Seçim Yönetmeliği’nde RUMVADER ve VADİP’in teklifleri öne çıkıyor

Azınlık toplumlarının yeniden yapılanması için büyük önem taşıyan vakıf seçimleri, ilgili yönetmeliğin 2013 yılında iptal edilmesi nedeniyle yapılamıyor. Yeni yönetmeliğin yayınlanmasının gecikmesi azınlık vakıfları için büyük sorun yaratıyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, yönetmeliğin en kısa sürede yürürlüğe gireceğini açıklaması yeni bir beklenti yarattı. Yönetmelikle ilgili çalışmaları tamamladıklarını ve yetkili mercii tarafından hızla yayınlanabileceğini aktaran Vakıflar Genel Müdürü Dr. Adnan Ertem, yönetmelik taslaklarına ilişkin bilgiler verdi. Agos’un sorularını yanıtlayan Ertem, mülk iadeleri süreciyle ilgili açıklamalar da yaptı.

2013’ten bu yana azınlık vakıflarının seçimlerini düzenleyen yönetmelik iptal edilmiş olduğu için yönetim kurulu seçimleri yapılamıyor. Bu sorun neden bu kadar uzadı, çözümü ne zaman mümkün olacak?

Yönetmelik sorunu, Sayın Başbakan’ın cemaat temsilcileriyle yaptığı yemekli toplantıda da gündeme getirilmişti, kendileri de bu çalışmanın tamamlandığını açıkladı. Ben de ‘tamamlandı’ gözüyle bakıyorum. Tabii ki cemaat vakıfları bunun bir an önce yürürlüğe girmesini istiyor. Bununla alakalı karar mercii takdir edersiniz ki Genel Müdürlük olarak biz değiliz. Başbakan’ın da ifade ettiği gibi çok yakın zamanda yönetmeliğin çıkacağını tahmin ediyorum. Sürecin uzaması konusunda çeşitli dedikodular var. Onlara çok fazla itibar etmiyorum. Tam aksine bizden kaynaklanan bazı durumlar vardı. Farklı farklı talepler vardı ve onları teke indirmek çok mümkün gözükmedi. Beklemesinin temel sebebi de bu. Sonuç olarak üç alternatif çalışma yaptık ve karar vericiler bu üç alternatif arasından tercihlerini yapacak. Cemaatlerden gelen teklifler çok farklı yönlerde olduğu için bu yola gittik. Cemaatin yaşlıları daha değişik bir talepte bulunuyor,  genç kuşak daha çok yönetimlerde yer almak istiyor ve geleneksel yaklaşımın aksine dar çerçevede değil daha yaygın çevreleri kapsayan seçimler istiyor. Farklı talepler olması bizi sıkıntıya soktu ve açıkçası bunu da aşamadık. Bu nedenle tüm hassasiyetleri göz önünde bulunduran üç farklı taslak oluşturduk. Bunlardan hangisi karar verici mercii tarafından uygun görülürse yarın yürürlüğe girebilecek şekilde hazır. Bu taslakları sunarken, RUMVADER ile VADİP’i çoğunluk olarak değerlendirdik, onların önerilerinin hangi taslakta yer aldığını söyledik ve çoğunluğun tercihi olarak vurguladık. 

"Yönetmelikle ilgili üç alternatif çalışma yaptık ve karar vericiler bu alternatifler arasından tercihlerini yapacak."

Bu yeni taslaklarda geçmişteki yönetmeliğe göre hangi farklılıklar öne çıkıyor? Mesela çoğunluğun tercihi olarak belirttiğiniz taslakta ne farklılıklar var?

Belirgin farklılık, seçim çevresine yönelik olarak var. Semt, ilçe veya il geneline yapılması şeklinde talepler vardı. Biz bunları ilçe ve il geneli olarak ayrıştırdık. Başından beri Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün seçim çalışmalarının içerisinde olmaması gerektiğini savunuyorum. Cemaatler seçimleri kendileri yapsın, biz karışmayalım. Tıpkı diğer vakıflarda olduğu gibi şikâyet olması durumunda müfettişlerimizi görevlendirelim, sorunların gerçek olup olmadığını tespit edip raporlasınlar ve ona göre gereği yapılsın. Bu alternatiflerden bir tanesi. ‘Ortak Seçim Çevresi’ şeklinde bir kavram geliştirdik, her cemaatin ayrı ayrı veya cemaatlerin ortak bir seçim kurulu oluşturulsun ve seçimleri onlar düzenlesinler.

Bir diğer alternatif de eskisi gibi sürecin içinde olduğumuz model. Ruhanilerin yönetimlerde olup olmaması da bize iletilen sorunlar arasındaydı. Bu gibi küçük ayrıntılara da iki alternatif olarak taslaklarda yer verdik. Bu üç alternatiften seçenekleri birleştirerek yeni bir model de oluşturulabilir. Bunu çok yakında göreceğiz. Yönetmeliğin yayınlanması için doğru zamanın geldiğine inanıyorum.

Bazı vakıflar için il geneli doğru seçenektir, bazıları için ilçe yeterlidir mi diyorsunuz?

Biz bu şekilde değerlendirmiyoruz. Fakat, umuma hizmet eden; mesela hastane gibi kurumlar için ister istemez, genele yaymak gibi bir durum ortaya çıkıyor. Madem öyle bir durum var, Türkiye geneli de düşünülebilir. Mesela seçenekler arasında böyle bir şey yok. Sonuçta azınlık mensubu olarak çok azı İstanbul dışında yaşıyor. 70 bin olarak kabul ettiğimiz Ermeni vatandaşlarımızdan İstanbul dışında yaşayanların sayısı, belki de bin 500 bile değil. Cemaatler arasında sadece Süryanilerde böyle bir durum söz konusu. Mesela ilerde diyelim ki bu bir sorun olarak ortaya çıkarsa kolaylıkla düzeltilebilir. Önemli olan, ana fikrinin ve omurganın oluşturulmasıydı. Bunu da yaptık.

Mülk iadeleri konusuna değinecek olursak, başvuru süreçlerinde yaşanılan zorluklar, yapılan iadelerden sonra devletin çeşitli kurumları tarafından açılan davalar, büyük sorun yaratıyor. Son olarak da ‘ecrimisil’ diye bir işlem gündeme gelmiş. Tüm bunları ortadan kaldıracak bir çözüm mümkün mü?

‘Ecrimisil’le alakalı durumu Laki Vingas’ın attığı tweet’ten gördüm. Öyle bir sorun olmadığını fakat tazminle ilgili problemlerin var olduğunu biliyorum. Kanun ve yönetmelik çok açık şekilde yazıldı. ‘Mal edinememe’ gerekçesiyle el konulan vakıf mülklerinin eğer Milli Emlak veya Hazine tarafından satışı yapıldıysa bunun bedeli rayiçten ödenecek. Bu konuda bize yansıyan sıkıntı şu, bugüne kadar bu şekilde 21 taşınmazın iadesini yaptık, şikayetler ise bunların değerinde tazmin edilmemesi yönünde. Buna hiçbir itirazım yok, doğrudur. Fakat siz şahıs olarak böyle bir durumla karşılaşırsanız ne yaparsınız? Bunun tespitini yaptırırsınız. Her şeyiyle dört başı mamur bir düzenleme mümkün değil, pratikte sorunlar yaşamanız kaçınılmaz. Hukuk sistemi sizin bu konudaki kaybınızı telafi ediyor zaten. Yapılması gereken, değerinin düşük olarak belirlendiği düşünülüyorsa onunla ilgili dava açmaktır. Rayiç tespitinde genel olarak İstanbul’da bir sıkıntı var, Anadolu’da böyle bir durum söz konusu değil. Bence asıl gözden kaçırılmaması gereken tazmin edilebilme yolunun açık olmasıdır. Bu çok önemlidir. Diğer problemler için de idari yollarla, gerekirse emsal gösterilerek dava açılabilir. Sonuçta ben bir vatandaş olarak böyle bir sorunla karşılaştığımda hangi yöntemi izleyeceksem, vakıflar da aynı yolu izleyebilir.

"Temel felsefemiz 36 Beyannamesi’nin tartışılmaması gerektiği yönünde. Orada ne beyan edilmişse, kamulaştırma, satış veya trampa yöntemiyle elden çıkarılmamışsa mutlaka iade edilmelidir."

Başvuru sürecindeki sorunlar veya tapudaki ‘malik hanesi’ boş olduğu için iade edilemeyen mülkler gibi, örnekleri çoğaltılabilecek sorunlar var.  Tüm bunlar gözetilip kanun tadil edilerek yeni bir süreç başlatılabilir mi?

İlk düzenleme yapıldığında çok eksiklikler vardı. İkinci bir düzenleme yapılması gerekti ve ben o zaman teşkilattan ayrılmıştım. İkinci düzenleme yapıldığında tekrar eksiklikler vardı, mesela ilk düzenlemede yer verdiğimiz ‘malik hanesi boş’ mülklerle ilgili madde, ikinci düzenlemede yoktu. Bu tip başvuruların birinci dönemde yapıldığını düşünerek bunu yapmadık. Realite böyle olmadı, tekrar bu tür başvurularla karşılaştık ve bunları kanunda olmadığı için reddetmek zorunda kaldık. Üçüncü düzenlemeyi yaptığımızda ise bu kez gördük ki 2003’teki kapsama girecek başvurular geliyor. Bu şekilde başvuruları ‘yapılmayan’ veya ‘yapılamayan’ bazı talepler vardı ve bunları reddetmek zorunda kaldık. Biz bunların tamamlandığını düşünüyorduk. Bu tarz eksikliklerin tümünü tespit ettik ve ileride üç düzenlemeyi de kapsayan maiyette bir çalışmayı kanun koyuculara sunabiliriz. Ayrıca bizim temel felsefemiz 36 beyannamesinin tartışılmaması gerektiği yönündedir. Orada ne beyan edilmişse, kamulaştırma, satış veya trampa yöntemiyle elden çıkarılmamışsa mutlaka iade edilmelidir. Satışı yapıldı ise tazmin edilmelidir. Tüm bunları içeren bir düzenleme yapılabilir.

Bazı Rum vakıflarının bir araya gelerek tek bir yönetimle idare edilmesi gibi talepleri de var, fakat bu mümkün olamıyor. Bu şekilde azınlıkların kendi geleceklerini tayin edememelerine yol açan sorunlar yaşanıyor. Bunlarla ilgili çözümler oluşturabilir mi?

Bu da önemli bir problem. Birçok yerde cemaat kalmadığı için yönetici bulmakta zorlanılıyor. Birbirlerine yakın olan vakıf çevrelerini birleştirerek ortak bir yönetim seçelim diyorlar, çok haklılar. Bu soruna da yeni yönetmelik çalışmamızda yer verdik. Birleşmek isteyen de var, ayrışmak isteyen de var. Biz her ikisini de kapsayan bir düzenleme yaptık. Rum toplumunun talebi yüzde yüz haklı bir talep. Yani vakıfların hükmî şahsiyetlerinin devam ettirilmesi şartıyla tek bir yönetimle idare edilmelerinin önü açılacak.

‘Ben mülk iadesi konusuna dini perspektiften bakıyorum. Ortada haksız bir edinim varsa, iade edilmeli ya da tazmin edilmelidir.’

2003’te İstanbul’da başladığınız Bölge Müdürlüğü görevini uzun yıllar sürdürdünüz. 2010’da Genel Müdür olarak atandınız ve Ankara’ya gittiniz. İstanbul yerine Ankara’da olmak bir zihniyet değişikliğine yol açtı mı?  

Ben bu konuya tamamen İslami perspektiften bakıyorum. Eğer mülkiyet hakkının dini olarak bende bir karşılığı olmasaydı, ideolojik olarak belki farklı yaklaşabilirdim. 2003’te konuya nasıl yaklaşıyorduysam bugün de aynı yaklaşıyorum. Söz konusu olan mülktür ve haksız bir şekilde el konulmuşsa iade edilmelidir.

Son olarak, Ankara’daki neredeyse üst düzey bütün bürokratlar milletvekili adayı oldu. Siz de aday olmayı düşündünüz mü?

Bunu hiç düşünmedim. Şu anda yaptığım işi çok daha fazla seviyorum. Ayrıca tamamlanmasını istediğim projeler var. Mesela vakıflar bünyesinde katılım bankası kurulması için çalışmalarımız sona ermek üzere. Yurt dışı restorasyonları ile ilgili çalışmalarımız var. Bunlar bittiğinde görevimi tamamlamış addedeceğim.

‘Başvurular filtrelenmeli’

Ne zaman bir düzenleme yapsak, ne var ne yok hepsiyle alakalı başvuruda bulunuluyor. Kanun kapsamında olmayan birçok başvuru yapılıyor. Son düzenlemenin ardından 1560 tane başvuru var, bunlardan 365 civarında iade yapıldı. Baktığınızda oran %25. Halbuki daha önce bize göre çok haklı nedenlerle reddedilmiş başvurular tekrar karşımıza getiriliyor. Bu tür müracaatlar yapılmasa belki başvuru sayısı 500’le sınırlı kalacak ve iade oranı yüksek olacaktı. Burada vakıflara da görev düşüyor, bir filtreleme yapılması gerekiyor. Yani yeterli veri olmadığı için görüşmediğimiz 900 tane başvuru var. ‘Bizden neden belge istiyorsunuz, bütün belgeler devlette var’ deniliyor. Biz belge istemiyoruz. Belgeleri zaten biz topluyoruz. Bize sadece yer ve adresini gösterin yeter diyoruz. Sonrasında orayla ilgili tüm hikayeyi elde ediyoruz. Eğer tatmin edici bir şey bulamasak o zaman vakfa dönüp tamamlayıcı belgeler talep ediyoruz. ‘Edirne’de arsa’, ‘Manisa’da daire’,  bize böyle başvurular geliyor. Hangi kurum böyle bir şeye cevap verebilir ki? Ayrıca metruk mülkler ve bizim vakıflarla ilgili yaptığımız düzenlemenin karıştırılmaması gerekiyor. Bunlar tamamen ayrı alanlardır.



Yazar Hakkında

1979 İstanbul doğumlu. Toplum bölümünün editörü, demokratikleşme, insan hakları, inanç özgürlüğü ve azınlık vakıflarıyla ilgili haberler yapıyor.