Menderes Çınar: "Erdoğan-Davutoğlu gerilimi kaçınılmaz"

Başkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Menderes Çınar, Erdoğan’ın ‘izleme komitesi’ne ilişkin açıklamaları ve Bülent Arınç’ın çıkışlarıyla gündeme oturan AKP içi gerilimin dinamiklerini yorumladı.

Erdoğan-Davutoğlu gerilimi, Türkiye kamuoyu için alışıldık bir durum değil. Bunu neye bağlıyorsunuz? Neden böyle bir gerilim yaşanıyor?

Bu gerilimin en önemli ve temel nedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık sistemini geçiş için verdiği mücadele. Bu mücadele aynı zamanda kendi partisi içindeki bir kesimi de kapsıyor. Erdoğan’ın başkanlık talebi kendi partisinin de bir kesiminde revaç bulmuyor.

Başbakan Davutoğlu da başkanlık sistemini istemeyen kesimde mi yer alıyor?

Bu, aslında Davutoğlu’nun kişisel tercihinden bağımsız bir durum. Davutoğlu’nun yerinde başka birisi de olsaydı aynı gerilim yaşanabilirdi. Sonuçta, yetkili ve sorumlu bir başbakan var ve bunun karşısında, aslında sahip olduğunun çok ötesinde yetki kullanmak isteyen ve fiilen başkanlık sistemine geçişi zorlayan bir cumhurbaşkanı var. Bu pozisyonlar üzeirnden gerilimin olmaması mümükün değil.

‘Gerilimler başka konularda da yaşanabilir’

Peki Davutoğlu yerine Erdoğan’ın taleplerine rahatlıkla karşılık verecek bir ismin başbakan olması neden mümkün olmadı?

O kadar düşük profilli birinin partiyi seçime götürmesi mümkün olmazdı. Başbakan olduğu ilk gün Erdoğan’ın memuru olarak algılanacak birinin partiyi 7 Haziran seçimlerine götürmesi ve bu seçimden başarılı çıkma ihtimali çok düşüktü. Bu nedenle başbakanlığa Ahmet Davutoğlu ayarında birisi getirildi. Bu gerilim de göze alındı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkanlık sistemine geçiş için bu gerilimi daha ilk günden göze almıştı. Bedelli askerlik yasasında uç veren gerilim, Hakan Fidan’ın aday adaylığında da tekrar kendini gösterdi ve son olarak ta çözüm süreci ve izleme komitesi tartışmasıyla tavan yaptı. Bu tür gerilimler önümüzdeki dönemde başka konularda da yaşanabilir.

İzleme komitesi demişken, Kürt sorununda çözüm sürecinin sonuna gelindiğini söyleyenler de var. Erdoğan bu tavrıyla çözüm sürecini sonlandırmış mı oldu?

Bu doğru bir yorum değil bence. Erdoğan daha önce de benzer çelişkilere düştü. Bu, çözüm sürecinin bittiği ya da biteceği anlamına gelmez. Erdoğan şu anda seçime ve başkanlık sistemine odaklanmış durumda. Bu süreçte oylarının HDP’ye ya da MHP’ye kaptırmamak için her şeyi söyleyebilir. Hatırlayın, 2011 seçimlerinde de HDP için “sorunun bir parçası” demişti. Ama aradan geçen 4 yılda HDP çözüm sürecinde önemli bir rol üstlendi. 7 Haziran 2015 seçimlerinde ise Erdoğan partisinin başkanlık sistemine geçiş için gerekli oyu almasını istiyor. Bunun için de HDP’ye oy kaptırmamak için HDP’yi hedef alıyor. Dolmabahçe’de AKP’lilerle HDP’lilerin bir arada fotoğraf vermesini eleştirirken de izleme komitesine karşı çıkarken de temel motivasyonu HDP’nin oy oranının artmasına engel olmak. Öte yandan MHP’ye oy kaptırmamak da Erdoğan’ın bir başka hedefi. 7 Haziran seçimlerine kadar bu söylem devam eder.

Peki, Bülent Arınç- Melih Gökçek gerilimiyle birlikte ‘AKP’de bölünme olur mu?’ sorusu da gündeme geldi. Bazı analistler Süleyman Demirel’in AP’si, Turgut Özal’ın ANAP’ının da dış rekabetle değil, kendi içinden bölünerek küçüldüğünü örnek gösteriyor ve AKP’nin de aynı süreci yaşayabieceğine dikkat çekiyor. Buna katılıyor musunuz?

Katılmıyorum çünkü öncelikle hem AP hem de ANAP, tarihlerinin en güçlü dönemlerinde bölünmediler. İkisi de oy kaybetmeye başladıkları, siyasi güçlerinin zayıfladığı dönemlerde bölündüler.  Oysa AKP şu anda çok güçlü. Böyle bir dönemde AKP’nin bölünebileceğine ihtimal vermiyorum. Kimse bu kadar güçlü bir partiden kolay kolay ayırlmak istemez. Ancak 7 Haziran seçimlerinde önemli bir yenilgi söz konusu olursa bu ihtimal devreye girer.

‘Son sözü kendinin söylemesi Erdoğan için önemli bir motivasyon’

Peki 7 Haziran seçimlerinde AKP Erdoğan’ı başkan yapacak bir oy çokluğuna ulaşırsa ne olur?

O zaman bu gerilim büyük ölçüde düşer. Parti içinde Erdoğan’ın liderliği bir kez daha tescil edilir. Yola bu şekilde devam edilir.

Peki AKP tek başına iktidar olamazsa ne olur?

İşte o  zaman gerilim iyice artar. Erdoğan’ın şimdi geçerli olan sistemdeki yerine razı olması gerekir. Olmazsa Başabakan kim olursa olsun bu gerilim artarak sürer ve yol ayrımına gelinebilir. Ama bütün bunlar için öncelikle seçim sonuçlarını görmek gerekir.

Biraz önce değindiğimiz Erdoğan’ın Davutoğlu ile çelişen ifadelerinden biri de Diaspora konusunda oldu. Davutoğlu “Diaspora bizim diasporamızdır” derken Erdoğan geçen gün “Eyy Diaspora” diye söze başlayarak çok sert ifadeler kullandı. Bu çelişkiyi nasıl açıklayabiliriz?

Öncelikle şunu söyleyeyim; Davutoğlu zaman zaman bazı ortamlarda duygusal çıkışlar yapıyor. Onun “gönülden gönüle” konuşmak diye bir ifadesi var. Zaman zaman “gönülden gönüle” konuşacağım diye gerçeklikle bağı zayıf olan duygusal çıkışlar yapıyor. Erdoğan ise bu tür çıkışları hesaplayarak yapıyor. Şu anda Diaspora’ya yönelik bir hamleye şu ya da bu nedenle ihtiyaç duymuştur. Tabii bunu söylerken şunu da unutmamak gerekir: Davutoğlu’nu zor durumda bırakmak ve son sözü kendisinin söyleyeceğini bir kez daha göstermiş olmak da Erdoğan için çok önemli bir motivasyon.         

Kategoriler

Güncel Türkiye Gündem



Yazar Hakkında

1967 İstanbul doğumlu. Agos yazı işleri müdürü ve kitap eki Kirk'in editörü; güncel politika, dini akımlar, tarihle ilgili güncel tartışmalar ve yeni çıkan kitaplar hakkında haberler yapıyor.