Toplumsal mühendislik, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin devlet ve toplum ilişkilerinin kurulmasında kullandığı önemli yöntemlerden. İskân, asimilasyon ve kırım bağlamında değerlendirilebilecek bu politika, İttihatçıların ideolojik ve politik seyirlerinde karşımıza net bir şekilde çıkıyor. İttihat Terakki’nin imparatorluğu Türkleştirme ve Müslümanlaştırma politikası, Kemalistler tarafından devralınarak sürdürüldü. Şükrü Kaya, bu politikanın uygulayıcıları içinde ilk sıralarda yer alan isimlerden biri.
1882’de İstanköy’de doğan Şükrü Bey, Galatasaray Lisesi (Mekteb-i Sultani) ve Hukuk Mektebi’nde eğitimini tamamladıktan sonra sulh hâkimliği ve mülkiye müfettişliği gibi görevler üstlenir. Şükrü Bey’in en önemli görevi ise savaş başladıktan hemen sonra getirildiği İskân-ı Aşâir ve Muhâcirîn Müdirîyeti görevidir. Sevkiyat Reis-i Umumisi olarak iş başı yapan Şükrü Bey, Ermeni tehcir ve kırım sürecinin yürütücülerindendir.
Tehcir sırasında görülen aksaklıkları görüp merkezi uyaran, tehcirin bizzat Ermeniler tarafından finansmanının sağlanmasını öneren, daha sonra Halep bölgesine giderek oradaki toplama kamplarının idaresi işini yapan yine Şükrü Bey’dir. Özellikle soykırımın ikinci safhası olarak adlandırılan, toplama kamplarının boşaltılması ve Ermenilerin bölgedeki Müslüman nüfusun yüzde 5-10 oranını geçmeyecek şekilde yeniden iskan edilmesinde önemli katkısı vardır. Bu politika gereği, sürgün boyunca hayatta kalıp toplama kamplarına ulaşan Ermenilerin büyük çoğunluğu katledilmiştir.
"Son çözüm, Ermeni ırkının ortadan kaldırılmasındadır. Ermenilerle Müslümanlar arasında öteden beri var olan çatışmalar artık son aşamasına ulaşmıştır. Zayıf olan ortadan yok olacaktır."
Şükrü Bey’in 18 Aralık 1915 tarihinde Bağdat Demiryolu’nun yapımında görev alan Alman mühendis Bastendorff’a söylediği şu sözler, Ermenilere yönelik politikanın soykırım boyutunu açık bir şekilde göstermektedir: “Son çözüm, Ermeni ırkının ortadan kaldırılmasındadır. Ermenilerle Müslümanlar arasında öteden beri var olan çatışmalar artık son aşamasına ulaşmıştır. Zayıf olan ortadan yok olacaktır.”
Şükrü Bey, Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin dış ilişkiler sorumlusu olarak faaliyet yürütür, ancak tehcir ve savaş sırasındaki faaliyetlerinden dolayı yargılanmak üzere tutuklanır ve Bekirağa Bölüğü’ne konur. Burada, kendisini ziyaret edenler arasında Mustafa Kemal de bulunmaktadır. Şükrü Bey, daha sonra İngilizler tarafından Malta’ya götürülür. Ermenilerin sürgünü sırasında toplu katliam yapmakla suçlanır. 6 Eylül 1921 tarihinde Malta’dan firar eder ve Anadolu’ya gelerek Kemalist güçlere katılır.
Menteşe milletvekili olarak Meclis’e giren Şükrü Bey, Ziraat Vekilliği ve Hariciye Vekilliği gibi görevlerin ardından 1927’de, on bir yıl sürecek olan Dâhiliye Vekilliği görevine atanır. Bu bağlamda, Şükrü Bey, Türk ulus devletinin oluşum sürecinde, rejime karakterini veren Türkleştirme politikasının yürütücülerinin başında gelir, devletin Türklük temelinde inşası için faaliyetlerde bulunur.
Bu faaliyetlerin başında 2510 sayılı ve 10 Haziran 1934 tarihli İskân Kanunu gelmektedir. Kanunun birinci maddesi amacını açıkça ortaya koymaktadır; bu kanunla “Türkiye’de Türk kültürüne bağlılık dolayısı ile nüfus oturuş ve yayılışının” düzeltilmesi hedeflenmektedir. Şükrü Kaya, kanunun asimilasyonu amaçladığını gizlemez, bununla “tek dille konuşan, bir düşünen aynı hissi taşıyan bir memleket” oluşturulacağını belirtir. Bu kapsamda, Türk olmayan unsurların Türkleştirilmesi için Türk göçmenlerin kabulü süreci başlar, ülke mıntıkalara ayrılarak iskan bölgeleri çizilir.
Şükrü Kaya’nın Dersim bölgesinin dönüştürülmesinde de büyük payı vardır. 1931’de hazırladığı raporda, silahların toplanması, aşiret reislerinin aileleriyle birlikte batıya sürülmesi gerektiğini belirtir. 1935’te çıkarılan Tunceli Kanunu’nun hazırlanması ve uygulamaya konmasında da aktif rol oynar. Dersim bölgesinin Türkleştirilmesi için yatılı bölge okullarına Dersim’den çocukların getirilerek eğitilmesini önerir, böylelikle Türk kültürünün tam manasıyla yerleşebileceğini savunur. Daha sonrasında Dördüncü Umumi Müfettişlik kurulur ve böylelikle Dersim bölgesinde ‘ıslahat’ adı altında yıkım süreci başlamış olur.
1936’da CHP Genel Sekreteri olan Şükrü Kaya, Mustafa Kemal’in ölümünün ardından Tevfik Şükrü Aras ile birlikte İsmet İnönü’ye karşı cephe alır, bu iktidar çekişmesinin ardından tasfiye edilir. 1939’da milletvekili adayı olarak gösterilmemesinin ardından siyaset arenasından çekilir ve 1959’da ölür.
İskan, asimilasyon ve kırım temelli toplumsal mühendis projesinin yürütücüsü olan Şükrü Kaya, Ermeni Soykırımı’ndan Dersim’in ‘ıslahı’na kadar olan sürecin karar alıcıları arasında yerini alır, Türklük ekseninde bir devlet inşasının gerçekleşmesinde başat rolü oynar.