Sarkis Seropyan ya da direnen belleğimizin mimarı

MASİS KÜRKÇÜGİL

Agos bir dizi açıdan ilklerin buluştuğu bir yuva oldu. Agos’u yaratan ve Agos’un yeniden yarattığı iki insan deyince, akla Hrant’la birlikte Sarkis Seropyan geliyor.

Ne Hrant meslekten gazeteci veya düşünürdü, ne de Sarkis Seropyan meslekten gazeteci veya tarihçi. Belki de böylesi, onları farklı kıldı. Hrant’ı yitirdiğimizde evladını yitirmekten beter olmuştu. Agos ikisi için de evlattan öteydi.

Sarkis Seropyan, Türkiye Ermenilerinin tükenmekte olan - direnen kültür hayatının arkeoloğuydu sanki. Uzun yıllar boyunca bir otodidakt olarak sağladığı ‘disiplinler dışı’ birikimi nerede değerlendireceğini bilemediği bir dönemde, Agos ona pek bildik olmayan bir kulvar sağladı. Ansiklopedik bilgisinin yanı sıra, akla hayale gelmeyecek konularda bir danışman gibiydi. Derinlemesine araştırma yapmaya niyetli olanlar bile kestirmeden onun süzgecine başvurmadan edemezdi. Belleklerden kazılmış mekânları, oralara gitmemiş olsa bile, değme rehberden iyi anlatırdı.

Yazdıklarının yanı sıra yazmadıkları, sohbetlerde anlattıkları veya kendisine başvuranların notlarında yer alanlar, aynı zamanda onun çelebi kişiliğinin bir ürünü.

Bizim gibi arada kalanlar için bir köprü işlevi de görüyordu. Ama daha önemlisi, bellek boşluğuna meydan okuyanlar için bulunmaz bir kaynaktı. Bu toprakların kökü kazılan belleğinin yeniden canlanmasına katkıda bulundu. Geride kalanlar bu belleği yeniden canlandırmak ve “Bir daha asla” diyerek unutulmamasını sağlamaya çalışarak, ona olan saygılarının da bir gereğini yerine getireceklerdir.