Yaşar Kemal’in hayatında Akhtamar Adası’ndaki Surp Haç Kilisesi’nin yıkımını durdurduğu 1951 tarihi önemli bir yer tutar. Alain Bosquet’e “Yaşar Kemal kendini anlatıyor” adlı kitapta anlattığı hâliyle bu kurtuluş öyküsünü yazarın kendi sözlerinden aktarıyoruz:
Tuğdan vapura bindim. Van’a gidiyordum. Gönderdiğim röportajlar gazetede yayımlandı mı, ya da yayımlanmadı mı bilemiyorum. Geminin güvertesinde bir subay oturuyordu, yakasından da yılan vardı. Anladım ki doktor.
Doktorun yanında da bir tomar Cumhuriyet, belki yirmi tane. Gazeteyi açmış okuyordu ki, adımı gördüm. Bendeki sevinci tahmin edin bakalım. Hemen doktorun yanına koştum, heyecanla, “Gazetenize bakabilir miyim yüzbaşım?” diye sordum. Yüzbaşı heyecanıma şaşırdı. İşi anlattım. “Siz Yaşar Kemalsiniz değil mi?,” dedi. “Evet” dedim, gazetelere aldırdım. Gönderdiğim tüm röportajlar “Anadolu Notları” başlığı altında çıkmıştı. Hepsini okudum. Yüzbaşı okumuş, kültürlü bir insandı. Benim heyecanıma şaşkınlıkla bakıyordu. Yüzbaşıya heyecanımın sebebini anlatmak zorunda kaldım. Eğer röportajlarım yayınlanmasaydı, Erciş’teki akrabalarımın yanına gidecek, orada arzuhalcilik yapacak, Cumhuriyete borcumu ödeyecektim. Bir de gazeteciliğe ilk adımımı atmıştım. Sanırım bu işi artık tutturacaktım.
Yüzbaşı, “Şu talihe bakın,” dedi, “iyi ki sizinle karşılaştık. Burada Akdamar Adasında Ermenilerden kalma bir kilise var. Bir yapı başeseri. Bugünlerde bunu yıkıyorlar. Yarın sizi oraya götüreceğim. Bu kilise bu toprakların eseri, isterse Ermeniler yapmış olsun. İnsanlığın malı, kim yaparsa yapsın. Bana ve ülkemize yardım edebilir misiniz?”
“Çok yeni bir gazeteciyim, elimden ne gelir ki...” Bir de çekiniyorum. Böyle işlere karışırsam geçmişim ortaya çıkar, başladığım işten daha başlamadan olurum, diye.
Bir ikindi üstü Van iskelesinde gemiden indik, yüzbaşı Dr. Operatör Cavit Bey beni Van’ın tek oteline götürdü. Yarın buluşmak üzere ayrıldık. Yüzbaşı sabahleyin erkenden geldi beni almağa. Akdamar Adası’na gidecektik. Bizim o zamanki Van muhabirimiz İlyas Kitapçıydı. Altmış yaşlarında olgun, güzel düşünceli bir kişiydi. Yüzbaşıyla önce onu görmeye gittik, o, kilise üstüne daha kötü şeyler anlattı, elinden geleni de gelmeyeni de yapmış, bir türlü yıkımın önüne geçemiyormuş. Vali de çok iyi, şair bir kişiymiş ya emir almış, hiçbir şey yapmıyormuş.
İlyas Bey, bana, “Nadir Nadi’ye telefon edelim, bizi anlar durdursa durdursa bunu Nadir Bey durdurabilir,” diye bir düşünce attı ortaya. “Nadir Beye telefon edip, sorunu ona anlattım.” “Olur,” dedim ben.
Doktorla Akdamar Adası’na doğru yola çıktık. Van Gölü de büyülü bir suydu. Andan ana rengi değişiyordu. Küçük bir kayıkla adaya çıktık. Kiliseye daha sıra gelmemişti ya, kilisenin yakınındaki küçücük şapeli hemen hemen yıkmışlardı.
Yüzbaşı “Ben gelinceye kadar, bu kiliseye bir kazma bile vurmayacaksınız. Ben valiye gidiyorum,” diye buyurdu.
İşçiler hazır ola durdular. İşçilerin başı; “baş üstüne komutanım,” dedi. Van’a geldik. Cumhuriyet’e telefon açtık. O gün akşama kadar bekledik, telefon açılmadı. Ertesi gün gene erkenden gazeteye telefon açtık. Birkaç saat sonra Nadir Bey karşımızdaydı. Olayı yüzbaşından öğrendiğim kadarıyla anlattım.
Nadir Bey; “Üzülmeyin,” dedi. “Avni Bey bu işi halleder. Onu iyi tanıyorum, uygar bir kişidir.” Avni Başman o yıl Milli Eğitim Bakanıydı.
İki gün sonra İlyas Kitapçı, yüzbaşı Dr. Operatör Cavit Beyle otelime geldiler. Sevinç içindeydiler. Avni Başman Valiye yıkımı durdurmaları için telgraf çekmiş.
Akdamar Kilisesi’nin kurtuluş günü 25 Haziran 1951 günüdür.