Bomonti Mıhitaryan Mektebi Vakfı, okul binasının ellerinden alınmasıyla ilgili hukuksal mücadelesine devam ediyor. Vakıf, çözümsüzlüğün sürmesi dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya hazırlanıyor.
Bedelini ödeyerek satın aldığı mülkte kiracı olmak zorunda kalan okul, bir kış günü mahkeme kararıyla tahliye edilmiş ve öğrenciler bir uzlaşmaya varılana dek bahçeye yığılan okul sıralarında eğitimlerini sürdürmek zorunda kalmıştı. 1998 yılındaki bu fotoğrafla belleklere kazınan adaletsizliğin telafisi konusunda aradan yıllar geçmesine rağmen bir arpa boyu dahi yol katedilmiş değil.
2012 yılı Kasım ayında, mahkeme kararıyla tapunun ‘Surp Gazar Ermeni Katolik Mıhitarist (Mıhitaryan) Mektep ve Manastırı Vakfı’na iade edilmesi kararlaştırılmıştı. Vakfın bu karara sevinmesinin üzerinden çok fazla bir süre geçmeden, mirasçı konumundaki Ayaş Belediyesi bu karara itiraz etti ve bu itiraz doğrultusunda Yargıtay, yerel mahkemenin iade kararını iptal etti. Yerel Mahkeme’nin kararında direnmesi için başvuruda bulunan vakfın umutlarını azaltan ise, bu başvurunun olumsuz olarak değerlendirilmesi oldu.
Vakıf, her şeye rağmen Nisan ayı sonunda tebliğ edilen bu karara gerekli itirazı yapacak. Ağır bir mülkiyet hakkı ihlali söz konusu olduğu için AYM’ye başvuru yapacaklarını kaydeden vakfın avukatı Hürriyet Azak, bu davada da tıpkı Kamp Armen vakasında olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sorumlu olduğunu vurguluyor. Azak; “Buradaki tek farklı nokta Bomonti Mıhitaryan Okulu’nun binası el değiştirmemiş durumda, Kamp Armen ise sekiz kez el değiştirmiş. Gaspın çok kolay bir şekilde telafisi mümkünken, bu hata bir türlü düzeltilemiyor. Üstelik binada okul faaliyetine devam ediliyor” diyor.
‘Umudumuz var’
300 öğrenci okutabilme kapasitesine sahip olan binada, bugün kırk öğrenci eğitim görüyor. Göreve geldiği günden itibaren devletin tüm kademeleriyle temasta bulunan ve sorunun çözümü için çaba sarf eden Vakıf Başkanı Rita Nurnur süreci şöyle özetliyor: “Başbakan Davutoğlu ile Şubat ayında Ankara’da gerçekleşen yemekli buluşmada, tüm yaşananları anlatma fırsatını buldum. Toplantıda mağduriyetimizle çok yakından ilgilenildi. Tüm bu yıpratıcı sürecin sonucunda okulun itibar kaybettiğini ve velilerin çocuklarını okulumuza göndermek istemediği için bugün okul mevcudunun azaldığını söyledim. Sorunumuzun çözüleceğine dair yüksek bir umutla Ankara’dan ayrıldım. Bugün henüz bir sonuç elde edilememesi seçim atmosferinden kaynaklanabilir. Bu konuyla çok yakından ilgilenildiği ve pozitif yaklaşıldığı için çözüme ilişkin umudumu yitirmiş değilim.”
74’teki zihniyete geri dönüldü
Vakfın hukukçusu Hürriyet Azak’ın dikkat çektiği nokta oldukça çarpıcı. Mahkemelerin, Yargıtay’ın bozma kararına uymalarının çok rastlanan bir tutum olmadığını söyleyen Azak şöyle konuştu: “Genelde mahkemeler, davayı tekrar değerlendirip ondan sonra uyma veya direnme kararı verir. Bu örnekte ise aynen Yargıtay’ın kararında belirtildiği gibi ‘davanın tümden reddine’ ifadesiyle, bozma kararına uyma yolu tercih edildi. Herşeye rağmen Yargıtay’a bu bozma kararıyla ilgili itiraz edeceğiz, fakat sonuç değişmeyecektir. Çünkü 74’teki kararı veren de Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, bozma kararını veren de. Yani bir devamlılık söz konusu. Azınlık vakıflarına iadeler yapılırken, bir dönem Yargıtay 8. Hukuk Dairesi bu davalara bakıyordu ve o daire mülkiyet hakları konusunda uluslararası normlara daha yakın değerlendirmeler yaptığı için oradan olumlu kararlar çıkıyordu. fiimdi tekrar başa dönülmüş gibi.”
Hukuksuzluğun öyküsü
Okul binasına el konulmasıyla ilgili hukuksuzluk hikayesi karışık gibi gözükse de basit bir mülkiyet gaspından ibaret. 1985 yılında okulun tapusu, tıpkı diğer azınlık mülklerinde olduğu gibi Yargıtay’ın 1974 tarihli kararına dayandırılarak 1936 beyannamesinde bulunmadığı gerekçesiyle iptal edildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) mahkeme yoluyla mülkün vakıftan önceki sahibine iadesi için süreci başlattı.
Vakıf, binayı okul olarak kullanılması için gerekli tüm resmi izinleri aldıktan sonra 04.06.1958’de Tevfika Emine Ayaşlı’dan bedelini ödeyerek satın almış ve tapu, vakıf adına tescil edilmişti. Ancak Tevfika Emine Ayaşlı satıştan tamamen bağımsız bir şekilde, 01 Aralık 1958’de mal varlığıyla ilgili vasiyetname hazırlamış, köklerinin dayandığı Ankara’nın Ayaş mezrasında okul, hastane, çeşme, yol ve ihtiyaç olan diğer tesislerin yapılması için mal varlığını Ayaş Belediyesi’ne bağışlamıştı. Mahkeme de Bomonti Mıhitaryan Okulu binasının, 1962’de vefat eden Ayaşlı’nın bu vasiyetnamesi uyarınca yasal mirasçısı konumunda olan Ayaş Belediyesi’ne verilmesine karar verdi. Böylece Ayaş Belediyesi bir anda İstanbul’da okul sahibi oldu. Belediye hiçbir hak iddia edemeyecek konumda olmasına rağmen, mülkün gerçek hak sahibine iade edilmemesi için ‘hukuksal mücadele’ başlattı. Geçmişte CHP’li belediyeler tarafından yönetilen Ayaş Belediyesi’nin, 2014’teki yerel seçimlerle görev başına gelen AK Partili belediyesi de henüz bu ‘hak talebi’nden vaz geçmiş değil.