‘Kitlesel katliamlar ve kullanılan söylemler arasında bağ var’

Hrant Dink Vakfı’nın düzenlediği “Tehlikeli Söylem/Nefret Söylemi & Medyada Çoğulculuk” konferansının katılımcısı olarak Türkiye’ye gelen insan hakları avukatı ve ‘Tehlikeli Söylem’ metodudun kurucusu Susan Benesch’le, ifade özgürlüğü ve nefret söylemi arasındaki ilişkiyi konuştuk.

‘Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi’ çalışmasını yürüten Hrant Dink Vakfı, 2014 yılından beri medyada nefret söylemi çalışmalarını bir adım öteye götürerek bu konuyla ilgili bir araştırma merkezi kurmak için yurtiçi ve yurtdışından, alanında uzman akademisyenler, gazeteciler ve sivil toplum kuruluşlarını davet ettiği konferans dizileri düzenliyor. Bu konferans dizilerinin ikincisi 28 Nisan günü Anarad Hığutyun Binası’nda gerçekleşti. Açık Toplum Vakfı ve Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin desteklediği proje kapsamında düzenlenen, “Tehlikeli Söylem/Nefret Söylemi & Medyada Çoğulculuk” konferansının konukları, Avrupa Üniversite Enstitüsü Medyada Özgürlük ve Çoğulculuk Merkezi’nin Bilimsel Koordinatörü Dr. Elda Brogi ve Harvard Üniversitesi Berkman Toplum ve İnternet Merkezi’nden Susan Benesch oldu. 

Dış haberler muhabiri olarak başladığı kariyerine, Yale Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni mezunu bir insan hakları avukatı olarak devam eden Susan Benesch, nefret söyleminin ortaya çıkardığı tehlike potansiyeli belirlemeye yarayan ‘tehlike söylemi’ metodunun kurucusu. İfade özgürlüğünün sıkı sıkıya teminat altına alındığı ABD’de ortaya çıkan bu metot, ifade özgürlüğünü koruyarak şiddete teşvik edici söylemi engellemenin yollarını arıyor. Projeyi, son yıllarda çatışmalı bir bölge haline gelen Kenya’da da uygulamış olan Benesch, nefret söyleminin tehlike söylemine dönüşmesinin şu faktörlere bağlı olduğunu belirtiyor: karizmatik ve güçlü bir konuşmacı, korku veya kin duyan bir kitle, şiddet çağrısı olarak değerlendirilebilecek bir konuşma, şiddetle ilişkili tarihsel veya toplumsal bağlam ve etkili bir medya aygıtı. 

Kariyerinize gazeteci olarak başlamışsınız. Sizi tehlikeli söylem ve nefret söylemi üzerine çalışmaya iten neydi? 

Yedi sene kadar ABD’de çeşitli medya mecralarının dış haberler servisinde çalıştım. Latin Amerika’da savaşın yaşandığı El Salvador, Nikaragua ve Guamtamala’da, kendi ülkemin işgal ettiği Haiti ve Panama’da bulundum. Gazetecilik yaptığım ilk yıllarda epey idealisttim, gazeteciliğin bir şeyleri olumlu yönde değiştirebileceğine dair bir umudum vardı. Fakat birkaç sene içinde çoğu şeyin değişmediğini üzülerek fark ettim.

‘Tehlikeli söylem’le ve insan haklarıyla yolunuz bu aşamada mı kesişti?

Evet bu aşamadan sonra hukuk eğitimi aldım ve birkaç sene mülteci hakları avukatlığı yaptım. Mültecilerden korkunç hikayeler dinledim, insanlar hayatlarının nasıl paramparça olduğunu anlatıyorlardı. Bu hikayeleri dinlerken birinin hayatı mahvolmadan önce, soykırımlardan önce bu felaketler nasıl engellenebilir sorusunu sormaya başladım. Kitlesel katliamlar ve kullanılan söylemler arasında inkar edilemez bağlar olduğunu gördüm. Böylece söylemle bağlantılı suçlar üzerine yoğunlaştım. 

Nefret söylemi, literatürde tek bir tanımı olmadığı için pek çok farklı yöne çekilebilen, bir yandan da ifade özgürlüğüyle birlikte düşünülen bir kavram. İkisi arasındaki denge nasıl kurulabilir?

Nefret söylemi konusunda çalışan birinin ifade özgürlüğünden yana olması gerektiğini düşünüyorum. Bazı vakalarda insanlar nefret söyleminden endişe duyuyor fakat ifade özgürlüğünün koruması konusunda bu çabayı göstermeyebiliyor. Halbuki nefret söylemi ifade özgürlüğüne de bir saldırı. İnsanlara zarar verebilecek bir söylem tehditkar ve korkutucuysa, ona maruz kalanlar sessiz kalır. Neticede ifade özgürlüğü zarar görür. 

‘Nefret söylemi’ kavramı siyasi araç olarak da kullanılabiliyor 

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, “Ermeni Soykırımı var’ demek Türkiye’ye yönelik nefret söylemidir’ şeklinde bir açıklama yaptı. Nefret söyleminin böyle bir bağlamda kullanılmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Nefret söylemi kavramının kullanımıyla ilgili bir kafa karışıklığı da var. Ne ifade ettiği bölgeye göre farklılık gösterdiği için bazıları tarafından tanımına uygun olmayan bağlamlarda da kullanılabiliyor. Siyasi bir araç olarak bir grubu incitmek için de kullanılabiliyor. Bu açıdan ben ‘terörist’ kelimesinin kullanımına benzetiyorum, çünkü onun da tek bir anlamı yok. Dünyada pek çok hükümet nefret söylemini, muhaliflerin, baskı altındaki grupların ya da gazetecilerin peşine düşmek için kullanıyor. Örneğin Macaristan’da nefret söylemi yasası var ama bugüne kadar bu suçtan Macar karşıtı nefret söylemi ürettikleri’ gerekçesiyle sadece Romanlar yargılandı. Nefret söylemi de önemli bir kavram, ama benim fiziksel şiddeti önlemek için ‘tehlikeli söylem’ kavramı üzerinden durmamın bir nedeni de bu. Çünkü nefret söylemi yanlış anlamlarda kullanabilir ve insanların ne olduğunu tam olarak anlamayabilir. 

Kategoriler

Güncel İnsan Hakları



Yazar Hakkında

1987 İstanbul doğumlu. Agos web sitesinin editörü; insan hakları, ifade özgürlüğü, çevre hareketleri, güncel politika ve yaşam haberleri yapıyor.