SERKAN SARIATAŞ (Dersimli Ermeniler ve Aleviler Dostluk Derneği adına)
Pınarlardan çıkan suyun damlalarına borçludur heybetini ırmaklar. Çobanın bakracından dökülen süt, nice aşklara, özlemlere, yerinden bir ayrıkotu gibi sökülüp atılmış nice gurbetçiye duygu dili olmuştur; “Munzur’dan bir tas su!” Zorbalık metruk zamanların berrak tınısını boğmak istediğinde, mecazımızı yitirdik susarak, pusarak, sinerek. Yılgın havalara kanmadan yaşayanların yurdu, başını hep dik tuttu o dik başlı, açık alınlı bir Axparik! “Hangi ağacın yapraklarını siyah kadifeyle örttün ölüm? Hangi sözü bana verdin de benden geri aldın ey Dil!” Sessizlik.
Yüz yıllık acı, seksen yıllık ömrün orta yerine gelip oturmuş, sesteki koca bir düğüm gibi. Biraz daha sabırlı olsaydı hani 24’cü gününe kadar çığlık ayının... Hani gelip şöyle bir bakıverseydi de “Daha bekle” deseydi, 1935’te Sivas’ta doğan Sarkis Amca’ya. Atalarının ardıllarını görseydi, içi şen olsaydı sabah güneşinin mahmur keyfiyle. Su aksaydı, ovadaki ağaç yapraklarını usul usul sallayıp dursaydı, dağdaki son kar parçası da eriseydi, ölüm dursaydı, az biraz bekleyip sonraya kalsaydı! Sessizlik.
Gergis Baba’nın dağ keçilerinin ayak bastığı toprakları bırakıp bize, düştün ardına Munzur’un sularıyla yıkanıp. Arzusunu taşıdığın gün emanetindir tedirgin güvercinlerine. İşte buradayız axparik, sesinin tınısında, dilindeki ezginin içinde. “Ey başucumuza dikilen ölüm, uçurum dibinde gözlerini hayata açan çiçekleri solduramazsın. Az biraz bekle, kalanlara selam edilsin, çığlıkla hasbıhal eylensin, ırmaklarında yıkanılsın yüz yıllık cıvıltının.” Sessizlik.
Sarkis Seropyan; bizlerin yoldaşı. Elinde penseyle, tornavidayla atıldı acıyı tamir etmeye. Ruhunu onardı düşlerimizin. Halkını kıran, kıramadıklarını sindiren barbarlığa müsamaha göstermedi. O anlattı, o anlattıkça duyduk yangın yerinin sıcaklığını. İçimiz yandı, biz yandık, daha da yanarız. Seni tanıdıkça dönüş yolu berraklaştı daha bir. Uzattığın el avuçlarımızın içinde sımsıkı kavrandı, yarına devredilmek üzere. Yaşamına sığdırdığın ne varsa güzel, özgür günlere taşıyacağız. Korkuyla yaşanmasın diye, onları cehenneme süreceğiz. Sessizlik.
Toprağına dokunduğun Dersim’i çok sevdin, Dersim de seni sevdi. Havasını kokladığın topraklar sana sevgi besledi. Topraklardan süzülmüş suları son nefesinde dillendirdin, “Munzur Suyu” dedin. O su, altında ebediyete uzandığın yorganını ıslatsın istedin. Yorganına nehrini taşıyacağız Munzur’un. Ebedi istirahatgâhında en uzun ve en güzel uykunu uyu. En güzel rüyalarını huşu içinde gör, sakin, basiretli dosta yaslanır gibi yaslan arkana ve izle bizi Sarkis Amcacığım. Seni çok sevdik, çok özleyeceğiz. Sen yalnızca Garine’nin, Kuyriğin ve Vağarşag’ın değil, bizim de ebeveynimizsin. Işıklar içinde uyu. Başımız sağ olsun. Sessizlik.
*Derin kuyu