Dolardan altına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Merkez Bankası’na, Güngör Uras’la ‘ekonomi 101’i konuştuk.
Ekonomi, birçoklarının fikir sahibi olmadan yorum yaptığı, bu yüzden de çok çabuk yanıldığı bir alan. Benim de ekonomiye dair bilgim, dolar, avro ve altının her daim TL’den değerli olduğunu bilmekle sınırlı. Zaten bunu kime sorsanız söyler. Bank Asya’ya el konması, diğer bankaları nasıl etkileyecek, ne olacak bu doların hâli, altın dediğin düşer mi, ekonomik kriz mi geliyor, Türkiye batar mı gibi aklımızda deli sorularla, toplum olarak hiç alışkın olmadığımız bir alanda kafa patlatıyoruz. Oysa, Türkiye insanı ekonomi de dahil her konuda siyasi bilgi birikime sahiptir, tabii kendince. Ben de bu maksatla, kendimden yola çıkarak, bir ekonomistle konuşmak istedim. Ekonomi denince Türkiye’de akla gelen ilk isimlerden biri de Güngör Uras’tır. Dolardan altına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Merkez Bankası’na, Güngör Uras’la ‘birinci sınıflar için ekonomi’yi konuştuk.
Doların artışını neye bağlıyorsunuz?
Dünyada, bizim dışımızda dolar fiyatını yükseltecek bir piyasa var. Sadece bizim değil, bizim gibi benzer ülkelerde de dolar fiyatı değişik nedenlerden yükseliyor. Bunun en temel sebebi, Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomisinin canlanması. Tabii, ekonomi canlanınca, dolar, diğer ülkelerin para birimlerine göre değer kazandı. Ama bizde bu değer kazanma, biraz abartılı oldu; çünkü bizim bir de Türkiye riskimiz var. Faiz insin mi, binsin mi numaralarıyla birbirimizi yerken, dışarıya karşı görünümümüz de bozuk olduğu için, bizi daha fazla etkiledi. Doların yükselmesine, avronun düşmesine karşı bizim yapabilecek bir şeyimiz yok. Bizim, içeride yapabileceklerimiz var. Kendi evimizde düzenli olmamız lazım.
Erdoğan’ın doların artışındaki rolü nedir?
Bütün olarak ele almamız lazım. Ekonomi konusunda top, Erdoğan ve Merkez Bankası Genel Müdürü arasında gidip geliyor. Hâlbuki, bu ülkede ekonominin normal sahipleri var. Sadece Cumhurbaşkanlık, Başbakanlık veya Merkez Bankası yok, başka müesseseler de var. Ama o müesseseler, ekonomiden tamamen çekildikleri için, acayip bir durum ortaya çıktı.
Türkiye’de devletin asıl sahibi bürokrasidir. Bürokrasi dediğimiz yerde de, güçlü müesseseler vardır. Merkez Bankası bu müesseselerden biridir. Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Gümrük Bakanlığı önemli müesseselerdir. Eskiden Devlet Planlama Teşkilatı diye bir şey vardı. Bu teşkilat şimdi kapatıldı, ama onun yerine Kalkınma Bakanlığı kuruldu. O teşkilattaki bütün sorumlular, şimdi Kalkınma Bakanlığı’nda. Demek ki, Türkiye’de Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na yardımcı olabilecek, danışmanlık edebilecek en önemli yer Kalkınma Bakanlığı’dır. Merkez Bankası’nın görevleri vardır, ama sadece para politikalarıyla sınırlıdır.
Son 15-20 yılda Türkiye’de iyi bir ekonomi sisteminin olmadığından söz edebilir miyiz?
Ben bu konuda tarafsız olamam, çünkü eski bir plancıyım. Türkiye’de politikacının ekonomiyi bilmesine imkân yok. Politikacı, politikayı bilir. Ekonomiyi bilen uzmanlar vardır, ama politikacı bu uzmanlara danışır, onlardan fikir alır, sonra da alternatif politikalardan birini benimser, onu uygular. Sorumluluk tamamen politikacıdadır, ama bunu yaparken birilerinden fikir alması lazım. Örneğin, eskiden politikacılar ekonomik bir politika uyguladıklarında, dört bakan, dört de bürokratın fikriyle hareket ederlerdi. Bu İnönü zamanında da, Suat Hayri Ürgüplü zamanında da, Demirel zamanında da, Turgut Özal zamanında da böyle oldu. Günümüzde başbakana, cumhurbaşkanına danışmanlık yapanlar, bürokrasi dışından, kendi özel danışmanları. Hâlbuki bürokraside hâlen çok iyi kadrolar olduğuna inanıyorum. Türkiye, bundan önce benzer krizler geçirdi. Bu krizleri iyi idare etmiş bürokratlar da hâlâ hayatta, ama onlardan kimse yararlanmıyor.
Hâl böyle olunca, Türkiye’yi ne bekliyor?
Birincisi, Türkiye batmaz, Yunanistan’ın durumuna düşmez. Ama bizim derdimiz, ülkenin batması veya batmaması değil, daha iyi hâle gelmesi. Türkiye’nin daha iyi olması demek, kişi başına düşen milli gelirin daha hızlı artması demek. Politikacılar diyor ki, “Avrupa %0 büyürken, biz %2-3 büyüyoruz, daha ne istiyorsunuz?” Bu yetmez, çünkü onlar zaten büyümüş. Çoğunun zaten kişi başı milli geliri 30-35 bin dolar. Sen Yunanistan’a acıyorsun, ama oranın kişi başı milli geliri 20 bin dolar, yani bizim iki mislimiz... Bizim ekonomimizin sorunu budur.
Faizlerin artacağına dair beklentiler var...
Bu bir palavra. Faizler iner de, çıkar da... Faiz, ekonominin fiyatıdır. Türkiye’de tasarruf çoksa, bankalara oluk oluk para giriyorsa, o zaman faizi sıfırla, bankalara daha fazla para girmesin. Zaten Avrupa da onu istiyor.
Türkiye’deki ‘işsizlik verisi’nin sonucu ‘iyi’ gelmiş. Bu ne anlam ifade ediyor?
Türkiye, ekonominin durgunluğuna rağmen çok iyi iş imkânı yaratıyor. Bir yılda bir milyon insana iş bulmak, çok önemli bir göstergedir. Ama sen bir milyon insana iş bulurken, bir milyon 300 bin kişi iş piyasasına giriyor. Hâl böyle olunca, 300 bini işsiz kalıyor. Bir milyon insana iş bulmak, dünya üzerinde bugünkü ekonomi piyasasında hayret edilecek bir durum.
Enflasyon nasıl düşer sizce?
Enflasyon düşmez. Dolar yükselirken enflasyon %5’e inecek diye beklemek, hayaldir. Kemikleşmiş bir enflasyonumuz var, %7-9 arası gidip gelir. Bu yapı böyle, inmez.
Altında da bir düşme görüyoruz. Bu durum ne kadar devam eder?
Altın bu, en düştüğü zamanda bile değerli. En çıktığı zaman düşer de, en düştüğü zaman çıkar da. Çünkü altın, parası olanların spekülasyon yaptıkları en büyük madde. Paran olduğu zaman altını yükseltirsin yükseltirsin, sonra pat diye fiyat iner, sen boşaltırsın cebini, sonra indiği zaman tekrar alırsın. Altın böyle gider. Bunu önleyemezsin.
İşsizlik artacak
Küçük yatırımcı ne yapmalı?
Hiçbir halt yapamaz, küçük yatırımcının hiçbir gücü yok. Ayakta kalmaya baksın. Maalesef önümüzdeki günlerde işsizlik sorunu, işten çıkarmalar, maaşlarda kısıntılar, ekonomide daralma olacak; çünkü bu gelişmeler bırak orta sınıfı, parası olanların bile harcamalarını kısacak. Küçük yatırımcının maaşı artmayacak, enflasyon kadar artması imkânsız. Döviz fiyatının artışı, her şeyin fiyatını artıracak. Bizi faizden çok, döviz fiyatı etkiliyor. Ancak bu durum, esas olarak büyük sanayiciyi, İstanbul gibi yerleri vuracak. Türkiye hiçbir zaman sarsılmaz, ancak birkaç büyük firma zarar görebilir.