o suyla pilav pişirmiş kendisine, pilavı yedikten sonra üstüne bir sürü ilaç içmiş. Sonrası, bir kurtuluş hikayesi. Komşuların sayesinde ölümden dönen Müberra, yine komşuların sayesinde annesini bulur. Annenin yanına kaçar, anneyle birlikte babadan kaçar, intiharın böbreklerinde bıraktığı zarar yüzünden hastalıktan kaçar, enselerinde biriken yoksulluktan kaçar. Bir kaderinden kaçmaz. Aslında, tüm bu kaçışlar, kaderine doğru koşmak içindir. 

Nükhet Duru, şarkıcılık kariyerinin radyoda “Kadınım” şarkısını duymasıyla başladığını söyler. Duru, büyük bir cesaretle bu şarkının sözlerini yazan Mehmet Teoman’ın kapısını çalar ve kendisine benzer bir kumaş dikmesini ister. Duru, Mehmet Teoman’a ilham perisi gibi görünmüştür. İkili yanlarına besteci Cenk Taşkan’ı alır ve birkaç teklinin ardından 1977 yılında “Bir Nefes Gibi” hazırdır. Naim Dilmener, “Bir Nefes Gibi”yi tüm zamanların en iyi Türkçe pop albümü seçmişti. Evet, “Bir Nefes Gibi”, emsalsizdi. Her bir şarkı, katıksız bir melankoli ile, en karanlık anda bile parlayan bir ümit ile, depderin bir kavrayış ile yazılmış, söylenmişti. Ayrıca Duru daha ilk albümden kendi kimliğini bulmuştu. İşte 30 yılı aşkın kariyerinde Duru’nun sürekli tekrarlayacağı sözcüklerin ilk kaynağı. İşte sözcükler: güzellik, umut, yılmamak, sevgi, gülümsemek, doğum, hastalık, kader, yalnızlık, melankoli, melankoli, melankoli.

Hayatta kalanın melankolisi. İşbu ikinci albümün adı da “Melankoli”. Kapağında bir klasik resimden çıkmış gibi, elinde gülüyle, biraz daha büyümüş bir Nükhet Duru. Büyümüş, çünkü yola beraber çıktığı Mehmet Teoman ve Cenk Taşkan’la ayrılmak üzere. Bir de, şairleri keşfetmiş. “Melankoli” ve “Beni Benimle Bırak”ın şairini, Sabahattin Ali’yi. (Daha sonra bu şairlere başka şairler eklenecek: Nazım Hikmet, Orhan Veli, Murathan Mungan, Lale Müldür. ) Geride bırakılan “anılar”, başın üzerinde “yıldızlar” ve en önemlisi hayatın sonsuzluk çemberini anlamaya çalışan bir ses. “Hayat Umutla Başlar” ve “Bir İnsan Doğdu” şarkıları, bu çemberden çıkar. “Umut, yeniden doğmak demektir,” der yankılı bir ses. Bir de, Duru’nun umuttan başka çaresinin olmadığını, o derin yalnızlığı çok iyi anlatan bir şarkı, benim en sevdiğim (ilk albümden “Gerisi Vız Gelir Bana” ile birlikte) Duru şarkısı: Bir Daha Asla. Duru, bu şarkıyı bir televizyon kanalı için okuduğu videoda kayalıkların üzerinde, denize karşı, bir Yunan karakterini andırır: 

Kaderimi kimse için değiştirmem
Onun yolcusu olmaktan çok mutluyum
Özgürlüğü en yakın arkadaş seçtim
Bak şimdi onu sırtımda taşıyorum

Sırtında taşıdığı özgürlükle daha pek çok güzel albüm yaptı Nükhet Duru. Fakat Duru’nun hikayesi, biraz da kendisine pusula bellediği Edith Piaf ve Liza Minnelli gibi bir kabare hikayesiydi. Kabare dönemi bitip sahneler artık bir kadının epikleşmesiyle ilgilenmemeye başlayınca, onun hikayesi de bir başka yöne kayacaktı. Mesela televizyonun hızlı sistemi ya da marketleşen bir pop müzik alanı, Duru’nun kimyasına uygun düşmeyecekti, düşmedi. Yine de, inancından hiç sapmadı Duru ve dönemsel değişimlerden ister istemez etkilenen kariyerinde tam kendisi gibi albümlere sığındı. İçinde Onno Tunç’un besteciliğini duyuran, Onno Tunç’u Sezen Aksu’ya taşıyan “Seninle”nin bulunduğu “Nükhet Duru 81”, onu yine şairlerle, Murathan Mungan’la, Lale Müldür’le bir araya getiren, zamanının çok ilerisinde bir bütünlükle parıldayan “Benim Yolum” ve 90’ların en epik çalışmalarından, kendi adını taşıyan 94 tarihli albümü “Nükhet Duru”, onun damgasını taşıyan şarkılarla doluydu.

Bir keresinde bir partide tanıştırıldım Nükhet Duru’yla. Ayak üstü bir tanışmaydı. Hemen burçlardan konuştuk. O da, benim gibi, boğa burcu. Tam bir boğa burcu: sadakat arayışı, flört, gösterişe düşkünlük, naif ama keskin bir heyecan. Sonra ilk yaptığı, bana oğlunun fotoğrafını göstermesiydi. Gösterecek tabii, o değil miydi şarkılarında dünyaya gelen insanın heyecanını, umudunu anlatan? Ya da çocuklar için “Sevgili Çocuklar” isimli, insanın, artık büyümüş bir insanın içini temizleyen bir plak dolduran. “Bak, ne kadar yakışıklı, değil mi?” Ha bir de, peşi sıra annesiyle ilgili bir anısı. İşte Nükhet Duru. Şen şakraklığının altında, uçarılığın altında, hatta bazılarının eleştirdiği frapanlığının altında, kendisini en temel, en basit ama en kuvvetli anlamlarla, doğumla, yaşamla, yaşamın mirasıyla ifade etmek isteyen bir kadın.

Şu günlerde Nükhet Duru’nun yeni bir albümü çıktı: Aşkın N Hali. Duru’nun tertemiz vokaliyle toplanmış bir cover albümü. Mesela “Sessiz Gemi”li bir albüm. Organik, hüzünlü, şimdinin makine müziğinin tam aksi istikamette bir albüm. Yalnız albümü kapatan şarkı, bir başkasına ait değil. “Hayat Umutla Başlar”ın yeni versiyonu, kapanış. Bu kadife albümü dinlerken ister istemez düşündüm, birileri de Nükhet Duru şarkılarının coverlarından oluşan bir albüm düzenlese. Bu fikir hemen uçtu gitti, yok, olmazdı. Olmamalı. Çünkü:

Trajedi karakterinin eli her şeye değer.
O, tüm otları karıştırır, tüm kapılara uzanır.
Onun ulaşamadığı, onun yetişemediği tek bir anlam vardır: Yalnızlık.
Yalnızlıkla olan mesafe bir azalıp bir çoğalırken de, sahne başlar.
Duru’nun şarkıları, bu sahneler için hazırlanmıştır.
Yalnızca kendisi dikilmiş şarkılar.
Şarkı, Duru’ya benzer.
Duru, şarkıya.
Şarkı, yalnızca ona aittir.
Onun hayatına aittir.

O şarkılar, yaşantıya aittir. 

 

 

 

Kategoriler

Kültür Sanat Müzik


Yazar Hakkında