Tarih Vakfı’nın yürütmekte olduğu Geçmişten Günümüze Azınlık Okulları Projesi kapsamında 3 Nisan Salı günü “Yeni Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği Azınlık Okullarının Sorunlarını Çözüyor mu?” başlıklı bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıda 20 Mart'ta Resmi Gazete'de yayımlanan yeni yönetmeliğin azınlık okullarının köklü sorunlarına çözüm getirip getirmediği ve bu okulların taleplerini ne ölçüde karşıladığı masaya yatırıldı.
Nurcan Kaya (Proje Araştırmacısı/Rapor Yazarı), Garo Paylan (Yeşilköy Ermeni İlköğretim okulu), Gürel Tüzün (Tarih Vakfı) ve Mihail Vasiliadis’in (Apoyevmatini Gazetesi) konuşmacı olarak katıldıkları toplantıda Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanan ve 20 Mart 2012 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan yeni Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği'nin azınlık okullarının köklü sorunlarına çözüm getirip getirmediği ve bu okulların taleplerini ne ölçüde karşıladığı masaya yatırıldı.
Toplantıda, medyada yer alan 'M.E.B.'den azınlıklara okul hakkı' ya da 'T.C. vatandaşı olmayanlara azınlık okullarında eğitim hakkı' gibi değerlendirmelerin gerçeği yansıtmadığı,
- Azınlık okullarının ne yabancı ne de özel okul olduğu, bu nedenle Özel Öğretim Kurumları Kanunu ve Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğine tabi olmamaları ve azınlık okulları ile ilgili ayrı bir mevzuatın hazırlanması gerektiği;
- Azınlık okullarında yabancı uyruklu öğrencilerin (Ermenistanlı ve Yunanistanlı çocuklar dahil) diploma alan öğrenciler olarak okumasının hala mümkün olmadığı;
- Mütekabiliyet ilkesinin azınlık okullarına uygulanmasının hak ihlali olduğu;
- Azınlık okullarında devlet tarafından atanan Müdür Başyardımcısının varlığının okulda iki başlı bir yönetime sebep olduğu ve son verilmesi gereken bir pozison olduğu;
- Azınlık okullarında görev yapan Türkçe ve Kültür Dersleri öğretmenlerinin atanma usulü ve görev sürelerine dair meselelerin hala çözümlenmediği ve
- Yeni Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğinin bu meselelerin hiçbirini çözmediği ifade edildi ve bu sorunlara yakın zamanda çözüm bulunmaması halinde mevcut azınlık okullarının dahi kapanabileceğine dikkat çekildi.
Toplantıda basın mensuplarına dağıtılan, azınlık okulları ve mevuzattan kaynaklı sorunlar konusunda özet bilgi içeren metin aşağıda yer almaktadır.
AZINLIK OKULLARININ TEMEL SORUNLARI
VE YENİ ÖZEL ÖĞRETİM KURUMLARI YÖNETMELİĞİ'NİN GETİR(ME)DİKLERİ
20 Mart 2012’de 28239 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği konusunda basında yer alan 'MEB'den azınlıklara okul hakkı', 'TC vatandaşı olmayanlara azınlık okullarında eğitim hakkı', 'MEB’den azınlık açılımı”, “Bu okullarda yalnız kendi azınlığına mensup TC vatandaşlarının çocukları okuyabilir ifadesi kaldırıldı' vb. başlık ve haberlerle yeni yönetmelikle azınlık okullarının sorunlarına çözüm getirilmiş gibi bir hava yaratıldı. Oysa azınlık okullarının yaşadıkları sorunlar hâlâ olduğu gibi durmaktadır.
AZINLIK OKULLARI HAKKINDA
20. Yüzyıla kadar Anadolu’da binlerce azınlık okulu vardı, bugün sadece 22’si hayatta
Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre 1894 yılında, tüm İmparatorluk bünyesinde kapsamlı bir özerklikten yararlanan 6.437 gayrimüslim okulu bulunmaktaydı. Bunlar arasında Rumlara, Gregoryen Ermenilere, Ermeni Katoliklere, Musevilere, Bulgarlara, Sırplara, Ulahlara, Katoliklere, Bulgar Katoliklere, Ermeni Protestanlara,Rum Katoliklere, Süryanilere, Keldanilere, Süryani Katoliklere, Keldani Katoliklere, Marunilere, Samirilere ve Yakubilere ait okullar bulunmaktaydı.[1] Sadece İstanbul’da Rum, Ermeni, Ermeni Katolik, Musevi ve Bulgarlara ait 302 okul bulunmaktaydı ve bu okullarda toplam 29.850 öğrenci okumaktaydı.[2]
Ermeni Patrikhanesi’nin 1901 yılında hazırladığı çizelgeye göre ise aynı yıl Anadolu’da 818 Gregoryen Ermeni okulu bulunmaktaydı ki bu sayı sadece semt okullarını kapsamakta; Katolik ve Protestan Ermeni okullarını, merkezi ve yüksek okullar ile özel okulları kapsamamaktaydı.
1913-1914 öğretim yılında ise vilayet ve livalardaki (bağımsız sancaklardaki) özel iptidailerde (ilkokul) cemaatlere ait okul sayısı 2.596’ydı ve bunların dağılımı şöyleydi: 1.245 Rum okulu, 1.084 Ermeni okulu, 131 Musevi okulu, 6 Bulgar okulu, 1 Keldani okulu, 29 Süryani okulu, 35 Maruni okulu, 2 Protestan okulu, 46 Katolik okulu, 1 Samiri okulu.[3]
1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulmasından sonra sadece Ermeni, Rum ve Musevilerin kendi dilerinde eğitim veren kurumlarını yönetme hakları korundu. Lozan Antlaşması’nın 40. ve 41. maddeleri ile varlıkları güvenceye alınan azınlık okulları pek çok bürokratik sınırlama ve dış siyasete bağlı olarak sürekli değişen haksız uygulamalara maruz bırakıldı. Bu uygulamalar ve eğitim sistemindeki genel problemler 'azınlık' okullarının yıldan yıla öğrenci kaybetmesine ve çoğunun kapanmasına yol açtı. 1924-1925 öğretim yılında dahi ülkede 138 azınlık okulu varken, bugün Türkiye’de tamamı İstanbul’da olmak üzere sadece 16 Ermeni okulu, 5 Rum okulu ve 1 Musevi okulu bulunmakta ve bu okullarda toplam 3.070 dolayında Ermeni, 210 Rum ve 580 Musevi öğrenci okumaktadır. Özellikle Rum okullarında kapasitelerinin çok altında sayıda öğrenci okumaktadır. Örneğin Zoğrafyon Rum Lisesi’nin öğrenci kapasitesi 300 kadarken, okula kayıtlı öğrenci sayısı 42’dir. Resmi olarak açık gözüktüğü halde öğrenci yetersizliği ve başka nedenlerle faaliyet yürütemeyen 20’nin üzerinde azınlık okulu bulunmaktadır. Öğrenim vermekte olan azınlık okullarının açık kalabilmesi için onyıllardır yaşadıkları sorunların acilen çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki uluslararası ve bölgesel sözleşmeler ve birçok ülkedeki uygulamaların belirlediği standartlar azınlıklara kendi dillerinde eğitim veren eğitim kurumlarını kurma ve yönetme hakkı verirken, devletlerin de azınlık okullarının idaresini zorlaştırmayacak kurallar koymalarını, öğretmen yetiştirilmesi ve ders materyallerinin hazırlanması ile okul giderlerinin karşılanması gibi konularda azınlık okullarına her türlü desteği vermelerini gerekli kılar. Aşağıda azınlık okullarının yaşadıkları sorunlardan, doğrudan kanun ve yönetmelikle ilgili olanlar kısaca ele alınmıştır:
YÖNETMELİK SORUNLARI ÇÖZMEZ, AZINLIK OKULLARINA
DAİR KAPSAMLI VE AYRI BİR MEVZUAT GEREKLİ
Azınlık okulları ne özel ne de yabancı okullardır. Azınlık okulları yabancı okullar değillerdir çünkü bu okullar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kişilerce yönetilen cemaat vakıflarına bağlı, okul yöneticileri yine TC vatandaşı olan ve ülkedeki tüm öğretmenler ve okul idareciler kadar mevzuatı ve Türkçeyi bilen kişilerden oluşan okullardır. Azınlık okulları özel okullar değillerdir, çünkü bu okullarda öğrenci başına kayıt ücreti alınmaz. Okullar, bağlı bulundukları vakıfların ayırdığı bütçe ve veli bağışlarıyla ayakta durmaya çalışırlar. Bağışta bulunamayan azınlık mensubu velilerin çocuklarının kayıt taleplerinin geri çevrilmesi mümkün değildir.
Bu farklılıklar nedeniyle azınlık okullarına dair ayrı bir kanun ve yönetmelik çıkarılması gerekirken okullar hâlâ 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu'na tabi tutulmakta ve yeni yönetmelikte de özel okul muamelesi görürken yabancı okullarla birlikte anılmalarına devam edilmektedir (Örn. Md: 28: Yabancı ve azınlık okullarında görevlendirme). Bu okullar özel öğretim kurumu muamelesi gördükleri için özel okulların uymakla yükümlü oldukları standartlar yönergesine uymak zorunda kalmaktadır. Bu da azınlık okullarının belirlenen kontenjanın üzerinde öğrenci almalarına engel olmakta, ayrıca zorluklarla denkleştirilen bütçelerle ayakta durmaya çalışan azınlık okullarına büyük külfetler yüklemektedir.
Azınlık okullarına dair ayrı bir kanun ve yönetmeliğe ihtiyaç duyulmaktadır. İlgili mevzuat hazırlanırken bu konuda azınlık okullarının hazırladıkları taslak metinlerin dikkate alınması ve diyalog yoluyla sorunlara kalıcı çözüm getirecek bir mevzuatın hazırlanması önerilmektedir. Özel okul olmayan bu okulların tüm giderlerinin karşılanması için devlet bütçesinden pay ayrılması gerekmektedir.
YABANCI UYRUKLU ÖĞRENCİLERİN AZINLIK OKULLARINDA OKUMASI SORUNU ÇÖZÜLMEMİŞTİR
Her ne kadar medyada Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmayanlara azınlık okullarında okuma hakkı tanındığı yolunda haberler yer alsa da yönetmelikte yapılan değişiklik bu konuda var olan sınırlamayı ortadan kaldırmamaktadır. Eski yönetmelikte yer alan “Bu okullarda, yalnız kendi azınlığına mensup Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çocukları okuyabilir,” ifadesi (Md: 53/4) yeni yönetmelikte yer almamaktadır. Ancak 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nda bu sınırlama durmaktadır (Md: 5/c/1) ve kanunda yer alan bir sınırlamanın yönetmelikle ortadan kaldırılması mümkün değildir. Yani Kanun değiştirilmediği sürece azınlık okullarında sadece TC vatandaşı olan ve aynı azınlığa mensup çocuklar okuyabilecektir.
Yabancı uyruklu öğrencilerin azınlık okullarında okuması özellikle Ermeni ve Rum azınlık okullarını ilgilendirmektedir, çünkü İstanbul’da yaşayan Yunanistan ve Ermenistan uyruklu çocukların Rum ve Ermeni okullarında diploma alan öğrenciler olarak okumaları mevcut mevzuata göre hâlâ mümkün değildir. Bu durum Türkiye’de bulunan Ermenistan ve Yunanistanlı çocukların eğitim hakkını sınırlarken, öğrenci sıkıntısı çeken ve kapanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Rum okullarının da daha fazla öğrenci edinmelerine engel teşkil etmektedir.
Basında Ermenistanlı çocuklarla ilgili haberler nedeniyle gündeme gelen ‘misafir öğrencilik’ konusunda yeni yönetmelik bir farklılık getirmemektedir. Yeni yönetmelikte, önceki yönetmelikte yer alan ifade tekrarlanmış ve özel okullarda (azınlık okulları dahil) yabancı uyruklu misafir öğrencilerin de öğrenim görebileceği, ancak bu öğrencilere diploma düzenlenemeyeceği; okuldan ayrılanlara diploma yerine, gördükleri derslere ve aldıkları notlara ilişkin okul yönetimince düzenlenen bir belgenin verilebileceği düzenlenmiştir (Md: 51/5).
MÜTEKABİLİYET İLKESİ NEDENİYLE HAKLARIN SINIRLANMASI İNSAN HAKLARI İHLALİDİR
Daha önceki yönetmelikte olduğu gibi yeni yönetmelik de bazı azınlık okullarında mütekabiliyet ilkesinin uygulanmasından söz etmektedir (Md. 28/2/b; Md. 50/2). Bu ilke yanlış bir alanda ve çok yanlış bir biçimde uygulanmaktadır. Mütekabiliyet ilkesi bilindiği üzere bir ülkede bulunan yabancı uyrukluların bazı hak ve prosedürlerden yararlanmaları (örneğin mülk edinme ) konusunda başvurulan bir ilkedir ve bir ülkenin kendi yurttaşlarına karşı mütekabiliyet ilkesini kullanması mümkün değildir. Bu ülkenin yurttaşları olan azınlıkların kurduğu eğitim kurumlarına ders materyali temini, öğretmen atanması vb. konularda bu ilkenin uygulanması azınlıkların eğitim haklarını ihlal etmektedir, zira mütekabiliyet ilkesinin bu şekilde uygulanması azınlıkları ‘yabancı’ durumuna düşürmekte, rencide etmekte ve onları uygulamada pek çok bürokratik ve siyasi sorunla baş etmek zorunda bırakmaktadır. Örneğin Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan Kültür Anlaşması çerçevesinde İstanbul’daki bir Rum okuluna ihtiyaç olması halinde Yunanistan’dan ders materyali ve/ya öğretmen getirilebilmesi için, aynı sayıda ders materyali veya öğretmenin Batı Trakya’daki okullara gönderilmesi gerekmekte; bu gerçekleşmezse İstanbul’daki Rum okulları öğretmensiz veya materyalsiz kalmaktadır.
MÜDÜR BAŞYARDIMCISI POZİSYONU KALDIRILMALIDIR
1937 yılında başlatılan, 1948-1949 yılında son verilen ve 1962 yılında yeniden ihdas edilen, daha önce Türk Müdür Başyardımcısı olarak, şimdi ise Müdür Başyardımcısı olarak anılan pozisyon yeni yönetmelikte de yer almaktadır (Md. 28/2/a). Müdür Başyardımcıları MEB tarafından azınlık okullarına atanan ve okul yönetimini okulların müdürleriyle paylaşan kişilerdir. Türkçeyi ve mevzuatı bu ülkede yaşayan herhangi bir okul idarecisi kadar bilen müdürler tarafından yönetilen azınlık okullarında müdür başyardımcılarının görev yapması ve ‘azınlık okullarına göz kulak olması’ azınlıkları rencide etmekte, yönetimde çift başlılığa neden olmaktadır. Okullarda görev yapan Türkçe ve Kültür dersleri öğretmenlerinin sicil amirleri halen müdür başyardımcılarıdırlar. Herhangi bir dış yazışma ancak müdür başyardımcılarının imzasıyla yapılabilmekte, azınlık okullarına kayıt başvurularını azınlıkları tanımayan müdür başyardımcıları karara bağlamaktadırlar. Yani bir öğrenci adayının azınlık olup olmadığına, dolayısıyla azınlık okulunda okuma hakkının olup olmadığına müdür başyardımcıları karar vermektedir. Okul müdürleri izindeyken müdür başyardımcıları otomatik olarak müdürlere vekalet etmektedirler, ama müdür başyardımcıları izindeyken ancak Türkçe ve Kültür dersi öğretmenlerinden biri müdür başyardımcısına vekalet edebilmektedir.
TÜRKÇE VE KÜLTÜR DERSLERİ ÖĞRETMENLERİ
1955 yılında kabul edilen 6581 Sayılı Azınlık Okulları Türkçe ve Türkçe Kültür Dersleri Öğretmenleri Hakkında Kanun hükümlerine göre Türkçe ve Türkçe Kültür dersleri olarak anılan Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih, Coğrafya, İnkılap Tarihi, Milli Güvenlik ve Sosyoloji derslerinin öğretmenleri MEB tarafından atanır ve maaşları MEB tarafından ödenir. Yeni Yönetmeliğin 28/2/1 maddesi, azınlık okulları açısından sıkıntılara neden olan bu uygulamayı korumaktadır. Bu öğretmenlerin birinci sicil ve disiplin amirleri müdür başyardımcıları, ikinci sicil ve disiplin amirleri ise okul müdürleridir. Kadroları İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ndedir, dolayısıyla bu öğretmenler devlet memurudurlar. Okul içi etkinlik ve meslek içi eğitim programlarına katılma mecburiyetleri yoktur. Eski Yönetmeliğe göre bu öğretmenler 5 yıllığına görevlendirilmekte ve görev süreleri (birden fazla kere) birer yıl uzatılabilmekteydi; yeni yönetmeliğe göre bu öğretmenler 5 yıl için görevlendirilirler ve görevleri valilikçe ancak bir yıl daha uzatılabilir. Çalışma süresi konusunda önceki duruma göre daha da genişletilen sınırlama azınlık okullarında görevine devam etmek isteyen ve azınlık okullarınca da görevlerine devam etmeleri arzulanan öğretmenlerin 5 yıl sonra okuldan ayrılmalarına neden olacaktır. Öğretim yılının herhangi bir döneminde okuldan ayrılan öğretmenlerin yerine yenilerinin atanması zaman almaktadır. Ayrıca bu derslere atanan öğretmenler okul müdürlüğünün teklifi, valiliğin onayı ile atanmaktadır. Ama uygulamada okul müdürlerinin önerileri her zaman dikkate alınmamaktadır. Azınlık okullarında görev yapacak bu öğretmenlerin doğrudan okullar tarafından belirlenerek işe alınması ve maaşlarının ödenmesi konusunda devlet bütçesinden katkıda bulunulması önerilmektedir.
[1] Mehmet Ö. Alkan, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Modernleşme Sürecinde Eğitim İstatistikleri, 1839-1924, Tarihi İstatistikler Dizisi, TC Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Cilt 6, s. 104. Nurcan Kaya, Unutmak mı Asimilasyon mu? Türkiye’nin Eğitim Sisteminde Azınlıklar, MRG, 2009, s. 8.
[2] Mehmet Ö. Alkan, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Modernleşme Sürecinde Eğitim İstatistikleri, 1839-1924, Tarihi İstatistikler Dizisi, TC Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Cilt 6, s. 65,
[3] Mehmet Ö. Alkan, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Modernleşme Sürecinde Eğitim İstatistikleri, 1839 – 1924, Tarihi İstatistikler Dizisi, TC Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Cilt 6, s. 171.