Türkiye’de tenisin öncülerinden Vahram Şirinyan, ülkenin spor tarihinde önemli bir yeri olmasına rağmen, adı hep satır aralarında kalmış, başarıları nadiren dile getirilmiş, hakkı tam olarak teslim edilememiş bir sporcu. Elimizde, kazandığı kupalarla verdiği bir poz olmasa, belki bu ad da, unutulan diğer Ermeni sporcuların arasında yerini alacaktı.
Şirinyan’ın kazandığı kupaların çoğu bugün kayıp. Birkaç fotoğraf dışında, ona dair en önemli belge, kendi ağzından yazılmış bir maç anlatımı. Gayrimüslim sporcular ve Şişlispor’la ilgili geniş bir arşiv çalışması yapan Şişlispor Eski Genel Sekreteri Jirayr Kılıçdağı’nın sayesinde, bugün, 1930’da Romanya ile Türkiye arasındaki Balkan Olimpiyatları Tenis Çiftler Finali’ni, şampiyon tenisçinin ağzından okuyabiliyoruz. Kılıçdağı, kısa süre önce bulduğu bu belgeyi Agos’la paylaştı. Vahram Şirinyan’ı kendi anlatımıyla anıyoruz.
‘Tenis kitapları alıp, anladığımca tatbik etmeye başladım’
Tenis hayatıma 1921’de, Sıraselviler, Firuzağa’da, Server Bey’in kortunda başladım ve bu sporu sevmeye başladığımdan, fırsat bulup iki eski raketi iki buçuk liraya satın alabildim. Dört lira aylıkla bu korta aza oldum ve zamanın en iyi oyuncularından Ohannesyan, Panopulos, Dunyas, Rassam ve futbolcu Zeki Rıza beyleri hayranlıkla izlemeye başladım. Kimse benimle oynamazdı tabii. Ben de onlara bakarak, vuruş hareketlerini, yandaki binanın tuğla örülü kötü duvarında çalışmaya başladım. Öğretmen yoktu, iyi geçinen oyuncular, kendi vuruş tarzlarını gösterip ‘İşte böyle vurursun’ diyorlardı.
Tatmin olmadım, Fransızca ve İngilizce tenis kitapları alıp, anladığımca tatbik etmeye başladım. Uzun, dikkatli ve devamlı çalışmalarımla, mevsim sonunda orta oyuncular seviyesine eriştim. İkinci yıl en iyilerle mücadele ettim. Üçüncü yılın sonunda bir numaraya yükseldim. Town Kulüp Turnuvası’na girdim. Taksim’de Gibson’la karşılaştık. 6-2 ve 6-4 yendim. İkinci turda turnuvanın finalisti olan Rus Boşkoviç’e 6-4 ve 7-5 yenildim. Boşkoviç, Jack Seager’a finalde 6-1 ve 6-2’lik setlerle kolay yenildi.
‘Hasmıma göz açtırmadım’
Dördüncü sene aynı turnuvaya girdim ve çetin maçlar sonunda finalist olarak Jack Seager’a karşı muradıma erdim. Bundan yukarıya gözüm olamazdı. Benden oyun itibarıyla iki klas üstün, 1,92 boyunda... Beni ezeceğinden kuşkum yoktu. Parlak oyunuyla beni de diğerleri gibi sürklase edip seyircilere gururla gösteriş yapacaktı. Tüm maçlarımda, bir kurmay gibi, hasmımı iyice tetkik edip iyi yönlerini tartardım. Kendimde en ufak bir şans dahi göremiyordum, finale varmam beni fazlasıyla memnun etmişti. Bununla beraber, çok mücadeleciydim. (...) Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu, en iyisi azimle ve bütün gücümle mücadele edip en iyi dereceyi almaktı. Stratejim ona vurma şansı vermeyip hücum inisiyatifinin daima bende bulunmasını sağlamaktı. Her ne pahasına olursa olsun sayıları ben kaybedecek veya ben kazanacaktım. Hasmıma göz açtırmadan, daima onun sayı yapma zevkine ve gururuna engel olacaktım. Bu hiç beklenmeyen, oyun tarzıma tamamen zıt taktiğim ilk meyvesini verdi. Birinci seti 4-6 kaybettiğim halde cesaretim ve moralim artarak devam ettim ve neticede, hayal bile etmediğim maçı 4-6, 6-3, 6-4 ve 6-3’lük setlerle kazanabildim. Maç devamınca hasmıma nispeten bir misli daha fazla koşmuş olmakla beraber daha dinç bitirmiştim. Bu sürpriz galibiyetim dolayısıyla, zengin bir tüccardan yeni bir raket hediye aldım. Sene 1925, Challenge Kupası, Tanin gazetesi tarafından konmuş... İki sene daha kazandım. Galibiyetlerimi 1936 senesine kadar sürdürdüm ve 53 kupaya sahip oldum.
Balkan Olimpiyat Şampiyonası günleri
1930 senesinde Atina’ya, Balkan Olimpiyat Şampiyonası’na davet edildik. Tenis takımımız, Suat, Sedat ve benden ibaretti. Sevimli idareci ve kaptanımız Bay Burhan Felek’in riyasetinde, bir tenis öğretmeni veya bir antrenörün yardımını görmeksizin, kendi bilgi ve çalışma yöntemlerimizle hazırlanıp Atina’ya vardık. Halbuki rakiplerimiz, bu bizim mahrum olduğumuz avantajlardan fazlasıyla faydalanarak hazırlanmışlardı. Teklerde Yunan Nikolaidis’i ve Bulgar şampiyonu Yordanov’u yendim, Romen Pulief’e yenildim. Suat ve Sedat kaybettiler. Olimpiyat oyunlarının tasnifinde Yunan ve Romenlerin sayısı müsavi idi. Tenis çift erkek müsabakası oynanacaktı. Biz kazanırsak Yunanistan takım halinde 1930 Balkan Olimpiyat Şampiyonu olacaktı, kaybettiğimizde Romanya kazanmış olacaktı. Umumi kanaat Romanya’nın kazanacağı lehine idi. Keza öyle düşünmekle beraber, gayemiz bütün gücümüzle mücadele edip iyi bir derece almaktı.
Her zamanki gibi çift oyun tarzımızla maça başladık. İlkin Rumenlerin üstün oyunlarının tesiri altında bocaladık ve mücadeleye girmeyip seti 1-6 kaybettik. Oyun aynı süratle devam ederken biraz tempomuzu bulmakla beraber, ikinci seti de 3-6 kaybettik. Üçüncü sette Rumenlerle az çok anlaşıp büyük bir mücadeleye girişebildik ve 3-3’e varabildik. Oyunun sürat ve tazyikini giderek artırdık ve sonunda 5-3 ileri geçerken iki sayı da kazanarak 30-0’a geldiler, maçı böylece 3-0, kolaylıkla kazanacaklarını zannederek dikkatlerini az gevşettiler. Halbuki biz gittikçe artan bir dikkat ve mücadeleyle dört sayı arka arkaya alıp, tehlikeyi atlatıp 4-5 yaptık.
Birden anlaşılmaz bir heyecan ve cesaretle hücuma geçerek fileye çıktık ve kurşun gibi vuruşları defederek oyunu kazanıp 5-5 berabere olduk. Rumenlerin şaşkınlığından faydalanarak artan cesaretimiz ve file oyunumuzla, üçüncü seti 7-5 kazandık. Şimdi 10 dakikalık istirahati müteakip kendimizden geçip rakiplerimizin başlangıçta gösterdikleri üstünlükleri aşarak 6-0 gibi bir netice elde ettik. Oyunlar 2-2 oldu.
‘Yunanlılar bizi çılgınca destekledi’
Romenler tehlikeyi görüp büyük çaba göstermeye başladı ama biz onların başlangıçtaki moral tazyikinden kurtulmuş, birer aslan kesilmiştik. Maç bütün şiddetiyle devam ederken birden santrkort doldu, Yunanlılar bizi desteklemeye başladı. Maç 3-3’e kadar karşılıklı devam etti. Sonra her sayıyı çetin bir mücadeleden sonra kazanarak, 5-3 lehimize çevirdik, sonraki oyunda iki sayı da alıp 30-0 olduk. Bilahare 30-30’a vardılar. Unutulmaz bir mücadele ve heyecandan sonra 40-30 olduk. (...) En nihayet dört kişilik bir vole mücadelesinden sonra topu başımızın üzerinden aşırıp bizi müdafaaya soktular. Aniden “Sedat, ben alıyorum” diye bağırarak geriye fırladım, çömeldim topun altına ve Allahıma sığınarak bütün gücümle yapıştırdım smacı. Top fileyi sıyırarak geçip Rumenlerin raketine çarparak fileye takıldı. Böylece hayatımızın maçını kazanarak, memleketimize bu galibiyetle döndük, hayatımızın en şerefli ve mutlu anlarını yaşadık.
Rumen Prens Kantakuzino ve Pulief’ten müteşekkil çifti yenmemiz Yunanlıların Balkan Şampiyonluğu’nu kazanmalarına sebep oldu. Yunanlılar bizi maç esnasında çılgınca destekledikten sonra hararetle tebrik ettiler. Sefarethanemizde tebrik ve iltifatlarla ile karşılandıktan sonra şampanyalarla şereflendirildik. Nihayet zamanın Başbakanı Mihalakopulos’un imzasını havi madalya ile birlikte Sedat’a ve bana birer şampiyonluk belgesi verdiler. Yıl 1930...
Sefirin takdiri
Arada sefirimiz ekselans Fethi Okyar’ın davetine uyarak, birlikte çift müsabakalar oynadık, Vedat Abut ve Baldini Raymon’a karşı, Town Kulüp kortlarında... Keza Amerikan sefiri Sir John Grew’le birlikte Tarabya Summer Palas kortlarında sosyal partiler oynardık. En enteresanı, İngiliz sefiriyle oynadığımız partiler olurdu. Bir gün beni tebrik için Tarabya Oteli’ne çaya davet edip, şöyle dedi: “Sen ve finalistler arasındaki farkın, her sene azalacağına gittikçe arttığını görüyorum. Bu kabiliyetini artırmak ve şöhretli oyuncularla karşılaşabilmek için iki senelik Avrupa turnesini tavsiye ediyorum. Göreceksin, onların seviyesine varacaksın. Onları yakından gördüğümden, senin muvaffak olacağına inanıyorum.” Pek çok sevindim ve ümitlendim, fakat çalışmam gerekirdi ve dahası, böyle iki senelik bir turneye maddi imkânlarım yetersizdi. Ruhumun tatlı okşanışı ile kaldım.
Yılmaz bir mücadeleci: Vahram Papazyan
Vahram Şirinyan 1908’de Adapazarı’nda doğdu. 1926’da kurulan Nor Şişli Spor Kulübü’nün tenis şubesinin ilk sporcuları arasında yer aldı. Teklerde ve çiftlerde, 1925’ten 1936’ya kadar Türkiye şampiyonluklarında birinciliği kimseye kaptırmazken, Tanin gazetesinin düzenlediği ‘Challenge Kupası’nı dört yıl üst üste (1924-1927) kazandı. Şirinyan’ın ve Türkiye tenis tarihinin en büyük başarılarından biri de, 1930’da Atina’da düzenlenen Balkan Olimpiyatları’nda Sedat Erkoğlu’yla birlikte elde ettiği çiftler birinciliği. 1953-1983 arası tenis eğitmeni olarak görev yapan ve 1970’te ‘Türkiye Cumhurbaşkanlığı Türk Sporu Şeref Belgesi’ne layık görülen Şirinyan, 1992’de aramızdan ayrıldı.